MÜELLİFİN ÖNSÖZÜ
Bizi islâm ve imanla hidayete erdiren, Kur'ân-ı Kerîm'in manasını öğrenmeye ve
Rasûlulları'ın hadislerini anlamaya muvaffak kılan Allah'a hamdü senalar olsun.
Salat ve selam, insanlık devam ettiği sürece ashabın ve tabiînin takip ettiği yolu
bize ihsanla tam ve kamil olarak gösteren tüm insanlığın ve cinlerin peygamberi Hz.
Muhamed'e (s.a.v.) olsun.
Kudret sahibi Mevlâsının iyilik ve lütuflarına muhtaç olan kulu Ebû
Abdurrahman Muhammed b. Sultan b. Ebî Abdullah Muhammed el-Masumî el-Mekkî.
Allah kendisini, Kur'ân ile amel etmeye, Rasûlullah'ın sünnetine sarılmaya ve güzel bir
sonuca (son nefesinde imanlı olarak ölmeye) muvaffak kılsın der ki: "Bana, Uzakdoğu
ülkelerinden olan Japonya'nın Tokyo ve Oseka şehirlerinde oturan müslümanlar
tarafından bir mektup gönderildi. Mektup özetle şu konudan bahsediyor: "islâm nedir?
Mezhep ne demektir? islâm diniyle şereflenen birisinin dört mezhepten birisine veya
başka bir mezhebe girmesi, yani Malikî, Hanefî, Şafiî veya Hanbeli olması gerekir mi,
gerekmez mi? Çünkü burada büyük bir ihtilaf ve vahim bir münakaşa başladı. Japon
fikir adamlarından birkaç aydın islâm dinine girmek ve imanla müşerref olmak
isteklerini Tokyo'da bulunan müslüman cemiyetine açtılar. Hindistanlı müslüman bir
grup; "Kendilerinin, ümmetin kandili olan Ebu Hanife'nin1 mezhebini seçmelerini".
Endonezyalı bir grup ise; "Şafiî mezhebinden olmaları gerektiğini" söylediler. Japonlar
bu sözleri işitince çok şaşırdılar. Onların bu tutumlarına çok hayret ettiler. Mezhep
sorunu onların müslüman olma yolunu tıkadı.
Muhterem Hocam, değerli bilgilerinizden öğreneceklerimiz inşallah bu
müşkilatın çözümüne sebep olacaktır. Kalplerimizin mutmain olması ve düşünce
ufkumuzun genişlemesi için bu konuyu açıklamanızı sizden arzu ediyoruz. Size
1 Mezheb taassubluğu hadis uydurma ve yayılmasında büyük bir rol oynamıştır. Muteassıp Hanefiler. Ebu
Hanife (r.a.)'ın menkıbeleri konusunda bir çok hadis uydurmuşlardır. Bunlardan birkaçı; "Benden sonra
bir adam gelecek, ona Numan bin Sabit denir, künyesi de Ebu Hanefe'dir. Allah'ın dini ve benim sünnetim
onun eliyle ihya olunacaktır." Tenzihu'ş-Şeria, İbni Arrak. 2/30: Hatibu'l-Bağdadi. Tarihi Bağdat. 2/289.
Yukarıda işaret edilen sıfat bu rivayetlerin bazısında gelmiştir. Me'mun bin Ahmed el-Herevî'ye, "Şafii'yi
ve Horasanda ona tabi olanları görmüyor musun?" denildi. O da cevaben; bize Ahmed bin Abdillah haber
verdi ona Abdullah bin Ma'dan o da Enes bin Malikten merfu olarak şunu haber verdi: "Ümmetimden
Muhammed bin İdris [Şafii] adında bir adam çıkacaktır, o ümmetime iblisten daha zararlıdır. Yine
ümmetimde bir adam bulunacaktır ona Ebu Hanife denilir, ümmetimin kandili odur." İbni Hacer, Lisanü'l
Mizan. 5/7-8; Suyuti Tedribu'r-Ravî. 1/277-278. İbni Arrak. Tenzihu'ş-Şeri'a. 2/30 Hatibu'l Bağdadi.
Tarihi Bağdat (5/309) adlı eserinde, bu rivayeti uydurmakla ittiham edilenin Muhammed bin Said el-Burkî
olduğunu Ebi Abdillah el-Hakim'den nakleder Bu uydurma hadis. Kur'ân'ın açıklığına muhaliftir. Çünkü
Allah'ın, kitabında nitelendirdiği gibi; ümmetin kandili Muhammed (s.a.v.)'dir; "Ey Peygamber! Biz seni
gerçekten şahit, mujdeleyici ve uyarıcı. Allah'ın izniyle O'nun yoluna çağırıcı ve aydınlatıcı bir kandil
olarak gönderdik" (Ahzab, 45-48). Mukallidlerin kendi imamlarına masum Peygamberin sıfatını nasıl
giydirdiklerini iyice düşün. Bunun içindir ki muayyen bir mezhebe bağlanmamak asıl olmuştur. Böylelikle
masuma (peygambere) ittiba ile masum olmayana ittiba ayrılabilinir.
Çünkü muayyen bir mezhebi taklit eden kimse, aslında peygambere tabi olma ile hata ve isabet eden
fakiha tabi olmayı müsavi kılmıştır.
4
Allah'tan bol bol mükafatlar, Rus muhacirleri bizden de size ve doğru yola tabi olan
herkese selam ve saygılar."
Esselamü Aleyküm.
Muhammed Abdülhay Kurbanoglu
Muhsin Çabanoğlu
Tokyo. H. 1357
5
İSLÂM VE İMAN'IN HAKİKATİ:
Ben de Allah'ın bana öğrettiği şeyleri gereği üzere cevaben yazdım. Kudret ve
kuvvet yüce ve azim olan Allah'ındır. Muvaffakiyetim onunladır. Doğruya ileten de
odur.
Şunu biliniz ki, müslümanların birçoğu, özellikle cahillerinden çok âlimleri2, bir
müslümanın Ebu Hanife, Malik. Şafiî ve Ahmed b. Hanbel gibi İmamlara nisbet edilen
mezheblerden birine bağlanması gerektiğini iddia ederler. Halbuki bu hatadır hatta
söyleyenin cehaleti ve islâm'ı bilmemesinden kaynaklanmaktadır.
Sahihayn'da yer alan sahih meşhur Cibril hadisinde islâm'ın tarifi şöyle
yapılmıştır:
"Cebrail Rasûlullah'a (gelerek);
islâm nedir? diye sordu.
Rasûlullah:
2 Yazarın, mukallidlere ilim sıfatını koyması münakaşa götürür bir husustur. Çünkü ilim delilden meydana
gelen marifettir. Delilsiz olunca o taklid olur. İbnu'l-Kayyım (r.a.) Nuniyye manzumesinde şöyle der "ilim
deliliyle doğruyu bilmektir. Bunun gerisi ve taklid müsavidir." İmam-ı Şafii (r.a.) şöyle der: "Bir kimsenin
bir şey için helal veya haramdır demesi ancak ilim cihetiyle olur. İlmin ciheti ise kitap ve sünnette, gelen
haber, icma veya kıyasladır." (er-Risale, s. 39) Allame Fullânî de şöyle demiştir: "Derim ki: Bu hadis ve
eserler, ilim teriminin ancak Allah'ın kitabında. Allah resulünün sünnetinde icma ve bu asıllara (esaslara)
göre nassın yokluğunda kıyası görenlerin indinde kıyas yapılan şeylere ıtlak olunacağını tasrih etmektedir.
Nebevi hadislere muhalif olmasıyla birlikte mezhebi re'y kitaplarına, taklid ve asabiyyet ehlinin ilmi
hasretmelerine göre değildir."
Öyleyse ilmini faziletini içeren âyet ve hadislerin kasdettigi gerçek alim; delillerden hüküm istinbat etmek
için gayret sarfeden müctehiddir. Mukallid ise, alim değildir. Asırlar boyunca ilim ehlinin ittifak ettiği de
budur. Allame Şatibî (r.a.): Muvafakat isimli eserinde (4/293) "mukallid alim değildir" sözüyle tasrih
etmiştir. Aynı şekilde Ebu'l-Hasan Sindî el-Hanefi' den naklen Suyutî: "Mukallid alim diye
isimlendirilmez" demiştir. Süneni ibni Mace'ye Haşiye 1/70. Şevkânî (r.a.) de irşadü'l-Fuhûl eserinde, (s.
