NAZARIN (GÖZ DEĞMESİNİN) HAKİKATİ, ONDAN
KORUNMA VE TEDÂVİ YOLLARI NELERDİR ?
NAZARIN (GÖZ DEĞMESİNİN) HAKİKATİ, ONDAN KORUNMA VE TEDÂVİ YOLLARI NELERDİR ? Nazar (göz değmesi) nedir? Sitenizde bu terimi, çokça okudum. Bunu açıklamanızı ricâ ediyorum?
Hamd, yalnızca Allah'adır.
Aşağıda nazar (göz değmesi) ile ilgili bazı mesele ve fetvâları
bulacaksınız. Allah Teâlâ'dan bunları faydalı kılmasını dileriz.
Fetvâ Dâimî Komitesi âlimlerine şu sorular sorulmuştur:
Nazarın (göz değmesinin) hakikati nedir?
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
[ ((ومن ش حاسد إذا حسد)) [سورة الفلق الآية: ٥
"Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden..." (Felak Sûresi: 5)
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den rivâyet olunduğu
söylenen ve: "Kabir azabının sebebinin üçte biri nazardandır"
anlamındaki hadis sahih midir?
Bir kimse, birisinin haset etmesinden şüphe ederse, müslümanın
yapması ve söylemesi gereken şeyler nedir?
Nazar eden (gözü değdiren) kimsenin yıkandığı suyun alınıp
kendisine nazar edilen (göz değen) kimsenin üzerine dökülmesi, ona
şifâ verir mi?
Kendisine nazar edilen (göz değen) kimse bu suyu içmeli mi,
yoksa o suyla yıkanmalı mıdır?
Fetvâ Dâimî Komitesi âlimleri bu sorulara şöyle cevap
vermişlerdir:
Nazar, Arapça'da ( عاَنَ- يَعِينُ ) kelimesinden gelmekte ve( إِذَا أَصَابَهُ
بِعَيْنِهِ ) "gözü ile bir şeye isâbet etti", demektir. Bu kelimenin aslı, bir
şeye bakan kimsenin o şeyden hoşlanması, o şeyin kendisinin
hoşuna gitmesi, sonra kötü nefsine uyarak nazar ettiği şeye zehirini
geçirmesi için bakışından yardım istemesidir.
3
Nitekim Allah Teâlâ, Peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi
ve sellem-'e hasetçinin şerrinden kendisine sığınmasını emrederek
şöyle buyurmuştur:
"Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden..." (Felak Sûresi: 5)
Buna göre her nazar eden (göz değdiren), hasetçidir. Ama her
hasetçi, nazar eden (göz değdiren) değildir.Dolayısıyla hasetçinin
durumu, nazar eden kimseden daha umumî olunca, hasetçinin
şerrinden Allah Teâlâ'ya sığınmak, aynı zamanda nazar eden
kimsenin şerrinden Allah Teâlâ'ya sığınmak gerekli olmuştur. Nazar
(göz değmesi), hasetçinin ve nazar eden kimsenin nefsinden, haset
edilen ve nazar edilen kimseye doğru çıkan, kimi zaman ona isâbet
eden, kimi zaman da ona isâbet etmeyen bir oklardır.Eğer nazar
edilen kimse, koruma ve savunmasız ise, nazar okları kendisine
isâbet ettiğinde ona tesir eder. Yok eğer korunmuş (tam techizatlı)
ise, oklar kendisine geçmez ve ona tesir etmez. Belki de oklar,
sahibine geri döner." (Zâdu'l-Meâd'dan özetle alınmıştır.)
Nazar konusunda Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den
sahih hadisler gelmiştir. Bu hadislerden birisi de, Âişe'den -Allah
ondan râzı olsun- rivâyet olunan şu hadistir.
Âişe -Allah ondan râzı olsun- şöyle demiştir:
"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bana, (bilen birisine)
nazara (göz değmesine) karşı rukye yaptırmamı emretti." (Buhârî ve
Müslim).
