HAYATTAN BIKMAK VE USANMAK
Ben, şu fâni dünyada hayattan bıkmış ve usanmış bir gencim.
Kendimde bıkkınlık ve usanmışlık hissediyorum. Bana yardım
edecek biris var mıdır? Allah Teâlâ'dan da başka bir yardımcı
yoktur?!
Hamd, yalnızca Allah'adır.
Dünyayı istememenin ve ondan nefret etmenin sebepleri pek
çoktur. İnsanlardan kimisi, Allah Teâlâ'nın nezdinde olan ecir ve
sevabı isteyerek ve O'na kavuşmayı ümit ederek şu fâni dünyadan
nefret eder.
Nitekim seleften bazı kimseler şöyle demişlerdir:
"Mü'minin hediyesi, ölümdür."
Mü'min dünyadan nefret eder. Çünkü kalbi, âhiret ile
bağlantılıdır.Mü'min, dünyadan nefret etmekle birlikte Allah
Teâlâ'nın kendisinin üzerindeki hakkını ve kullarının hakkını yerine
getirir.
Mü'min, Allah Teâlâ'nın:
"Ve (ey Peygamber!) Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar
(hayatın boyunca) Rabbine ibâdet (etmeye devam) et." (Hicr Sûresi:
99).
Buyurduğu gibi, gücü yettiği kadarıyla hayırda çalışır.
İnsanlardan kimisi vardır ki âhiret için dünyadan nefret etmez.
Aksine o, dünyada kendisinin nasibinin az, başkasının ise çok
olduğunu gördüğü için (dünyadan nefret eder).
Hiç şüphe yok ki bunda bir tür Allah Teâlâ'nın kaderine darılma,
memnun olmama ve gücenme vardır.Oysa karşılıksız veren ve
rızıkları taksim eden,Allah Teâlâ'nın tâ kendisidir.
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Allah, kullarına rızkı bol bol verseydi, onlar yeryüzünde
(övünerek ve böbürlenerek birbirlerine karşı) azarlardı. Fakat O,
rızkı dilediği ölçüde (onlara yetecek kadarını) indirir. Şüphesiz ki O,
kullarının (menfaatine olan şeyden) haberdâr olan, onları (n
hallerini) görendir." (Şûrâ Sûresi: 27).
İnsanlardan kimisi vardır ki, belâ, bitkinlik ve yorgunluk gibi
şeyler çokça başına geldiği için dünyadan nefret eder. Hiç şüphe yok
ki bu sınıf insan da dünya hayatının hakikatini bilememiş demektir.
Oysa dünya hayatı, -özellikle de salih mü'min için- çalışma ve
imtihan olma, yorulma ve bitkin düşme yurdudur. Çünkü salih
mü'min, Allah Teâlâ'nın, bu gibi şeyler sebebiyle kendisinin
günahlarını silip affedeceği ve cennetteki makamını yükselteceği her
türlü belâlarla karşı karşıya kalır.
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Andolsun ki biz, insanı zorluk, imtihan ve çile ile içli dışlı
yarattık." (Beled Sûresi: 4)
Yine Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"İnsanlar, imtihandan geçirilmeden sadece 'îmân ettik' demekle
bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki biz, (kendilerine
elçilerimizi gönderdiğimiz) onlardan önceki (ümmet)leri de
imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, (her grubu bir diğerinden
ayırt etmek için îmânlarında) samimî olanlarla, yalancıların yalanını
ortaya çıkaracaktır." (Ankebût Sûresi: 2-3)
Yine Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
4
"Allah, mü'min ile kâfiri birbirinden ayırt edinceye kadar
mü'minleri içinde bulunduğunuz durumda bırakacak değildir.