267); "Çünkü taklid cehalettir, ilim değildir" sözüyle cezmetmiştir. Hanefi kitaplarında cahilin kadılığa
atanmasının caiz olmadığı fetvası yer almıştır. İbni'l-Humam (r.a.) da, cahili mukallid terimiyle tefsir
etmiştir. Fethü'l-Kadir 5/456. İbrahim el-Vezir (r.a.) aybı şekilde. "Şüphesi: mukallid olan bir müftüye,
alim diye tesmiye edilmez" demiştir. Ravdatu'l-Bâsim 1/36. İbnı Abidin'den Risaleler mecmuasının
Resmu'l-Müfti eserinden naklen (1/32) İmam Tahav'î (r.a.) şöyle der: "Ancak cahil ve müteassıb bir kimse
taklid eder." İbnü Abdi'l-Ber, el-Cami eserinde (2/119) bu konuda şöyle bir icma nakleder: "Beyan (açık)
olunmayan ve gerçek bilgi sayılmayan şey ilim değildir... İmamlar arasında taklidin fasidligi konusunda
herhangi bir hilaf yoktur. Binaenaleyh bu meseleyi uzatmaya ihtiyaç yoktur" der. İbnü'l-Kayyim de
İ'lâmü'l-Muvakkiîn isimli eserinde(1/7) buna muvafakat etmektedir. Gözönüne serdedilen alimlerin
sözlerinin delili; sahih hadiste Abdullah bin Amr bin As'tan rivayeten Allah Rasûlü {s.a v )'nün şu
sözüdür: "Allah, ilmi, kulları münazara ederken onlardan, almaz ilmi, ancak alimleri kabzederek alır. Öyle
olurkı hiçbir alim kalmaz Ondan sonra insanlar cahil kimseleri baş edinirler ve sorulurlar. Onlar da ilimsız
olarak fetva verirler." (Buharî nin diğer bir rivayetinde, 13/182] "Reyleriyle fetva verirler, hem sapıtırlar.
hem de saptırırlar." Buharî. (Fethul-Barî) 1/194; Müslim (Nevevi şerhi) 16/223-225; Tirmizî. 5/31; İbni
Mâce. 1/30, Müsnedi Ahmed, 1/181; Dârimî, 1/77; Musnedü'l-Humeydî, 1/265. İşte bu yüce ismi hak
eden kimselerin, asırlar boyunca az olduklarına bu hadis açık bir delildir. Haklarında sairin şu sözü
gerçekleşmiştir: "Onları saydığın zaman azdırlar. Şimdi ise azdan daha kıymetli oldular."
6
Allah'tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed'in (s.a.v.) O'nun kulu ve
elçisi olduğuna şehadet getirmen, namaz kılman, zekat vermen, Ramazan orucunu
tutman ve gücün yettiğinde hac yapmandır, buyurdu.
Cebrail:
İman nedir? diye sordu.
Rasûlullah:
Allah'a, meleklerine, kitaplarına, resullerine, ahiret gününe ve kaderin hayrına ve şerrine
inanmandır, buyurdu.
Cebrail:
İhsan nedir? diye sordu.
Rasûiullah:
İhsan; Allah'ı görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Sen onu görmesen dahi o seni
görür, buyurdu."3
Abdullah b. Ömer'in rivayet ettiği hadiste ise şu tarif yer alır:
"islâm beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilah olmadığına,
Rasûlullah'ın O'nun elçisi olduğuna şehadet getirmek, namaz kılmak, zekat vermek,
oruç tutmak, gücü yetenler için hac yapmak."4
3 Sahih hadisten bir parçadır. Buharî. (Fethu'l-Bârî) 1/144. 8/513, Müslim (Nevevî)1/164. İmam Ahmed
Müsnedinde, 1/65; İbni Mâce. 1/25. Ebu Hureyre'den Ebu Zur'a Amr bin Cerir yoluyla tahric etmiştir.
Meseî. 8/101. Ebu Zer ve Ebu Hureyre'den tahric etmiştir. Nesei'nin senedini Şeyh el-Bani Mişkatü'l-
Mesabih'in tahkikinde (1/9-10) sahih kabul etmiştir. Yine Müslim (1/150). Tirmizî (5/6-7), imam Ahmed
ve diğerleri Abdullah ibni Ömer'den o da babasından Yahya bin Ya'mer yoluyla tahric etmiştir. Taberanî
de Ömer'den Ata bin Ebi Rebah yoluyla tahric etmiştir. Bu hadis ibni Ömer'den o da Rasûlullah'dan
rivayet olunmuştur. Mecma'uz-Zevâid, 1/40. Tirmizi (5/8)'de der ki: "Sahih olan. rivayetin ibni Ömer o da
babası Ömer o da Nebi (s.a.v.]' den olmasıdır." imam Ahmed (1/64-65). Bezzar ise Mecma'uz-Zevâid'de
(1/19). İbni Abbas'tan Şehr ibni Havşeb "yoluyla hasen görmüştür. Fethu'l-Bari'de Hafız ibni Hacer bu
tariki tahsin etmiştir. Şehr ibni Havşeb hadiste zayıftır. Hataları yüzünden rivayetiyle ihticac olunmaz.
Binaenaleyh Müslim başka bir rivayetle birlikte tahric etmiştir. Münzirî'nin Terğib'inde olduğu gibi. Onun
hakkında Hafız şöyle der: irsali ve evhamı çok olan saduk bir kimsedir. "Yine Şehr ibni Havşeb yoluyla
Amr veya Ebi Amir veya Ebi Malik el-Eş'arî'den rivayeten imam Ahmed Musned'inde (1/64) tahric
etmiştir. Bezzar da Mecma'uz-Zevaid'de (1/40) Enes ibni Malik'ten rivayeti tahric: etmiştir. Lakin hadisin
senedinde Dahhak bin Nebras vardır. Mizanu'l-İ'tidal'de (2/326) kaydedildiği üzere bu ravi zayıftır.
4 Bu hadis sahihdir Buharî 1/49'da merfu olarak. 8/183'de mevkuf olarak, (rivayetin şöhreti sebebiyle
merfu olduğu tasrih edilmemiştir.) Müslim (1/176-177). Nesaî (8/107-108), Tirmizî (5/5-6), Ahmed.
Musned'inde (1/78), Beyhakî. Sünen'inde (4/199). Humeydî Musnedinde (2/308) çeşitli yollarla İbni
Ömer'den merfu olarak tahric etmışlerdir. Taberanî. Mu'cemu'l-Kebir'inde İbni Abbas'dan:
"islâm beş esas uzerine bina edilmiştir. Allah'dan başka ilah olmadığına şahadet etmek, namaz kılmak.
Ramazan orucunu tutmak. Bunlardan kim. bir tanesini terk ederse kafirdir, kanı helaldir" hadisini tahrıç
etmiştir. Münzirî (1/196) ve Heysemî (1/48) de bu hadis için senedi hasendir demişlerdir. Lakin Şeyh el-
Bani. İrvau'l-Galil eserinde [3/250) rivayeti zayıf saymıştır. Ebu Ya'lâ. Müsnedi'nde (Mecmau'z-Zevaid,
1/48) İbni Abbas'dan merfu olarak, islâm'ın kulpu ve dinin esasları üçtür, islâm bunlar uzerine tesis
edilmiştir" hadisini tahric etmiştir. Şeyh el-Bani bu hadise zayıf demiştir. Silsiletü'l-Ehâdisi'd-Daîfa ve'l-
Mevdu'a. 1/132-131. İmam Ahmed Musned'inde (1/79). Mecmau'z-Zevaıd'de [1/47), Heysemî, hadise
sahih demiştir. Taberanî de Mu'cemu'l-Kebir ve Sagir'inde Cerir bin Abdullah el-Becelî'rıin hadisini tahric
etmiştir. Şeyh el-Bani debu hadisin zayıf olduğunu İrvau'l-Galil (3/280} eserinde söylemiştir.
7
Müslim'de; Ebû Hureyre'nİn rivayet ettiği bir hadistede: "Bir adam Rasûlullah'a
gelerek,
Ya Rasûlallah (yaptığımda cennete girebileceğim bir ameli bana öğretir misin?
diye sordu.
