NAZAR VE HASEDİ İNSANDAN UZAKLAŞTIRMASI
İÇİN MUSKA TAKMANIN HÜKMÜ
Ben, muska asmanın câiz olup-olmadığını öğrenmek istiyorum. Tevhîd Kitabı ile Bilal
Filips'in yazdığı diğer bazı kitapları okudum. Fakat İmam Mâlik'in Muvattâ adlı eserinde
muskanın bazı çeşitlerini câiz gören hadisler buldum. Aynı şekilde Tevhîd Kitabı, seleften
bazı kimselerin muskaya izin verdiklerini zikretmiştir. Bu hadisler, Muvattâ'nın 50. cüzünde
4, 11 ve 14 nolu hadislerde mevcuttur.
Lütfen bana cevap verir misiniz?
Bu hadislerin sahih olup-olmadığını bana bildirir misiniz?
Bu konuda bana daha fazla bilgi verebilir misiniz? Size şimdiden teşekkür ederim.
Cevap:
Hamd, yalnızca Allah'adır.
Birincisi:
Soru soran kimsenin, bizden, sahih olup-olmadıklarını açıklamamızı istediği hadislere
ulaşamadık.Bunun da sebebi; sorusunda zikrettiği hadislerin aynısını bilemediğimiz içindir.
Zirâ kendisi sorusunda, Muvattâ'nın 50. cüzünü zikretmiştir. Oysa Muvattâ, sadece bir
cüzdür.
Bu sebeple -inşaallah- bu konuda rivâyet edilen hadislerden bazılarını zikredip
âlimlerin bu hadisler hakkında verdikleri hükmü açıklayacağız.Umulur ki soruyu soran kimse
istediği şeyi, bu hadislerin bazılarında bulur.
1. Abdullah b. Mes'ud'dan -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna o şöyle
demiştir:
"Allah'ın peygamberi -sallallahu aleyhi ve sellem- şu on hasleti çirkin görürdü:
1. Sarı renkli -safran gibi- güzel koku kullanmak.
2. Saç ve sakala düşen akları siyaha boyamak sûretiyle rengini değiştirmek.
3. İzarının (elbisesinin paçasını aşık kemiklerinden aşağıya sarkacak şekilde) uzun
tutmak.
4. Altın yüzük kullanmak.
5. (Tavla oyunundaki olduğu gibi) zarlarla oynamak.
6. Kadının, kocası ve mahreminden başkasının yanına süslenerek çıkması (zinetini/
süsünü yabancı erkeklere göstermesi).
7. Felak, Nas ve İhlas sûrelerinin dışındaki şeylerden rukye yaptırmak.
8. Muskalıklar asmak.
9. Erkeğin, menisini hanımının fercine değil de dışarıya boşaltması (azil yapması
veya hanımına fercinden değil de anüsünden/dübüründen yanaşması).
10. Erkeğin, çocuğunu emziren hanımıyla cinsel ilişkiye girmesiyle onu hamile
bırakması sonucu annenin sütünün kesilmesine sebep olması."1
2. Abdullah b. Mes'ud'un hanımı Zeyneb, kocası Abdullah b. Mes'ud'dan -Allah
ikisinden de râzı olsun- rivâyet ettiğine göre Abdullah b. Mes'ud şöyle demiştir:
"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i şöyle derken işittim:
1 Nesâî, hadis no: 5880. Ebu Dâvu; hadis no: 4222. Elbânî; "Nesâî'nin Zayıf Hadisleri; hadis no: 3075'de hadisin zayıf olduğunu
belirtmiştir.
5
"(Arapça yazılmayan ve içerisinde Allah'ın adı anılmayan) rukyeler, nazarlıklar1 ve
(kadını kocasına sevdiren) muhabbet muskalarının her biri, ya açıktan ya da gizli olarak
şirke götürür.
Abdullah b. Mes'ud'un hanımı Zeyneb dedi ki:
Ben:
- Niçin böyle söylüyorsun? (Bana, Allah'a tevekkül etmemi ve rukyeyi terketmemi mi
emrediyorsun? Oysa ben, rukyede fayda gördüm) Allah'a yemîn ederim ki benim ağrıdan
gözüm yaşarıyordu da ben,rukye yapması için falanca yahudînin yanına gidip geliyordum.