Yine başka bir hadiste Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellemşöyle
buyurmuştur:
"Nazar (öz değmesi) haktır. Eğer kaderi geçecek bir şey olsaydı (kaderin vuku bulmasından önce onu yok etmek ve ortadan kaldırmak mümkün olsaydı), onu nazar geçerdi. (Fakat nazar kaderi
4
geçemez.) (Kendisine nazar edilen kimse) sizden, (yüzünüzü,
ellerinizi, dirseklerini, dizlerinizi ve ayak parmaklarınızı) yıkamanızı
istediği zaman (o azalarınızı) yıkayın." (Müslim, Ahmed ve Tirmizî
rivâyet etmişlerdir. Elbânî de 'Silsiletu'l-Ehâdîsi's-Sahîha'da hadisin
sahih olduğunu belirtmiştir. Hadis no: 1251).
Yine, Esmâ binti Ümeys'ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyet
olunduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e o ş öyle
demiştir:
"Ey Allah'ın elçisi! Cafer (b. Ebî Tâlib)'in çocuklarına göz
değiyor. Onlar için rukye yapılmasını taleb edeyim mi?
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:
-Evet. Eğer kaderi geçecek bir şey olsaydı (kaderin vuku
bulmasından önce onu yok etmek ve ortadan kaldırmak mümkün
olsaydı), onu nazar geçerdi." (Elbânî; "Sahîhu'l-Câmi'de hadisin
sahih olduğunu belirtmiştir).
Âişe'den -Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet
olunduğuna göre, o şöyle demiştir:
"Nazar eden kimseye, (Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellemtarafından)
abdest alması, sonra da onun abdest suyundan kendisine
nazar edilen kimsenin yıkanması emredilirdi." (Ebu Dâvud rivâyet
etmiş, Elbânî de 'Sahîh-i Ebî Dâvud'da hadisin sahih olduğunu
belirtmiştir.)
Sehl b. Huneyf'ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna
göre, o şöyle demiştir:
"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- (Medine'den) Mekke'ye
doğru yola çıktığında sahâbe de Cuhfe yakınlarındaki Hazzâr
denilen yere varıncaya kadar onunla birlikte yürüdüler.(Oraya
vardıklarında) Sehl b. Huneyf (üzerindeki cübbeyi çıkarıp)
yıkanmaya başladı. Sehl, bembeyaz bir tene ve güzel görünüşlü bir
cilde sahipti. Sehl yıkanırken o sırada Adiy b. Ka'b oğulları
kabilesinden Âmir b. Rabia ona baktı ve:
- Bugünkü gibi bir manzarayı ve böylesine ancak çadıra çekilmiş
bâkire kızda bulunabilen bir teni hiç görmedim, dedi.
Bunun üzerine Sehl hemen orada çarpılmış gibi yere yıkılıp
kaldı.
Onu alıp Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in bulunduğu
yere götürdüler.
Sahâbe: Ey Allah'ın elçisi! Sehl'e bakar mısın? Allah'a yemîn
olsun ki başını kaldıramıyor ve kendine gelemiyor, dediler.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:
- Onunla ilgili olarak herhangi birisini itham ediyor musunuz
(kimden şüphe ediyorsunuz)?
Sahâbe: Ona, Âmir b. Rabia bakmıştı, dediler.
Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Âmir b.
Rabia'yı çağırdı ve onu azarlayarak şöyle buyurdu:
- Sizden biriniz niçin dîn kardeşini öldürüyor? Dîn kardeşinde beğendiğin ve hoşuna giden bir şey gördüğün zaman ona, mübarek
6
olması için duâ etseydin ya! (yani Mâşallah, Bârakallah gibi sözler
söyleseydin ya!).
Daha sonra Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Âmir b.
Rabia'ya:
- Onun (Sehl) için yıkan, buyurdu.
Bunun üzerine Âmir b. Rabia, bir kabın içinde yüzünü, ellerini,
dirseklerini, dizlerini, ayak parmaklarını ve izarının içini
yıkadı.Sonra bu su, Sehl b. Huneyf'in arkasından başının üzerine
döküldü. Ardından Sehl hemen iyileşiverdi ve sanki kendisinde
hiçbir şey yokmuş gibi insanlarla birlikte yola çıktı." (İmam Ahmed;
hadis no: 15550. İmam Mâlik; hadis no: 1811. Nesâî ve İbn-i
Hibbân. Elbânî de 'Mişkâtu'l-Mesâbîh;hadis no:4562'de hadisin
sahih olduğunu belirtmiştir.)