Rasûlullah:
Allah ve Rasûlüne inanman, namaz kılman, zekat vermen. Ramazan orucunu
tutmandır, buyurdu.
Adam:
Allah'a yemin ederim ki, ne bunlardan fazla birşey yaparım ne de eksiltirim,
deyince Rasûlullah;
Bu arabi (bedevî) doğru söylüyorsa kurtuldu, buyurdu.5
Müslim'de; hadis şarihleri derler ki: Hadiste haccın zikredilmemesinin sebebi o
zamanlar daha farz olmadığındandır.6
Buharî'de; Enes (r.a.) bu konuda şöyle bir hadis nakleder;
"Rasûlullah ile birlikte mescidde bulunduğumuz esnada deve üstünde birisi gelip
devesini mescidin önüne çökerttikten sonra bağladı. Ondan sonra:
Hanginiz Muhammed'dir? diye sordu.
Rasûlullah eshabın arasında dayanmış oturuyordu. Biz:
İşte dayanmış olan şu beyaz tenli adamdır, dedik.
Adam:
Ey Abdulmuttalib'in oğlu, diye hitap etti.
Rasûlullah:
Seni dinliyorum, diye buyurdular.
Ben sana bazı şeyler soracağım. Ama soracaklarım pek ağırdır. Gönlün sakın
benden incinmesin, dedi.
Rasûlullah:
Aklına geleni sor, buyurdu. Adam;
Senin ve senden öncekilerin Rabbi için söyle, bütün insanlara seni Allah mı
gönderdi? dedi.
Rasûlullah:
5 Hadis sahihtir. Buharî. 3/261; Müslim, 1/174 ve imam Ahmed. 1/77. Ebu Zura yoluyla Ebu Hureyre'den
merfu olarak tahric edilmiştir. Yine Buharî. 3/269 ve Müslim 1/172. Musa bin Talha yoluyla Ebu
Eyyüp'den merfuu olarak tahric etmiştir. Ve yine Müslim, 1/175 Ebi Salih ve Ebi Süfyan yoluyla Cabir
(r.a.)'dan ve, Ebu Zübeyr yoluyla yine Cabir'den merfu olarak tahric etmiştir. Buharî'de. 1/l06,4/102.
5/287, 12/330, Müslim ise. 1/66, Mesaî. 4/122, 8/118. imamı Malık Muvatta'ında 1/175. İmamı Ahmed
1/68. Ebu Süheyl yoluyla Talha bin Abdıllah'dan merfu olarak tahric etmiştir Ebu Davud Sünen'inde
l/16'da zikretmiştir.
6 Haçlısı şerifte haccın zikredilmemesinin sebebi üzerine hadis sarihleri bir kaç tefsir zikretmişlerdir.
Bunlardan bir tanesi yazarın (r.a.) zikrettiğidir "Hafız İbni Hacer şöyle der: Hadiste haccı zikretmemiştir.
Çünkü o an hacı idi Söylemiş olabilirde, lakin ravi kısaltmıştır." Fethu'l-Barî. 3/265 Ahmed el-Benna ise
İmamı Nevevî'den naklen şöyle der: "Bu rivayette hac zikrolunmamıştır. Ya daha farz olmamıştı veya ravi
kısaltmıştır." Bu ikinci sebebi teyid eden şey bazı rivayetlerde Nebi (s.a.v.)'in İslâm'in Şiarlarını ona haber
etmesidir. Böylelikle diğer farz olanlarda buna girmiş olmaktadır." Bulûğu'l-Emanî. 1/77.
8
Evet dedi. Adam:
Allah için, günde beş vakit namaz kılmayı Allah mı sana emretti?
Rasûlullah:
Evet, dedi. Adam:
Allah için, söyle, senenin Ramazan ayında oruç tutmayı sana Allah mı emretti?
dedi.
Rasûlullah:
Evet, dedi. Adam:
Allah için zekatı zenginlerden alıp fakirlere dağıtmayı sana Allah mı emretti?
dedi.
Rasûlullah: "Evet" deyince, Adam:
Sen ne getirdin ise ben ona iman ettim. Arkamdaki kavmime elçi benim. Ben
Sa'd b. Bekr kabilesinden Dımam b. Sa'lebe'yim. dedi."7
İşte Allah'ın kullarına emrettiği ve Rasûlullah'a açıklamak için gönderilen
"İSLÂM" budur.8
DÖRT MEZHEBTEN BELLİ BİR MEZHEBİ TAKLİD ETMEK NE
VACİPTİR, NE DE MENDUP
Mezhepler, müçtehidlerin görüşleri, bazı meselelerdeki anlayış ve içtihatlarından
ibarettir. Ne Allah ve ne de Rasûlü bu görüş, anlayış ve içtihatlardan birine uymayı
kişiye farz kılmaz. Çünkü bu görüş, anlayış ve içtihatlarda doğrular olduğu gibi hatalar
da vardır. Sadece doğru olan, hiç hata bulunmayan görüş Rasûlullah'dan sabit
olanlardır. Müçtehidlerin çoğu, bir meselede görüş beyan ettikten sonra gerçek ortaya
çıktığında gerçeği benimseyerek eski görüş ve içtihatlarından vazgeçmişlerdir.9
Bu sebeple kim İslâm dînine girmek, iman etmek isterse, sadece Allah'a ve
Rasûlune inanması (şehadet getirmesi), beş vakit namazını kılması, zekatını vermesi,
Ramazan orucunu tutması ve imkân bulursa hacca gitmesi gerekir.
Dört mezhebten veya diğerlerinden birine intisab etmek ise vacip olmadığı gibi
mendup da değildir. Bir müsiümanın bir mezhebe bağlanmasının gereği ve zorunluluğu
da yoktur.
7 Hadis sahihtir. Buharî. 1/148, Mesaî. 4/122; İbni Mace, 1/449; Ahmed. 1/67. Şerik bin Abdillah yoluyla
Enes bin Malik'ten tahric etmiştir. Yine Nesei. 4/24. Said bin Ebi Said el-Makberî yoluyla Ebu
Hureyre'den tahric etmiştir Darımî de 1/165-167. İbnı Abbas'ın rivayetini tahric etmiştir.
8 Bu hadislerden maksad islâm'a girmek isteyen için onun kolaylığını göstermek kelime-i şehadetı telaffuz
edip diğer rükünleri yapmanın yeterli olduğudur. Birçok furuata ve mezhebe girme veya girmeme
konusuna gelince, islâm'a girmede şart değildir İslâm ümmeti için onlardan bir grubun arz olunan şeylere
fetva vermeleri için dinî işlerde fıkhı öğrenmeleri yeterlidir.
9 Yazar (r.a.) burada ilim talebeleri indinde bilinen meseleleri takrir etmektedir. Yani mezheblerde bir
takım meseleler sadece rey ile söylenmiştir Bunlar, hakkında nas bulunmayan içtihadi meselelerdir ki,
uymak vacip değildir. Zannınca sıhhatli (doğru) oluşu galip gelirse, ancak o zaman uymak caiz olur.