O rukye yaptığı zaman gözümün ağrısı kesilirdi, dedim.
Bunun üzerine Abdullah dedi ki:
- O, ancak şeytanın işidir. (Senin gözlerindeki ağrı, hakikatte ağrı değildi. Aksine o,
şeytanın dürtülerinden bir dürtü idi.) Yahudi rukye yaptığı zaman gözüne dürtmeyi
bırakırdı. Ama Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in dediği gibi, (ağrı hissettiğin
zaman) şöyle deseydin senin için yeterliydi:
- Ey insanların Rabbi! Bu hastalığı gider. Şifâ ver. Ancak sen şifâ verirsin. Senin
şifandan başka bizim için hâsıl olacak şifâ yoktur. Hiçbir hastalık bırakmayan bir şifâ ihsan
buyur."2
3. Ukbe b. Âmir'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o şöyle
demiştir:
"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i şöyle derken işittim:
"Kim,kendisine fayda verdiğine veya kendisinden zararı giderdiğine inanarak muska
takarsa, Allah hayatta onun hiçbir işini tamamlamasın.Kim, kendisinden göz değmesini
(nazarı) uzak tuttuğuna inanarak nazarlık takarsa, Allah ona rahatlık ve huzur vermesin."3
1 Câhiliyet devrinde kadınlar, göz değmesinden korumak için çocuklarının boyunlarına nazarlık asarlardı.İslâm gelince, müşriklerin bu
bâtıl geleneğini ortadan kaldırmıştır.(M.Ş)
2 Ebu Dâvud; hadis no: 3883. İbn-i Mâce; hadis no: 3530. Değerli âlim Elbânî,"Silsiletu'l-Ehâdîsi's-Sahîha" adlı eserinde hadisin
sahih olduğunu belirtmiştir. Hadis no: 331 ve 2972.
3 İmam Ahmed, hadis no: 16951. Değerli âlim Elbânî, "Daîfu'l-Câmi'" adlı eserinde hadisin zayıf olduğunu belirtmiştir. Hadis no:
5703.
6
4. Ukbe b. Âmir el-Cuhenî'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o
şöyle demiştir:
"Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e on kişilik bir topluluk (heyet) geldi.
Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bunlardan dokuz kişinin biatını kabul etti ve
birinden elini çekti.
Bunun üzerine onlar:
- Ey Allah'ın elçisi! Dokuz kişinin biatını aldınız da bunun biatını niçin almadınız? diye
sordular.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:
- Onun üzerinde muska (temîme) var, buyurdu.
Sonra elini o adamın elbisesine girdirip muskayı eline alıp parçaladı, daha sonra
onun biatını kabul etti.
Ardından şöyle buyurdu:
- Kim muska (temîme) takarsa, Allah'a şirk koşmuştur."1
İkincisi:
Temâim, temîme kelimesinin çoğuludur ki bu; çocukların veya büyüklerin boyunlarına
asılan veya kötülüğü -özellikle de göz değmesini- gidermesi veyahut da fayda vermesi
için ev ve arabaların üzerine asılan boncuk ve kemikler bu türdendir.
Âlimlerin, muska çeşitleriyle bunların her birinin hükmü hakkında, içerisinde uyarılar
ve faydalar bulunan görüşleri şunlardır:
1. Süleyman b. Abdulvahhab şöyle demiştir:
"Bilmelisin ki sahâbe ile tâbiîn ve onlardan sonra gelen âlimler, içerisinde Kur'an'dan
âyetler veya Allah Teâlâ'nın isim ve sıfatları olan muskaların câiz olup-olmadığı
konusunda görüş ayrılığına varmışlardır:
1 Ahmed; hadis no: 16969. Değerli âlim Elbânî,"Silsiletu'l-Ehâdîsi's-Sahîha" adlı eserinde hadisin sahih olduğunu belirtmiştir. Hadis
no: 492.
7
Bir grup, bu câiz değildir, demiştir. Bu, Abdullah b. Amr b. el-Âs ve başka kimselerin
görüşüdür.Bu, zâhirine bakılırsa, Âişe'den -Allah ondan râzı olsun- nakledilen rivâyettir.
Ebu Ca'fer el-Bâkır ve İmam Ahmed de bu görüştedir.