İslâm âlimlerinin çoğunluğu, zikredilen hadislerle başka hadisler,
gözle görülen olaylar ve gerçekler doğrultusunda, göz değmesinin
(nazarın) sâbit olduğu görüşüne varmışlardır.
Sorunuzda zikrettiğiniz: "Kabir azabının sebebinin üçte biri
nazardandır" anlamındaki hadise gelince, bunun sahih olduğunu
bilmiyoruz.
Fakat "Neylu'l-Evtâr" adlı kitabın yazarı, Bezzâr'ın, Câbir'den -
Allah ondan râzı olsun- hasen senedle rivâyet ettiği hadiste,
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
"Kaza ve kaderden sonra, ümmetimden ölenlerin çoğunluğu, göz
değmesi (nazar) iledir." (Bezzâr ve Taberânî rivâyet etmiş, Elbânî de
'Silsiletu'l-Ehâdîsi's-Sahîha'; hadis no: 747'de hadisin hasen
olduğunu belirtmiştir.)
Müslümanın kendisini, cinlerin ve insanlardan olan inatçı şeytanların şerrinden, Allah Teâlâ'ya olan güçlü îmânı ile korumaya alması, Allah Teâlâ'ya itimat etmesi, O'na tevekkül edip sığınması, O'na yalvarıp yakarması, Nebevî sığınma yollarına başvurması,
7
Felâk , N as, İ hlas v e F âtih a s û releri i le  yete'l-Kürsî'yi çokça
okuması gerekir.
Şeytanın şerrinden Allah Teâlâ'ya sığınma yollarından bazıları
şunlardır:
"Yarattığı şeylerin şerrinden Allah'ın noksansız sözlerine
(isimlerine, sıfatlarına ve Kur'an âyetlerine) sığınırım." (Müslim).
"Allah'ın gazabından, azabından, kullarının şerrinden ve
şeytanların (namaz kılarken ve Kur'an okurken vereceği)
vesveselerinin bana gelmesinden, Allah'ın noksansız sözlerine
(isimlerine, sıfatlarına ve Kur'an âyetlerine) sığınırım." (Tirmizî
rivâyet etmiş, Elbânî de hadisin hasen olduğunu belirtmiştir.)
"Allah bana yeter. O'ndan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir
ilah yoktur. Ben, sadece O'na tevekkül edip dayandım.O, yüce Arş'ın
sahibidir." (Tevbe Sûresi: 129).
Bunun gibi daha başka şer'î duâlar...
İbn-i Kayyim'in -Allah ona rahmet etsin- cevabın başında
zikredilen sözünün anlamı işte budur.
Bir insanın, başkasına nazar ettiği bilinirse veya birisinin nazar
ettiğinden şüphe edilirse, nazar eden kimseye dîn kardeşi için bir
kapta yıkanması emredilir. O kaba ellerini daldırıp ağzına su alır ve
çalkalar (mazmaza yapar), sonra ağzındaki suyu bir kaba boşaltır.
Yüzünü de bir kapta yıkar. Sonra sol elini suya daldırır ve bir kabın
içinde sağ dizinin üzerine suyu döker, sonra sağ elini suya daldırır
ve sol dizinin üzerine suyu döker. Sonra izarını yıkar, sonra da
kendisine nazar edilen kimsenin arkasından başının üzerine su
dökülür. Böylelikle Allah Teâlâ'nın izniyle o kimse iyileşir.
(İlmî Araştırmalar ve Dâimî Fetvâ Komitesi Fetvâları; c: 1, s:
186).
8
Değerli âlim Muhammed b. Salih el-Useymîn'e -Allah ona
rahmet etsin-: 'İnsana göz değer mi? Göz değdiği zaman nasıl tedâvi
edlir? Göz değmesinden sakınmaya çalışmak, Allah Teâlâ'ya
tevekküle ters düşer mi?' diye sorulduğunda, o şöyle cevap
vermiştir:
"Göz değmesi (nazar) hakkındaki görüşümüz, onun, hem dînen,
hem de hissî (maddî) olarak sâbit olduğudur.