9
Her meselede sadece bir mezhebe bağlanmanın gereği ve zo runluluğunu
savunan kimse mutaassıp ve hatalı görüşlü olup herşeyi körükörüne taklid eden
birisidir. Bu kişi dinini parçalayan, insanları guruplara ayıran kişilerden birisidir. Allah
ise dinde tefrika ve parçalanmayı yasaklamaktadır: "Ey Muhammed! Fırka fırka olup
dinlerini parçalayanlar ile senin hiçbir ilişiğin olamaz. Onların işi Allah'a kalmıştır,
yaptıklarını onlara sonra bildirecektir."10 "Sakın müşriklerden olmayın. Onlar dinlerini
dağıtmışlar, bölük bölük olmuşlar... ve her bölük kendi elindeki şey ile
sevinmektedir."11
İslâm dini tek bir dindir. Onda Rasûlullah'ın gösterdiği yol ve siretten başka
uyulması gereken mezheb ve yollar yoktur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Ey Muhammed! De ki; Benim yolum budur; ben ve bana uyanlar bilerek
insanları Allah'a çağırırız. Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben asla Allah'a eş
koşanlardan değilim."12
Bu mezhepleri de, mukallidler (taklitçiler) tarafından kendi mezhebi lehine
ortaya atılan bilgisizce münakaşa ve mücadeleler çoğaltmıştır. Allah Teâlâ şöyle
buyurur:
"Allah'a ve peygamberine itaat edin; çekişmeyin, yoksa korkar, başarısızlığa
düşersiniz ve kuvvetiniz elden gider. Sabredin, doğrusu Allah sabredenlerle
beraberdir."13 Halbuki Allah, birlik ve beraberliği ve Kur'ân'a uymayı emrediyor:
"Toptan Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın. Allah'ın size olan nimetini anın:
Düşmandınız, kalplerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeş
oldunuz..."14
İSLÂM'IN ESASI ALLAH'IN KİTABI VE RASÛLULLAH'IN
SÜNNETİYLE AMEL ETMEKTİR
Hak olan İslâm dini budur. Kaynağı ve dayandığı temel, Kitap ve Sünnettir. Bu
iki kaynak muslümanların ihtilafa düştükleri her konuda müracaat edecekleri
kaynaklardır. İhtilaf konusunu çözmek için bu iki kaynağa müracaat etmeyip başka
kaynaklara başvuran mümin değildir. "Hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında
çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir
sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe inanmış olmazlar"15 ayetinde Cenâb-ı
Hakk'ın buyurduğu gibi.
10 En'am Sûresi, âyet 159
11 Rûm Sûresı. ayet 31-32
12 Yusuf Sûresi, âyet 108
13 Enfal Sûresi, âyet 46
14 Ali İmran Sûresi, âyet 103
15 Nisa Sûresi, âyet 65
10
İmamlardan (müçtehidler) hiçbiri, "Benim kabul ettiğim görüşe ve içtihadıma
tabi olun" dememişlerdir. Bilakis, "Bizim aldığımız kaynaklardan siz de alınız"
demişlerdir. Bu mezheplere sonraki asırlarda birçok anlayışlar eklendi.16 Bunlar
arasında da çok hatalar vardır. Öylesine farazi17 (hayali) meseleler vardır ki, intisap
ettikleri mezhep imamlarından birisi o hataları görse o mezhepten ve o kişinin
söylediklerinden uzak dururdu.
Selef imamlarından ilim ve dini muhafaza edip koruyan herbir imam. Kitap ve
Sünnetin zahirine sarılmış, insanları Kur'ân ve sünnete sarılmaya ve onlarla amel
etmeye teşvik etmiştir, imam Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Şafiî, Ahmed b.
Hanbel, Süfyan es-Sevrî, Süfyan b. Uyeyne, Hasen el-Basrî, Ebu Yusuf, Muhammed b.
Hasan eş-Şeybanî, el-Evzaî, Abdullah b. Mübarek, Buharî, Müslim ve diğer birçok
imamlardan böyle sabit olmuştur. Bunlardan her biri; din konusunda bid'atlerden ve
16 Mezhepçilik mukallidlerin sadece kişilerin söz ve görüşlerini Kur'ân'ın sarahatine ve sahih sünnete
takdim etmelerine götürmemiş, imamların (r.a.) söyledikleri sahih kavilleri bile unutturmuştur, imamların
mezhebi zannettikleri muteahhirine ait sözlerle aralarında hiç bir ayırım ve araştırma yapmadan almakla
iktifa ettiler. Bu da ancak taassubun şiddetli oluşundandır, imamların mezheblerini kitaplarda tedvin edip,
ictihadların sahih gördüklerini bunlarda korudukları bilinmektedir. İmam Malik (r.a.); mezhebini Muvatta
eseri korudu, imam Şafii mezhebini bilmek istersek kendi kitaplarına (kaynaklarına) müracaat ederiz.
Kendinden başkasını talep etmemiz uygun değildir. Bunu izah etmek için de şunu derim; İmam Malik.
Şafiî ve Ebu Hanife'nin söz ve amel olarak fetva vermedikleri bir çok şeyler onlara nisbet edilmektedir.
Malikîler namazın kıyamında ellerini salmakta ve sabah namazında kunut yapmaktadırlar. Halbuki imam
Malık, Muvatta'ında(17158) namazda bir eli diğerine bağlama babında bazı eserler (rivayetler) irad ettiğini
görürüz Bunlardan birisi şudur: Abdülkerim bin Ebi'l-Meharık el- Basrîden O şöyle der: "Utanmazsan
istediğini yap sözü nübüvvet sözleridendir. Namazda elini diğerine koyma, iftara acele etmek ve sahuru
te'hir etmek vardır" Malıkî mezhebin mûteahhirûn olanları imamı Malik'in namazda ellerini saldığını
delillendirmeğe kalkışıyorlar. Bu hal taklid ettikleri mezheblerini iyi bilmediklerindendir. Çünkü Cafer bin
Süleyman Medine'nin valisiydi. H. 146 senesinde İmam Malik'i Kamçıladı. Öyle kolu soyuldu ki namazda
bir elini diğerine bağlama gücünü bulamadı ve ellerini saldı. (El-İntika s. 44). Zaten Muvatta kitabını bu
olaydan iki sene sonra yazmıştı. Yine imam Malik sabah namazında kunut adlı batımda şöyle bir eser
(rivayet) irad eder: "Abdullah bin Ömer namazda kunut yapmazdı." Muvatta. 1/109. İmam Şafiî'nin
peygambere salat getirmenin sünnet olduğu görüsü, bilinmeden kendisine nisbet edilmiştir. Halbuki o farz
olduğunu söylerdi. Allah {c.c.) Rasûlü'ne salat getirmeyi farz kılarak şöyle demişti: "Şüphesiz Allah ve
melekten Nebi (a.s.) salat getirirler. Ey iman edenler! Siz de ona salat getirin ve selam veriniz." (Ahzab,
56). Salat getirmenin farziyyeti. namazdan daha evla bir yerde olmamıştır. Allah Rasûlü'nden namazda
kendisine salat getirmenin farz olduğu vasfının delaletini bulduk. Allah daha iyisini bilir." (el-Umm,
1/117). İşte Hanefî mezhebinin muteahhirun kitaplarından Hulasatü'l- Keydanî "Namazda haram olan
şeylerden birisi hadis ehli gibi parmak işaretinde bulunmaktır" diye irad ediyor. Mesudi'nin namaz
kitabında ise "Parmakla işaretin mütekaddimin alimlerce sünnet olduğu. Şia ve Rafiziler de yaptığından
Ehl-i Sünnetten olan müteahhırun alimler bunu terkettiler. Böylelikle mensuh oldu" denilirken, Hanefî
ulemasının büyüklerinden olan İbnul-Hümam'ın Fethu'l-Kadir kitabında: "Parmak işareti sünnettir,
olmadığını söyleyen rivayet ve dirayetin hilafına söylemiştir Bilakis imam Muhammed bin Hasen eşŞeybanî
(Ebu Hane-fi'nin talebesi) Muvatta'da bunun sünnet olduğunu nakletmistir" ibaresini buluruz. Bu
örneklerde mezheb taassubunun asırların en hayırlısının yolundan müslümanları uzaklaştırdığına açık delil
yok mudur?
17 Yani vuku bulmayan meseleler, rey meseleleri mugalatalar da denilmektedir. Bunlara dalmayı ve
uğraşmayı Selef-i salihin nehyetmiştir. Bu konuda bak. Câmiubeyani'l-İlm ve Fadhili. 2/139-144, İbnu
Abdilber.
11
masum (hatasız) olmayan kişileri taklid etmekten sakındırmışlardır. Masum olan sadece
Rasûlullah'tır. Onun dışında kim olursa olsun masum değildir. Masum olmayan
kişilerin. Kitap ve Sünnet'e uygun olan sözleri kabul edilir. Bu ikisine muhalefet edenler
ise, kim olursa olsun sözlerine itibar edilmez. Nitekim İmam Malik, Rasûlullah'ın
kabrini göstererek; "Bu kabir sahibinin dışında, herkes söylediklerinden tenkide tabi
tutulur" demiş ve Allah Rasûlü'nün kabrine işaret etmiştir.18 Bütün muhakkik (tahkikd)
müçtehidler bu yolu takip etmişlerdir. Onların hepsi körükörüne taklidden
sakındırmışlardır. Çünkü Allah Kur'ân'ın birçok yerinde katı taklidçüeri kötülemiştir.