Hadisi, içerisinde şirk olan muskalara yorumlamışlardır.Rukye yapmak için içerisinde
Kur'an âyetleri veya Allah Teâlâ'nın isim ve sıfatları olan muskalara gelince, derim ki:
Bu, zâhirine bakılırsa, İbn-i Kayyim'in tercih ettiği görüştür.
Başka bir grup, bu câiz değildir, demiştir. Abdullah b. Mes'ud ile Abdullah b. Abbas
bu görüştedir.
Bu, zâhirine bakılırsa, Huzeyfe, Ukbe b. Âmir ve Abdullah b. Ukeym'in -Allah ondan
râzı olsun- rivâyetidir.
Abdullah b. Mes'ud'un tâbiînden bazı arkadaşları ile Ahmed ve birçok ashâbının
tercih ettiği başka bir rivâyette o ve ashâbı bu görüştedir.Son âlimler de böyle olduğunu
kesin bir dille ifâde etmişlerdir.Bu hadis ile bu anlama gelen hadisi delil göstermişlerdir.
Çünkü bu hadisin zâhiri, umumîdir (geneldir), Kur'an'dan olması ile Kur'an dışından olması
arasında hiçbir fark yoktur. Buna karşılık rukye, farklıdır. Bunu pekiştiren şey ise,
sahâbenin hadisi birlikte rivâyet etmeleri ve hadisin geneli ifâde ettiğini anlamalarıdır.
Nitekim Abdullah b. Mes'ud'un görüşü de bu doğrultudadır.
Ebu Dâvud, Hamza b. İsa'dan rivâyet ettiğine göre, Hamza şöyle demiştir:
"Ben, Abdullah b. Ukeym'in yanına girdiğimde yüzünde bir kızıllık vardı.Bunun
üzerine kendisine:
- Muska (temîme) takmaz mısın? dedim. Bunun üzerine o:
- Ondan Allah Teâlâ'ya sığınırız, dedi. Çünkü Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellembu
konuda şöyle buyurmuştur:
"Kim, kendisine fayda verdiğine veya kendisinden zararı giderdiğine inanarak
muska, nazarlık ve buna benzer bir şey takarsa, Allah Teâlâ onu o taktığı şeyle başbaşa
bırakır."1
İşte, âlimlerin, içerisinde Kur'an âyetleri veya Allah Teâlâ'nın isim ve sıfatları bulunan
muska ve nazarlıkların asılması konusundaki görüş ayrılıkları bunlardır. Peki sahâbeden
sonra insanların, şeytanların isimlerinden veya başka şeylerden yapılan rukyelerin
asılmasına hatta onlara bağlanmaya, onlara sığınmaya, onlar için kurbanlar kesmeye,
onlardan sıkıntı ve ihtiyaçlarını gidermelerini istemeye ve kendilerine iyilik getirmesini
1 İmam Ahmed ve Tirmizî.
8
istemeye ne dersiniz? Oysa bütün bunlar, katıksız (hâlis) şirktir. Bu ise, -Allah Teâlâ'nın
şirkten uzak tuttuğu ve koruduğu kimseler müstesnâ- insanlarda çoğunluktadır. Bu sebeple
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in zikrettiği, sahâbe ve tâbiînin üzerinde
bulunduğu, onlardan sonra gelen âlimlerin de kitabın bu bölümü ile diğer bölümlerinde
zikrettikleri şeyleri iyice düşünmelisin. Ayrıca son yetişen nesillerde meydana gelen
şeylere baktığında günümüzde Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in dînini ve her
şeyde onun garip olduğunu kendi gözlerinle görürsün. Bu durumu Allah Teâlâ'ya şikâyet
ederiz."1
2. Değerli âlim Hâfız el-Hakemî -Allah ona rahmet etsin- de bu konuda şöyle
demiştir:
"Muska ve nazarlıklar, Kur'an'ın apaçık âyetleri ve Peygamber -sallallahu aleyhi ve
sellem-'in sahih açık sünnetlerinden olursa, bu takdirde bunların câiz olup-olmaması
konusunda, sahâbe, tâbiîn ve onlardan sonra gelen âlimler arasında görüş ayrılıkları
meydana gelmiştir.
Seleften bazı kimseler, muska ve nazarlıkları câiz görmüşlerdir. Âişe -Allah ondan
râzı olsun-, Ebu Ca'fer Muhammed b. Ali ve seleften başka âlimler bu görüştedirler.