Bununla beraber (ey mü'minler!) Allah size (mü'mini kâfirden ayırt
edecek) gaybı da bildirecek değildir.Fakat Allah, (vahiy yoluyla)
elçilerinden dilediğine (gaybı) bildirir. O halde Allah’a ve elçilerine
îmân edin. Eğer (gerçekten samimî bir şekilde) îmân eder ve Allah’a
karşı gelmekten sakınırsanız, size (Allah katında) büyük mükâfat
vardır." (Âl-i İmran Sûresi: 179)
Yine Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"And olsun k i b iz, s izi b iraz k ork u ve a çlık ile ya d a ( zor eld e
edilmesi veya yok olmasıyla) mallardan, (ölmek veya Allah yolunda
şehit olmakla) candan veya ürünlerden biraz azaltmakla deneriz.(Ey
Peygamber!) Sen (bunlara) sabredenleri (dünya ve âhirette onları
sevindirecek güzel âkibetle) müjdele! Sabırlılar o kimselerdir ki
başlarına (hoşlanmadıkları) bir musîbet geldiğinde, 'Biz, Allah’ın
kullarıyız (O, bize dilediğini yapar) ve biz, (ölüm ve ölümden sonra
hesap vermek için yeniden dirilişle) elbette O’na döneceğiz' derler.
İşte Rableri tarafından bol mağfiret ve rahmete mazhar olanlar
onlardır. Hidâyete erenler de ancak onlardır." (Bakara Sûresi: 155-
157)
Kıymetli kardeşim...
Bana söyler misin, sen yukarıda sayılan hangi sınıftan olmak
istersin?
Sevgili kardeşim...
5
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in nice belâ ve
musibetlere maruz kaldığını, kavminin kendisine düşman olduğunu,
en yakın insanların bile kendisinin yüzüne karşı durduğunu, bazı
insanların kendisine sövüp kötü sözler söylediğini, bazılarının ise
ona eziyet ettiğini, yurdundan kovduğunu ve çok çetin bir boykota
maruz kaldığını, kâfirlerin kendisini öldürmek ve suikast
düzenlemek üzere birleştiğini, en zor durum ve şartlarda eşi
Hatice'nin vefat ettiğini, bazen bir ay, bazen de iki ay boyunca
hurma ve sudan başka bir şey bulamadan gecelediğini hatırlar mısın!
Bütün bunlar, o Allah'ın nebisi, rasûlü ve vahyinin emîni olmasına
rağmen onun başına gelmiştir!!
O, geçmiş ve gelecek bütün günahları Allah Teâlâ tarafından
bağışlanmış olmasına rağmen bütün bunlara maruz kalmıştır.
O halde bizim gibi günahkârların, isyankârların, ihmalkârların
hâlleri nice olacaktır?
Kıymetli kardeşim...
Sana şunları tavsiye ediyorum:
Birincisi:
Allah -azze ve celle-'ye bol bol duâ etmelisin, namaz, zekât ve
oruç gibi her türlü ibâdetlerle O'nun rızâsına yakınlaşmaya
çalışmalısın, içerisinde bulunduğun sıkıntıdan seni kurtarması ve
gönlünü ferahlatması için Allah -azze ve celle-'ye yalvarıp
yakarmalısın.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Onlar, îmân eden ve gönülleri Allah’ı zikretmekle sükûnet
bulanlardır.(O’nu anmakla huzur bulan kimselerdir). Bilesiniz ki,
gönüller ancak Allah’ı anmakla huzur bulur." (Ra'd Sûresi: 28)
Yine, Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"(Farzlarını yerine getirmek ve yasaklarından da sakınmak sûretiyle) Allah’tan sakınanlar var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğu zaman, (Allah'ın kendilerine farz kıldığı taat ve tevbeyi) hatırlayıp (Allah'a karşı gelmeyi) hemen bırakırlar (Allah'ın emrini tutarlar ve şeytana karşı gelirler)." (A'râf Sûresi: 201) İkincisi: Kıymetli kardeşim... Bilmelisin ki, Allah -azze ve celle-'nin takdir ettiği şeylerin hepsi, mü'min kulu için bir hayırdır ve hayatın ne kadar sıkıntılı olursa olsun, Allah Teâlâ'nın katında göklerin ve