Önceki milletlerden kafir olanların çoğu; alimlerini, ruhbanlarını ve babalarını taklid
etmelerinden dolayı kafir olmuşlardır.
İmam Ebu Hanife, İmam Malik, İmam eş-Şafiî, İmam Ahmed b. Hanbel ve
başka imamların şöyle söyledikleri nakledilmektedir: "Bir kimsenin, görüşümüzü
nereden aldığımızı bilmediği halde onu kabul etmesi veya bizim görüşümüzle fetva
vermesi helal olmaz."19 Bu imamların herbiri "sahih hadis benim görüşümdür"20
sözünü açıkça beyan etmiştir. Yine onlar devamla şöyle derler: "Bir söz söylediğimiz
vakit onu Allah'ın kitabi ve Rasûlullah'ın sünnetine arzediniz.
Eğer onlara uyuyorsa kabul ediniz, uymuyursa reddediniz ve sözümüzü duvara
çalınız."21 Bu sözler bu büyük imamlarına aittir. Allah onları cennetine koysun.
Fakat ne yazık ki, halkın, masum müçtehid ve ulemadan zannettiği kâğıt
karalayan müteahhirundan mukallid müellifler, insanların dört mezhep veya meşhur
mezheplerden birini taklit etmeleri gerektiğini söylerler. Bu gereklilikten sonra, o
mezhep imamını gönderilmiş ve itaat edilmesi gereken bir nebi kabul ederek,
başkasının görüşüyle amel etmekten sakındırırlar. Keşke onlar imamlarının görüşüyle
amel etselerdi. Ne yazık ki onların çoğu tabi oldukları imamın sadece ismini bilirler.
Bazı müteahhir ulema, bir takım meseleler icad ederek görüşler ortaya koydular. O
görüşleri imamlarına nisbet ettiler. Kendilerinden sonra gelen insanlar da o görüşün
kendi imamına ve mezhebine ait olduğunu zannettiler. Halbuki o görüş mezhep
imamının söylediklerine ve karar kıldıklarına muhaliftir ve o, kendine nisbet edilen
18 Çok beliğ bir hikmetle dökülen bu güzel sözü ümmetin alimi Abdullah bin Abbas (r.a.) söylemiştir.
Takiyyuddin Subkî bu sözün güzelliğine taaccüb ederek, el- Fetavâ (1/148) kitabında irad eder. Camiu'l-
Beyani'l-ilm ve Fadlih 1/91: el-İhkam fi Usulı'l-Ahkam. 1/45 kitabında olduğu gibi. Bu sözü, Mûcahid.
İbni Abbas'dan almıştır. Mucahid'den de imam Malık almış, ona nisbet edilerek ondan meşhur olup,
yayılmıştır. Onlardan da imam Ahmed (r.a.) almıştır. Ebu Davud Şöyle der: "Ahmed'i şöyle söylerken
işittim; Nebi (s.a.v.)'in dışında herkesin görüşü alınır veya terkedilir." imam Ahmed'in Meseleleri, s. 276.
19 Yukarıdaki söz imam Ebu Hanife'nin sözlerindendir. Çesitli rivayetlerle kendisinden sabit olmuştur elİntika
s.145. İbni Abdilber; İ'lamü'l-Muvakkıîn. 2/309.
20 Bu sözü açıkça söyleyen imam Ebu Hanife ile İmam Şafii (r.a.)'dır. İbni Abidin risaleleri, Resmü'l-
Müfti, 1/4; Fullânî, İkazü'l-Hümem. 62. 107 kitabına bakınız. Şa'ranî şöyle der: "Yani kendisinin veya
başkasının indinde sahih olursa" demek istemiştir. Derim ki; bunun delili de imamı Şafii'nin imam
Ahmed'e şu sözüyle hitap etmesidir; "Siz benden hadisi daha iyi biliyorsunuz Şayet sahih hadis size
ulaşırsa bana onu haber ediniz ki, o görüşe sahip olayım. Gelen rivayet ister Hicazî veya Kufi, isterse
Mısırlı'dan olsun fârketmez, el-İntika 76, İbni Abdilber.
21 İmamı Şafiî'nin sözlerindendir. el-Mecmı, 1/63: İ'lamül-Muvakiîn, 2/361, İbnü'l-Kayyim.
12
şeyden uzaktır. Hanefî mezhebinin birçok muteahhir ulemasının, teşehhüdde işaret
parmağının kaldırılmasını haram kabul etmeleri, "Allah'ın elinden" maksadın "Allah'ın
kudreti" olduğu, yahutta "Allah zatıyla her yerdedir, fakat arşa istiva etmemiştir"
görüşleri buna örnek olarak gösterilebilir.22
Bu ve buna benzer olaylar, müslümanların birliğini ayırdı, cemiyet ve toplumları
parçaladı, artık yama deliğe küçük gelmeye başladı. Ufuklar nifak ve ayrılıklarla doldu.
22 Ey İslâm kardeşi! Allah kendisine itaatla seni mesud kılsın, izniyle hakta muvaffak etsin ve seni hak
ehlinden eylesin. Şunu bilki yazarın. müteahirrûn Hanefilerden zikretmiş olduğu meselelerde hak aşağıda
geldiği gibidir.
a) Teşehhüdde şahadet parmağıyla işaret konusu: Yazar, eserinin bir çok yerinde mûteahhırûn Hanefilerin
parmak işaretini inkar ettiklerini söyler. 16 rakamlı dipnotta kısmen buna değindim. Bununla
mezheblerinden tahkikçı olan alimlere muhalefet etmektedirler. Allame imam Tahavî, parmak işareti
hadisi hakkında şunu söyler: Bu hadiste parmak işaretinin namazın sonunda olacağına delil vardır. (Şerh
Meani'l-Asar). Şeyh Ebu'l-Hasan Sindî, Süneni Neseî Haşiyesinde (52/236) söyle der. "Parmak işareti
hadisi geçmiştir, alimlerimizin cumhuru ve diğerleri bu görüsü almıştır. Şeyhlerimizden bunu inkar
edenlerin inkarına itibar edilmez." Parmak işaretinde sünnet olan teşehhüdün bütününde şehadet
parmağını hareket ettirmektir Vail ibni Hucr'un hadisinde olduğu gibi. imam Ahmed'in Müsnedi, 4/138:
Ebu Davud. 727; Neseî. 2/236; Darimî. 1/314-315: İbnü'l-Carud. Mûnteka'sında 208, İbnü Huzeyme
Sahihinde 714, senedi sahihdir ve rivayette şu da vardır; "Sonra parmaklarından ikisini (yani baş parmak
ile orta parmağı) halka yapıp (şenadet) parmağını kaldırdı ve hareket ettirerek onunla dua ediyordu. Ve
sonra, soğuk bir zamanda geldim. Herkesin üzerinde (kışlık elbiseleri vardı.) Parmaklarını elbiselerinin
altından hareket ettirdiklerini gördüm" Abdullah bin. Zubeyr'den gelen, "Nebi (s.a.v.); teşehhüdde dua
ettiği zaman parmağıyla işaret eder ve hareket ettirmezdi." Ebu Davud (989) hadisi isnad yönüyle sabit
değildir çünkü senedinde Muhammed bin Adan vardır. Hafız Zehebî onun hakkında söyle der: "Hıfızda
orta derecelidir." Bunun gibi ravinin kendisinden daha sika (güvenilir) olan raviye muhalefet ettiğinde
hadisiyle amel edilmez. Çünkü hadisi şaz durumuna düşer Binaenaleyh İmam Müslim bunun hadisini
ancak mutabaat kısmında tathric etmiştir Velevki bu hadis sabit olmuş olsa bile mezkur ameli nefyeden
durumundadır. Vail bin Hucr'un hadisi ameli isbat ediyor. Usulü fıkıh ilminde bilindiği gibi isbat eden
nefyedene mukaddemdir. Çünkü ispatlayan da bilgi ziyadeliği vardır. Bilen bilmeyene hüccettir. Abdullah
bin Ebi Zeyd el-Kayravânî el-Malikî'in Risalesi'nde (s.27) ve Dört Mezhebin Fıkıh Kitabında (5.98)
görüldüğü gibi, imam Malik (r.a.) bu amelin sünnet olduğu görüşündedir, imam Ahmed'e soruldu? Kişi
namazda parmağıyla işaret eder mi? "Evet, şiddetlice eder" dedi." ibra Hanî rivayetiyle imam Ahmed'in
Meseleleri, 1/80'e bakınız.