Bazı kimseler ise, muska ve nazarlıkları câiz görmemişlerdir. Abdullah b. Ukeym,
Abdullah b. Amr, Ukbe b. Âmir, Abdullah b. Mes'ud -Allah onlardan râzı olsun- ve onun
arkadaşları el-Esved, Alkame ve onlardan sonra gelen İbrahim en-Nehaî ve başka âlimler
-Allah onlara rahmet etsin- bu görüştedirler.
Hiç şüphesiz muska ve nazarlıkları câiz görmemek, özellikle de şu günümüzde
sakıncalı inanca sebep olan yolu tıkamak içindir. Zirâ îmân, sahâbe ve tâbiînin kalplerinde
dağlar gibi olmasına rağmen, onlar, o kutsal dönemlerde muska ve nazarlıkları çirkin
gördüklerine göre, günümüzde -fitne ve belâların yoğun olduğu şu zamanda- muska ve
nazarlıkları çirkin görmek, daha yerinde ve daha uygun bir davranış olması gerekir.Câhil
kimseler, bu ruhsatlarla haramların özüne ulaştıkları ve bu haramları bir hîle ve vesile
olarak gördükleri halde, muska ve nazarlıklar nasıl çirkin görülmesin ki?
Bunlardan birisi de onlar muska ve nazarlıklara âyet, sûre veya besmele gibi şeyler
yazmakta, sonra da onun altına, onların kitaplarını okuyanlardan başka hiç kimsenin
bilmediği, şeytanî tılsımlar koymaktadırlar.
Yine, onlar insanların kalplerini, Allah -azze ve celle-'ye tevekkül etmekten çevirip
elleriyle yazdıkları şeylere gönülden bağlanmaya yönlendirmektedirler.Hatta onların
çoğu, başlarına bir şey gelmediği halde asılsız haberler çıkararak onları ürkütürler.
1 Teysîru'l-Azîzi'l-Hamîd; s: 136-138.
9
Örneğin onlardan birisi, kendisine tutulduğunu bildiği kimsenin malını, hîle ile almak
istediği zaman ona gelerek şöyle der:
- Senin âilene veya malına veyahut canına şöyle şöyle belâlar gelecektir.
Veya ona şöyle der:
- Seninle beraber (yanında) cinlerden bir arkadaş vardır.
O kimseye şeytânî vesveseden birtakım şeyleri vasfeder ve kendisinde doğru
ferâset olduğu izlenimini verir.Ona çok şefkat ve merhamet duyduğunu ve onun yararına
olan şeyleri kazanması için gayret ettiğini söyler durur.Ahmak ve câhil kimsenin kalbi bu
anlatılan sözlerin korkusuyla dolunca, Rabbinden yüz çevirir, kalbi ve bütün bedeniyle o
deccâle dönüp ona sığınır ve Allah -azze ve celle-'ye itimat etmesi gerekirken ona itimat
eder.
Ardından ona şöyle der:
- Sana vasfettiğim şeylerden çıkış yolu nedir?
- O şeyleri defetmenin (savmanın) hîlesi nedir?
Sanki zarar ve fayda vermek, kendisinin elindeymiş gibi.
İşte bu anda onun emeli gerçekleşir ve onun için belki sarfetmek istediği hevesi
daha da büyür.
Bunun üzerine ona:
- Sen bana şunu şunu verirsen, o muskadan sana yazarım. Onun uzunluğu ve
genişliği şu kadardır, diyerek muskayı ona vasfeder, güzel ve yaldızlı sözler söyler ve bu
muska, şu şu hastalıklara engel olur, der.
Sen bu muskanın, bu inançla birlikte küçük şirk olduğunu görmüyor musun?
Hayır! Hatta bu davranış, Allah Teâlâ'dan başkasını ilah kabul etmek, ona ibâdet
etmek, O'ndan başkasına dayanmak, O'ndan başkasına sığınmak, yaratılanların fiillerine
güvenip itimat etmek ve onları dînlerinden soyutlamak demektir.
Şeytan, insan şeytanlarından olan kardeşleri aracılığı olmadan bu gibi hîlelere gücü
yeter mi?