yerin hazinelerinin anahtarları vardır. Bu sebeple kendinle Allah Teâlâ'nın arasını düzeltirsen, Allah Teâlâ da seni insanlara muhtaç olmaktan kurtaracaktır. Üçüncüsü: Keder ve üzüntün, elde edemeyip fırsatını kaçırdığın şeyler için olmalıdır. O zaman bilmelisin ki, bir şeyi talep etmek için onda ısrar eden, fakat kendisinin helakının o şeyde olduğunu bilemeyen nice insan vardır. Yine, istediği şeyleri elde edemediği için üzülen, ama onları elde etseydi dînini ve dünyasını kaybedecek olan nice insan vardır.Bu sebeple Allah Teâlâ'nın kaza ve kaderine râzı olmalısın, Allah Teâlâ'dan yardım dilemelisin ve acziyete düşmemelisin. Dördüncüsü: Rabbinle daha dikkatli bir şekilde alakayı kurabilmen için kalbini ve gönlünü tekrar gözden geçirmelisin. Çünkü kul, işlediği günah sebebiyle rızıktan mahrum olur. Beşincisi: Belki senin şahsî veya âilevî problemlerin olabilir. Bu problemlerin çözümü ise, onları önceliklerine göre sıralayıp düzenlemen gerekir. Bu problemlerin çözümü için de önce Allah Teâlâ'dan, sonra da tecrübe sahibi kimselerden yardım istemelisin. Altıncısı: Bilmelisin ki insanlar içerisinde en çok ve en çetin zorluk ve belâya uğrayanlar, peygamberlerdir. Sonra takvâ yönünden fazîletli olanlar, en çok ve en çetin belâ ve musibete uğrarlar.
7
Nitekim İmam Ahmed'in Müsnedi'nde, Mus'ab b. Sa'd'ın
babasından rivâyet ettiği hadiste o şöyle demiştir:
"Ey Allah'ın elçisi! İnsanlar içerisinde en çok ve en çetin zorluk
ve belâya uğrayan kimlerdir? Dedim.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:
- Peygamberler, sonra sâlih kimseler, sonra da insanlar içerisinde
fazîlet yönünden Allah'a daha yakın olanlar (sevabı daha büyük
olsun diye) zorluk ve belâya uğrarlar.
- Kişi, (zayıf veya kuvvetli, kâmil veya noksan olması
bakımından) dînine göre imtihan olunur.Eğer dîninde güçlü ve
kuvvetli ise, belâsı arttırılır (belâsı daha çetin olur), yok dîninde
zayıf ise, belâsı ondan hafifletilir. Kul, belâya uğratılmaya devam
eder de nihâyet yeryüzünde günahsız olarak dolaşır (günahlarına
keffâret olur) hâle gelir." (İmam Ahmed Müsnedi; hadis no: 1481.
Değerli âlim Abdulkâdir el-Arnaût: 'Hadisin senedi hasendir',
demiştir. Elbânî de 'Sahîhu'l-Câmi'; hadis no: 992'de :Hadis sahihtir,
demiştir.)
Yedincisi:
İstiğfara ve ibâdetlere devam etmelisin. Bu, senin için ne kadar
büyük olursa olsun, ne kadar önemli olursa olsun, dünyada bulunan
her şeyden daha hayırlıdır. İstiğfar ve ibadetler, insandaki keder ve
üzüntüyü giderir.
Nitekim bazı eserlerde rivâyet olunduğu üzere, kim istiğfara
devam ederse, Allah Teâlâ onun için her sıkıntıdan bir çıkış yolu,
her kedere bir ferahlık ve çare kılar ve onu ummadığı yerden
rızıklandırır.
Bu sebeple Allah -azze ve celle-'ye taate devam etmelisin ve
Allah Teâlâ'nın şu emirlerine göre hareket etmelisin:
8
"(Ey Peygamber!) Sakın kendilerini denemek için onlardan bir
kesimi (müşrikleri) faydalandırdığımız dünya hayatının (geçici)
çekiciliğine gözlerini dikme! Rabbinin nimeti (ve sevabı) hem daha
hayırlı, hem de daha süreklidir." (Tâhâ Sûresi: 131)
Allah Teâlâ bizi ve seni, söz ve amelin güzeline muvaffak kılsın.
Allah Teâlâ en iyi bilendir.
Bu konuda (21515), (30901) ve (2554) nolu soruların
cevaplarına bakabilirsiniz.
Ayrıca web sitemizin kitaplar bölümünde "Keder ve Üzüntülerin
İlacı" adlı kitaba bakabilirsiniz.