b) Allah'ın yücelik sıfatının nefyi konusu: Bu mukallidlerin batılını savuran en büyük delil, Fıkhu'l-Ekber
s.19'da gelen rivayet olsa gerek: "Ebu'l-Mûtî el-Belhî, Ebu Hanife'ye (r.a.) "Rabbim gökte mi yoksa yerde
midir bilmiyorum" diyen bir kimse hakkında soru sordu? Dedi ki; Kafir olmuştur. Çünkü Allah
Kur'ân'ında "Rahman arşa istiva etti" demekte, arşı'da yedi kat semanın üstündedir. Dedim ki, "Arşda
olduğunu söylüyor lâkin arşın gökte mi yoksa yerde midir bilmiyorum derse ne olur?" Dedi ki: "Yine kafir
olmuştur. Çünkü Allah'ın semada olduğunu inkar etmiştir. Kim ki onun semada olduğunu inkar ederse
kafir olur." İmam Tahavî; akide Kitabında; "Allahu Teâlâ arş ve onun dışındakinden müstağnidir. Her şeyi
ihata etmiştir ve onun üstündedir" demekle açıkça beyan etmiştir. Tahavî akidesini şerh, eden, Ebu'l-İzz
el-Hanefi de bu görüşe kail olmuştur. Kitabında, (323) bu muteahhirûn mukallidler hakkında şöyle der:
"Ebu Hanife'ye intisab etmiş olup, bunu inkar edene iltifat edilmez. Mutezile taifesi ve diğerleri ona
intisab ettikleri halde itikada dair bir çok şeylerine muhaliftirler." Bu ve benzeri açıklama Ebu Hanife ve
ashabından ilk olanlar müteahhirûn tahkikçi alimler, Allah'ın mahlukatı üzerine yücelik sıfatına iman,
konusunda selefle beraberdirler. Cariye hadisi: diğer sahih hadisler açık ifade ettiği ve sarih ayetlerde açık
beyan ettiği gibi; Allah semadadır. Mülk Sûresi'nde Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: "Gökte olan
(Rabbınızdan) güven mi aldınız. Yer sarsılırken sizi onun dibine batırmasın diye!" âyet 16.
13
Herkes birbirini bid'atçilikle suçluyor, her cemaat kendine muhalefet edeni en ufak
hususta bile sapıklıkla suçluyor, hatta birbirlerini tekfir ediyor ve birbirlerini
öldürüyorlardı. Durum Rasûlullah'ın haber verdiği hale geldi: "Ümmetim yetmiş üç
fırkaya bölünecektir. Onlardan biri dışında diğerleri cehennemdedir." "Kurtulan fırka
kimdir?" diye sorulunca Rasûlullah, "Benim ve ashabımın yolunu takip edenler"
cevabını verdi.23
MÜTEAHHİRUN HERŞEYİ DEĞİŞTİRİP, TEK BİR KİŞİYİ TAKLİD
ETMEYİ GEREKLİ KILMAKLA TEFRİKAYA DÜŞTÜLER
Müslümanlar, Hulefa-i Raşidin ve Tabiîn gibi mükemmel müslüman oldukları,
islâm'a bağlı ve sadık kaldıkları müddetçe muzaffer olup ülkeler fethettiler ve dini
yücelttiler. Ne zaman ki Allah'ın emirlerini değiştirdiler, Allah bir çok ayetinde de buna
işaret ettiği gibi, nimetlerini değiştirmekle, devletlerini almakla ve hilafeti kaldırmakla
onları cezalandırdı.24
Özel bir mezhebe intisap etmek, batıl görüşleri de olsa o mezhebe taassup
göstermek, değişikliğe uğrattıkları konulardır. Bu görüşler üçüncü asırdan sonra ortaya
çıkmış bid'at işlerdir. Bunda hiç şüphe yoktur. Bid'atle amel etme ve ondan bir sevap
umulması sapıklıktır.25 Selef-i salihîn; Kitap, Sünnet ve ikisinin delalet ettiklerine, bir de
ümmetin icmaına sarılıyorlardı. Allah onlara merhamet etsin, onlardan razı olsun ve
etsin, bizi de onlardan kılsın ve onlarla birlikte hasretsin. Fakat mezheplerin bidatleri
yayılınca, o bid'atlerden, ayrılıklar ve birbirlerini sapıklıkla suçlamalar doğdu. Öyleki,
23 Hadis sahihtir. Ebu Davud. 2/503; Tirmizî. 5/25: İmam Ahmed Müsned'inde,6/24: İbni Mace. 2/1331;
Hakim, Müstedrek'inde, 1/128 ve diğerleri Ebu Hureyre'den merfu olarak tahric etmişlerdir. Yine Ebu
Davud 2/503-504; Darimî 2/2-11; İmam Ahmed şerhi (Fethurrabbani)23/173. 24/7. Hakim müstedrekinde
1/128. Muaviye bin Ebi Süfyan'dan (r.a.) merfu olarak tahric etmiş ve İmam Zehebî de Hakimin tashihine
muvafakat etmiştir. İbnı Mace'de, 2/1322; Ahmed, şerhi 24/6 (Fethurrabbani). Enes İbni Malik'in hadisini
merfu olarak tahric etmiştir. Yine ibni Mace. 2/1322. Avf bin Malik'in hadisini merfu olarak tahric etmiş,
şeyh el-Bani de Silsiletü'l-Ehadîsi's-Sahîha kitabında (3/480) sahih kabul etmiştir. Şâtibî, el-l'tisam. 2/189-
190, Muhammed İbni'l-Vezir. er-Ravdü'l-Bâsım 2/110 gibi ilim ehlinden bir cemaatta hadisin sahih
olduğunu söylemişlerdir. Allame ibni Kesir, Tefsirinde (1/390) hadisin takviye edilişine işarette
bulunmuş. Hafiz ibni Hacer, Tahricü'l-Keşşaf, 63'de, senedi hasendir demiştir. Yazarın zikretmiş olduğu
Abdurrahman bin Zıyad al-Afrikî yoluyla Abdullah bin Amr hadisini Tirmizî, 5/25'de tahric etmiştir.
Afrika'nın kadısı olan Abdurrahman ibni Ziyad el-Afrikî, hıfzı yönüyle Hafız İbni Hacer'in Takrib'de
dediği gibi zayıftır. Lâkin hadisi hasen rütbesine çıkaran başka rivayetten şahidi vardır Bunu Abdullah bin
Sufyan el-Medenî yoluyla Enes bin Malikten merfu olarak Ukaylî, Duafâ kitabında Taberanî'de
Mu'cemus-Sagîr s.150'de tahric etmiştir Binaenaleyh Hafız el- Irakî hadisin hasen oluşuna el-Mugnî an
Hamli'l-Esfar fil Esfar fi Tahrici'l-İhya mine'l-Ahbar eserinde (3/199) işaret etmiştir. Şeyh el-Bani de
Sahihul Camiu's- Sagir'de (5/80) rivayete hasen demiştir.
24 Cenâb-ı Hakk'ın şu âyetinde olduğu gibi: "Bu, bir milletin kendilerini değiştirmedikçe. Allah onlara
verdiği nimeti değiştirmez (kanunundan dolayı böyledir) ve Allah işiten ve bilendir. (Kimin neye
mustehak olduğunu bilir)" (Enfal 53)
25 Bu konuda Allame Ebi İshak eş-Şatibî'nin (r.a.) İ'tisam kitabına müracaat et.
14
dört mezhep müntesipleri Ehl-i Sünnet olduklarını söylemelerine rağmen, Şafiî imamın
ardından Hanefî'nin uyması caiz olmadığına dair fetva verdiler.26 Fakat amelleri onları
yalanladı, sözlerindeki çelişkiler onların bu görüşlerini boşa çıkardı. Mescid-i
Haram'daki dört makam bu bid'atlerden doğdu.27 Cemaatler çeşitlendi. Her mezhepli
kendi mezhebindeki cemaatı bekledi. Bu bid'atler sayesinde şeytan müslumanları
tefrikaya düşürmek, onları çeşitli gruplara bölmek gibi maksadlanndan birini daha elde
etmiş oldu. Bundan Allah'a sığınırız.