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
"(Ey Peygamber! Azabın bir an önce gelmesini isteyen kimselere) de ki: Rahmân'(ın
azabın)dan sizi gece-gündüz (uyku ve uyanık hâllerinizde) kim koruyacaktır? Aksine onlar,
Rablerini anmaktan yüz çevirirler (Kur'an'dan gâfildirler)."1
Ayrıca o muskaya, şeytânî tılsımlarıyla birlikte Kur'an âyetlerinden bazı şeyler yazıp
abdestsiz olarak onu asmaktadır.Bu kimse, başına küçük ve büyük hades gelmesine
rağmen sürekli bu muskayı üzerinde taşımakta, onun içindeki şeyleri hiç kutsal
saymamakta ve ona saygı göstermemektedir.
Allah'a yemîn olsun ki, müslüman olduklarını iddiâ eden bu zındıkların, Allah'ın
kitabını hafife aldıkları kadar, Allah'ın düşmanlarından hiç kimse onu bu kadar hafife
almamıştır.
Yine Allah'a yemîn olsun ki Kur'an-ı Kerim, okunması, ona göre hareket edilmesi,
emirlerinin yerine getirilmesi, yasaklarından sakınılması, haber verdiği şeylerin tasdik
edilmesi, helal ve haram sınırlarının aşılmaması, darb-ı mesellerinden ibret alınması,
kıssalarından öğüt alınması ve onlara îmân edilmesinden başka bir gâye için inmemiştir.
Çünkü bütün bunlar, Rabbimiz Allah Teâlâ katındandır.
Bu kimseler ise, Kur'an-ı Kerim'in bütün bunları boşa çıkarmışlar ve helal olana değil
de haram olan şeylere ulaşabilmek için Kur'an-ı Kerim yoluyla kazanç elde etmek için onu
arkalarına atıp terketmişlerdir.Şayet bir kral veya emir, velâyeti altında bulunan bir
kimseye bir yazı yazıp: Bunu yap ve şunu terket, senin tarafında olanlara şunu emret ve
onları şu şu şeyleri yasakla, demiş olsaydı, bu kimse o mektubu alıp okumayıp ondaki
emir ve yasakları iyice düşünmemiş ve onu, tebliğ etmesi gereken kimselere tebliğ
etmemiş, aksine o mektubu boynuna veya pazusuna asar ve ondaki hiçbir şeye
aldırmamış olsaydı, kral bu davranışından dolayı onu mutlaka en şiddetli bir şekilde
cezalandırır ve en acıklı azaba uğratırdı. O halde şu sıfatlara sahip, göklerin ve yerin
hâkimi Allah Teâlâ'nın cezalandırması ve azabı nasıl olur?
"En yüce sıfatlar Allah'ındır.O, (mülkünde) güçlüdür, (kâinattaki işleri idâre etmede)
hikmet sahibidir."2
1 Enbiyâ Sûresi: 42.
2 Nahl Sûresi: 60.
11
"Dünya ve âhirette hamd, yalnızca O'nadır. (Yarattıkları arasında) hüküm vermek,
O'na âittir.(Ölümden sonra hesap ve cezâ için) dönüş de yalnızca O'nadır."1
"(Kıyâmet günü) bütün işler, O'na döndürülür. (Ey Peygamber!) O halde yalnızca
O'na ibâdet et ve O'na dayan (her işini O'na havale et)! "2
½klar sana îmân etmekten) yüz çevirirlerse, (onlara) de
ki: Allah bana yeter. O'ndan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilah yoktur. Ben, O'na
dayandım (her işimi O'na havale ettim).O, yüce Arş'ın sahibidir."3
Muskalar, Kur'an ve sünnet dışından bir şeyle olursa, bunları asmak, şüphesiz şirktir.
Hatta bu muskalar, müslümanı İslâm'dan uzaklaştırma konusunda fal ve şans okları
mesabesindedir.
Muskalar, yahudilerin tılsımları veya heykellere, yıldızlara ve meleklere tapanların
ve cinleri kullananların tılsımları olursa veyahut boncuklar, kazıklar, demirden halkalar gibi,
Kur'an ve sünnet dışından bir şeyle olursa, bunları asmak, şüphesiz şirktir. Zira bu gibi
şeyler, dînen kullanılması mübah olan sebeplerden veya bilinen ilaçlardan değillerdir.