İNSAN ÖLDÜĞÜNDE KABİRDE MEZHEP VEYA TARİKATTAN
SORGUYA ÇEKİLİR Mİ?
Ey akıllı ve insaflı müslüman! Allah için sana sorarım. insan öldüğünde kabirde
veya hesap gününde; "Niçin falanın mezhebine tabi olmadın?" "Niçin falanın tarikatına
girmedin?" gibi sorulardan sorguya çekilir mi? Allah'a yemin ederim ki, bunlardan asla
sorguya çekilmeyeceksin. Bilakis; "Neden falanın mezhebine intisap ettin" veya "Niye
falanın tarikatine suluk ettin diye sorulacaksın. Çünkü böyle bir hal şüphesiz Allah'dan
gayrı alimleri ve ruhbanları rab edinme tutumudur. Bu özel mezhepler ve meşhur
tarikatler dinde bid'attir. Her bid'at ise sapıklıktır.
Ey insan, sen ancak, Allah'ın sana farz kıldığı, Allah'a ve Rasûlü'ne iman edip ve
imanın gereğiyle amel edip etmemenden sorguya çekilirsin. Falanın mezhebine veya
filanın tarikatına tabi olmak, Allah'ın emirlerinden değildir. Evet, zikir ehli olan
âlimlere, Kitap ve Sünnetten cahil kaldığın şeyleri sorman; ilimlerinin sıhhatinden
şüphe ettiğini Kitap ve Sünnete havale etmen onun icablarındandır. O da Rasûlullah'ın
getirdiği İslâm'ın ta kendisidir.
Ey müslüman, dinine dön. O, dinde Kur'ân ve Sünnetin zahiriyle ve salih
müçtehidlerin icmaıyle amel etmektir. Senin kurtuluş ve saadetin bundadır. Muvahhid
bir müslüman ol.
Allah'tan başkasına kulluk etme. Sadece Allah'dan ümit et ve sadece ondan kork.
Kendini her müslüman için kardeş kabul et kendin için sevdiğini onlar için de sev.
İmam Tirmizî'nin Sünen'inde İrbaz b. Sariye'den rivayet ettiği şu hadis sana yeter.
İrbaz b. Sariye şöyle rivayet eder:
26 Bilakis durum; bazılarında bir Hanefi, Şafiî olan bir kızla imanda istisna meselesi yüzünden kafir olduğu
için evlenmesinin yasaklığına fetva vermeğe kadar gitmiş. Şemseddin Muhammed el-Kahşâi'nin Camiu'r-
Rumuz (Muhtasaru'l-Vikaye)'ye yaptığı şerhde olduğu gibi. Müftiyyu's-Sekaleyn olarak bilmen diğer
birisi ehli kitaba kıyasen bu evliliğin caiz olduğuna fetva vermiştir. Bu kıyasa göre ehli kitaptan birisinin
müslüman bir kızla evlenmesi caiz olmadığı gibi, bir Şafiî'nin de Hanefi bir kızla evlenmesi caiz değildir.
(Lakin bunun aksi olanı caiz görülmüştür, kıyasa binaen).
27 Reddü'l-Muhtar kitabında, İbni Abidin bu dört makamın (mihrabın) H. 500 senesinden sonra mansıb
sevgisi galebe çaldığı zamanlarda yapıldığını açıklar. Ve ihlaslı kimseler buna karşı çıkmıştır. Ama kötü
alimler bunu sultanlara güzel göstermiştir.
15
"Rasûlullah, birgün sabah namazından sonra gözleri yaşartan, kalpleri ürperten
beliğ bir vazünasihat yaptı, içimizden biri: "Bu konuşman bizden ayrılacağın anlamına
gelen bir konuşmadır. Bize ne tavsiye edersiniz?" diye sordu.
Rasûlullah:
Allah'tan korkmanızı, başınızda bir Habeşli köle dahi bulunsa onu dinleyip, ona
itaat etmenizi tavsiye ediyorum. Sizden yaşayacak olanlar çok ihtilaflar görecekler. Sizi
dinde olmayan şeyleri (bid'atleri) ortaya atmaktan sakındırıyorum. Çünkü bid'at
sapıklıktır. Sizden kim bu duruma yetişirse ona benim sünnetim ve dört raşid halifenin
yolu gereklidir. Sünnetime sıkı sıkıya sarılınız." buyurdu.28
Durum böyle olunca donuk taklidden kesinlikle sakınmak gerekir. Çünkü her
meselede belirli bir mezhebin görüşünü taklit etmek, çoğu sahih hadislerle amel etmeyi
terketmeyi veya onlara muhalefet etmeyi gerektirir. Şüphe yok ki bu, sapıklıktan başka
bir şey değildir. Bu yüzden Hanefî Mezhebi'nden bir çok muhakkik ve diğerleri (Kemal
b. Hümam'ın et-Tahrîr'inde ve İbni Abidin es-Şamî'nin Reddu'l-Muhtar'ının başlarında
belirtildiği gibi) "Belli bir mezhebi taklid etmek gereksizdir." açıklamasında
bulunmuştur. Belirli bir mezhebe bağlanmanın gerekliliği görüşü ise zayıftır.
BELİRLİ BİR MEZHEBE BAĞLANMANIN GEREKLİ OLDUĞU
SÖZÜNÜN ASLI SiYASETLE İLGİLİDİR
Belirli bir mezhebe bağlanmanın gerekli olduğunu söylemek, siyasî gerekçelere,
zamanla ortaya çıkan gelişmelere, nefsanî duygulara ve isteklere dayanır. Daha sonra
açıklayacağımız gibi tarihî bilgilere sahip olan akıllı bir kişi bilir ki, farz ve gerekli olan,
HAKK'I bilip onunla amel etmektir.
Bilmelisin ki, gerçek mezhep, tutulacak ve tabi olunacak yol, ancak Rasûlullah'ın
mezhebi (yolu)'dur, O, kendisine uyulması farz olan en büyük imam (önder)'dir. Sonra
Hulefa-i Raşidin'in yoludur. Rasûluliah'tan başka hiç bir kimse, sadece kendisine
uyulması gerektiğini emredemez. Bu sadece Rasûlullah'a ait bir haktır. Allah onun
hakkında şöyle buyurmaktadır: "Allah Rasûlü (s.a.v.) size neyi getirirse onu alınız, neyi
yasaklarsa ondan da sakınınız."29 Rasûlullah da: "Benim ve Hulefa-i Raşidin'in
sünnetine uyunuz." buyurur.30
28 Hadis sahihtir. Tirmizî, 5/44 rivayetin akabinde: hadis hasen ve sahihtir der. İbni Mace, 1/15-17; Ebu
Davud, 2/611 hadis rakamı 4607. İmam Ahmed. 4/126-127. Hakim, Müstedrek'inde 1/95-97'de şöyle der:
"Sahihtir, herhangi bir illeti yoktur." Zehebî de bu söze muvafakat etmiştir. Şey el-Bani de Zilalu'l-Cenneti
fi Tahrici's-Sünne'de (1/17-19) sahih olduğunu söylemiş. Mişkatü'l-Mesabih(1/58) kitabına yaptığı talikte
"ilim ehlinden bir cemaat tashih etmiş, bunlardan birisi de Ziyau'l-Makdisî'dir: İttibau's-Sunen ve
İctinabû'l-Bid'a. 1/79." demiştir.
29 Haşr Sûresi, âyet 7
30 Sahihi Buhari 1/83'de tahric etmiştir.
16
İmam Ebu Hanife, İmam Malik ve hiçbir mezhep imamı, "Benim sözümü
alınız" veya "Benim mezhebimi kabul ediniz" dememişlerdir. Hatta Hz. Ebubekir ve
Hz. Ömer de böyle birşey söylememiştir. Bilakis onlar, böyle birşeyden
nehyetmişlerdir, işin aslı böyle olunca, bu mezhepler nereden geldi, niçin yayıldı ve
niçin müslümanların sorumluluğuna verildi? Düşün ve ibret al ki, bu mezhepler, hayırlı
nesillerden (Ashab, Tabiîn, Tebeu't-Tabiîn) den sonra yayıldı. Mezheplere bağlanma,
ancak zalim emirler, cahil idareciler ve sapık alimler tarafından gerekli görüldü.
MEZHEBİN BİD'AT OLUŞU KONUSUNDA DEHLEVİ'NİN ARAŞTIRMASI
Şah Veliyyullah ed-Dehlevî, el-İnsaf adlı risalesinde (s.68) der ki: "Şunu biliniz kî
I. ve II. hicri yüzyılda insanlar muayyen bir mezhebi taklit etmiyorlardı. Kûtu'l-Kulûb
eserinde, Ebu Talib el-Mekkî şöyle der: "Kitap ve mecmualar sonradan çıkmıştır.
İnsanların görüşlerini kabul, insanlardan birisinin mezhebiyle fetva verme, her şeyde
sözünü kullanıp beyan etme ve bir mezhep üzerine fıkıh öğrenme işi eskiden
İnsanlarda -yani l. ve 2. yüzyılda- yoktu."
İkinci asırdan sonra fıkhı tahric etme olayı çıktı. Araştırmada da görüldüğü gibi
4. yüzyılın insanları dahi bir mezhebi taklit, onun fıkhını öğrenip beyanda bulunma
üzerinde birleşmiş değillerdi. Bilakis insanlar alim ve cahil (avam) olmak üzere iki
sınıftı. Müslümanlar arasında veya umum müctehidler arasında ihtilaf olmayan icma
meselelerinde, avam tabakası ancak şeriat sahibine uyuyorlardı. Abdestİni, yıkanmanın
şeklini, namaz ve zekatı ve benzeri hükümleri babalarından veya beldelerinin
alimlerinden öğreniyorlar ve bu minval üzerine gidiyorlardı. Başlarına nadir bir olay
geldiği zaman, bir mezhebi tayin etmeden herhangi bir müftüye soruyorlardı. Tahric
kitabının sonunda İbnü'l-Hümâm şöyle der; "Bir müftüye bağlanmaksızm bazen
birisine bazen de diğer birine sorarlardı."
Dehlevî (r.a.), değerli eseri Huccetullahi'l-Baliğa kitabında (1/153) mezkür
sözünü zikredip şunu belirtir: "Taklid etmek haramdır. Hiç bir kimse için, delil
olmadan, peygamberden başkasının sözünü alması Cenab-ı Hakk'ın şu âyeti
kerîmeleriyle haramdır; "Rabbinizin indirdiğine uyunuz, O'ndan başka kimselere tabi
olmayınız."31 "Allah'dan inen ayetlere uyunuz, denildiği zaman; biz babalarımızın
bulundukları yola tabi oluruz derler."32 Taklid etmeyenleri de medhü sena ederek şöyle
der: "Hak sözü işitip de güzellikle tabı olanları müjdele, işte Allah onları hidayete
erdirmiş ve akıl sahipleri de onlardır."33 Ve yine: "Bir şeyde çekiştiğiniz zaman hemen
onu Allah'a ve onun Rasûlüne havale ediniz. Eğer gerçekten Allah'a ve ahiret gününe
31 A'raf Sûresi, âyet 3
32 Bakara Sûresi, âyet 170
33 Zumer Sûresi, âyet 17-18
17
iman ediyorsanız"34 demektedir. Allah, çekişilen bir meseleyi Kur'ân ve Sünnetten
gayrı bir kimseye havale etmeyi helal kılmamaktadır.
Sahabe, Tabiîn ve Tebeu't-Tabiîn'in, bir insanın sadece bir imamın sözüne
uymasını yasaklamanın Selef-i Salihînin bir âdeti olduğuna dair icmaları sahihtir. Kim
sadece Ebu Hanife'nin veya İmam Malik'in veya Şafiî'nin veya Ahmed b.
Hanbel'in görüşlerinin tümünü alırsa, Kitab ve Sünnet'te gelen şeylere itimat etmemiş
sayılır. O kişi icma-i ümmetin tümünün ilkine ve sonrakine muhalefet etmiş, övülen üç
asırda kendisine bu konuda öncülük eden bir kimseyi bulamayıp, müslümaniarın
yolunun dışında bir yola yakinen tabi olmuştur. Binaenaleyh bu fakihlerin hepsi
kendilerini ve başkalarını taklid etmeyi yasaklayıp, taklid edenlere muhalefet etmişlerdi.
Bunu îmam el-İz b. Abdusselam, Kavaidü'l-Ahkam fi Me salihi'l-En'âm adlı eserinde,
Şeyh Salih el-Füllanî İse İkazu Hi-memi Uli'l-Ebsar adlı eserinde zikretmişlerdir.35
Ne ilginçtir ki, yaygın bid'atçi mezhepleri körükörüne taklid edenler, delilden
uzak olduğu halde mezhebe nisbet edilen görüşe uyar ve mezhebin imamının sanki bir
peygamber olduğuna inanır. Bu tutum, hak ve doğrudan uzaklaşmadır. Biz çok
tecrübe ettik ve şahid olduk ki, bu taklitçiler, imamlarının hata yapmayacağına, her
söylediğinin mutlak doğru olduğuna inanırlar. Delil, mezhebinin görüşünün aksine bile
olsa taklidi terketmeyeceği görüşünü kalbinde gizlerler. Bu durum, Tirmizî ve
diğerlerinin Adiy b. Hatem'den rivayet ettiği hadisin konusuna tıpatıp uygundur:
"Rasûlullah'ı; "Onlar Allah'ı bırakıp alimlerini ve rahiplerini Allah'dan gayrı rab
edindiler...36 âyetini okurken işittim. Ona:
Yâ Rasûlullah! Onlar alimlerine ve rahiplerine ibadet etmiyorlardı dedim.
Bana:
Onlar birşeyi helal kabul ettiğinde onu helal kabul ediyorlar, bir şeyi haranı
gördüğünde onu haram kabul ediyorlardı. Bu, onların ruhban ve alimlerine ibadet
etmeleridir "buyurdu."37
34 Nisa Sûresi, âyet 59
35 Izzeddin bin Abdisselam'ın Kavaidu'l-Ahkâm fî Mesalihil-Enam (2/134-136). Salih bin Muhammed el-
Amrî el-Fullanî s. 77-78'e bakınız.
36 Tevbe Sûresi. âyet 31
37 Bu hadisi Tirmizî. 5/278: İbni Kesir. Tefsirinde, 2/137; Taberî. Tefsirinde 10/81: Beyhakî,
süneninde,10/116, tahric etmiştir. Senedinde zayıflık vardır.
Zayıflık illeti ise Guteyf bin A'yuni'l-Cezerî'dir. Tirmizî onun hakkında: hadiste bilinen bir kişi değildir
Dare Kutnî de bunu zayıf saymıştır. Mizânü'l-İ'tidal, 3/336'da olduğu gibi. Yine İbnü Abdilber Camiu'l-
Beyani'l-İlm. 2/109 muallak olarak, İbmü'l-Cevzi. Zâdü'l-Mesir. 3/425; Suyutî de Dürerü'l-Mensur.
3/230'da tahric etmiştir. Hadis hasen mertebesine çıkmaktadır. Çünkü Tirmizî zayıf saydığı halde rivayeti
hasen rütbesine çıkarmıştır. Aynı zamanda bu hadisi şahıd olarak teyid eden Huzeyfe İbnü'l-Yemanî
(r.a.)'nın rivayetidir. Bunu Taberİ. Tefsirinde (10/81). İbnü Abdilber mezkur eserinde (2/109). Beyhakî.
Sünen'inde (10/116) mevkuf olarak tahric etmişlerdir. Lakin hadis usulünde olduğu gibi merfû
hükmündedir. Yine bu mezkur hadisin ayrı bir şahidi vardır O da ebu'l Aliye'nin Taberi, Tefsiri'ndeki
(10/81) rivayetidir. Böylelikle hadis, mezkur rivayetlerin takviyesiyle hasen derecesindedir. Bu yüzden
Şeyhü'l-İslâm İbni Teymiye İktida'u Sıratı'l-Mustakîm eserinde Allah Rasûlü'ne (s.a.v.) bu hadisin
nisbetini cezmetmiştir. İman kitabında (s.64) hasen olduğunu söylemiştir. Şeyh el-Bani de bu hadisin,