Hatta bu gibi şeyleri kullanan kimseler, bunların özellikle şöyle şöyle acıları giderdiklerine
katıksız bir şekilde inanırlar. Bu kimseler, putperestlerin, putları hakkında inandıkları şeyin
aynısını bu muskalar hakkında inanmışlardır. Hatta bunlar, câhiliye dönemindeki arapların
câhilî şeylerinde kullandıkları fal ve şans oklarına benzemişlerdir ki onlar, bir şey yapmak
istedikleri zaman fal okunu üçe bölerlerdi: Birisinin üzerine: Yap, ikincisinin üzerine:
Yapma, üçüncüsünün üzerine ise: Tekrar dene, yazılırdı. Eğer elinde "yap" çıkarsa, işine
devam ederdi, elinde "yapma" çıkarsa, o işi bırakırdı, elinde "tekrar dene" çıkarsa,
yeniden fal oklarını kullanırdı. Allah Teâlâ'ya hamdolsun ki O, bize bundan daha
hayırlısıyla değiştirmiştir o da İstihâre namazı ile İstihâre duâsıdır.
Bu anlatılanlardan kastedilen: Kur'an ve sünnetten olmayan bu muskalar, müslümanı
İslâm'dan uzaklaştırmada bozuk inanç ve şeriata aykırı olduğu için fal ve şans oklarının
ortağı ve benzeri mesabesindedirler. Çünkü gerçek tevhîd ehli (muvahhidler), bu gibi
şeylere en uzak olan kimselerdir. Onların kalplerindeki îmân, bu gibi şeyler, onların
1 Kasas Sûresi: 70.
2 Hud Sûresi: 70.
3 Tevbe Sûresi: 129.
12
kalplerine giremeyecek kadar büyüktür. Onlar, Allah Teâlâ'nın dışında bir şeye tevekkül
etmekten ve O'ndan başkasına güvenmekten daha büyük konuma ve daha kuvvetli îmâna
sahiptirler. Muvaffakiyet, Allah Teâlâ'dandır."1
Muskalar, Kur'an ve sünnetten yapılmış olsa bile câiz olmadığını söylemek, bizim
âlimlerimizin üzerinde olduğu görüştür.
3. Dâimî Fetvâ Komitesi âlimleri de bu konuda şöyle demişlerdir.
"Kur'an'dan olmayan muskaların haram olduğu konusunda âlimler ittifak etmişlerdir.
Kur'an'dan olan muskalar konusuna gelince, âlimler bu konuda ihtilaf etmişlerdir. Kimi
âlimler, bu muskaları asmayı câiz görmüş, kimisi ise haram görmüştür. Bu konuda gelen
hadislerin genel oluşu ve şirke götüren yolu tıkaması sebebiyle, muskaları asmayı haram
görmek, daha tercihlidir. Abdulaziz b. Baz, Abdullah b. Ğudeyyân ve Abdullah b. Kuûd."2
4. Değerli âlim Elbânî -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:
"Bu dalâlet (sapıklık), günümüzde bedevîler, çiftçiler ve bazı şehirli insanlar arasında
hâlâ yaygın bir durumdadır. Bunun bir benzeri de, bazı şoförlerin arabalarının önlerine ve
aynanın üzerine astıkları boncuklardır.Bazıları ise arabasının önüne veya arkasına eski bir
at nalı asmaktadırlar.Yine başkaları evinin veya dükkanının önüne at nalı asmaktadırlar.
Bütün bunları, göz değmesini (nazarı) kovmak için yaptıklarını iddiâ etmektedirler. Bunun
dışında daha büyük belâ ve musibetler de vardır ki bunların da sebebi, tevhîdi bilmemek
ve tevhîde aykırı olan şirkî amellerdir. Zira peygamberlerin gönderilmesi ve kitapların
indirilmesindeki gâye, putperestlerin amellerinden olan bu gibi şeyleri ortadan kaldırıp
yok etmektir.Günümüzde müslümanların câhil kalmalarını ve dînden uzaklaşmalarını, Allah
Teâlâ'ya şikâyet ederiz."3
Allah Teâlâ en iyi bilendir.
1 Meâricu'l-Kabul; c: 2, s: 510-512.
2 Dâimî Fetvâ Komitesi Fetvâları; c: 1, s: 212.
3 Silsiletu'l-Ehâdîsi's-Sahîha; c: 1, s: 490-492.