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
"(Ey Peygamber!) O kâfirler Zikr'i (Kur’ân’ı) işittikleri zaman,
(Allah'ın koruma ve himâyesi olmasaydı) hırslarından neredeyse
seni bakışlarıyla kaydırıp sana nazar edeceklerdi (göz
değdirecekelerdi)! Ve onlar (hevâlarına göre): Şüphesiz o, bir
delidir, derler." (Kalem Sûresi: 51).
İbn-i Abbas -Allah ondan râzı olsun- ve başkaları bu âyetin
tefsiri hakkında şöyle demişlerdir:
"Yani bakışlarıyla sana nazar ederler (göz değdirirler)."
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de bu konuda şöyle
buyurmuştur:
"Nazar (öz değmesi) haktır. Eğer kaderi geçecek bir şey olsaydı
(kaderin vuku bulmasından önce onu yok etmek ve ortadan
kaldırmak mümkün olsaydı), onu nazar geçerdi.(Fakat nazar kaderi
geçemez.) (Kendisine nazar edilen kimse) sizden, (yüzünüzü,
ellerinizi, dirseklerini, dizlerinizi ve ayak parmaklarınızı) yıkamanızı
istediği zaman (o azalarınızı) yıkayın." (Müslim).
Yine bunlardan birisi de Nesâî ve İbn-i Mâce'nin rivâyet ettiği
hadiste Âmir b. Rabia, Sehl b. Huneyf yıkanırken yanına uğramıştı...
-yukarıda geçen hadisi zikreder-.
Vuku bulan olaylar buna delildir ve bunun inkâr edilmesi
mümkün değildir.
9
Göz değmesinin vuku bulması halinde şer'î ilaçlar kullanılır. Bu
ilaçlar şunlardır:
1. Kıraat (Kur'ân ve sünnetten duâlar okumak).
Nitekim Rasûlullah -sallallau aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle
buyurmuştur:
"Rukye, ancak göz değmesi (nazar) veya (yılan ve akrep gibi
hayvanların) zehiri içindir. (Yani bu ikisine rukyeden daha iyi gelen
ve daha faydalı olan hiçbir şey yoktur)." (Tirmizî ve Ebu Dâvud).
Cebrail -aleyhisselâm- da Peygamber -sallallahu aleyhi ve
sellem-'in üzerine okur ve şöyle derdi:
"Allah'ın adıyla sana eziyet veren her şeyden, her kötü nefisin,
gözün veya hasetçinin şerrinden senin üzerine okurum. Allah sana
şifâ versin. Allah'ın adıyla senin üzerine okurum." (İmam Ahmed ve
İbn-i Mâce).
2. Yıkanmak. Yukarıda geçen hadiste Peygamber -sallallahu
aleyhi ve sellem-'in, Âmir b. Rabia'ya emrettiği gibi yıkanır, sonra o
su kendisine göz değen kimsenin üzerine dökülür.
Nazar eden kimsenin idrarından veya dışkısından bir miktar
alınmasına gelince, bunun dînde hiçbir aslı yoktur. Aynı şekilde
onun artığından da alınmasının dînde hiçbir aslı yoktur.Yukarıda
geçen hadiste olduğu gibi, nazar eden kimsenin (hadiste belirtilen)
azalarını ve izarının içini yıkamasıdır.Sanırım başındaki takiyyesi ve
giydiği elbisesi de bunun gibidir. Yine de en iyisini Allah Teâlâ bilir.
Göz değmesinden vuku bulmadan önceden sakınmak ve tedbirini
almakta bir sakınca yoktur ve bu hareket, Allah Teâlâ'ya tevekküle
ters düşmez, aksine bu hareket tevekkülün tâ kendisidir. Çünkü
tevekkül, Allah Teâlâ'nın helal kıldığı ve emrettiği sebeplere
sarılarak O'na itimat edip dayanmaktır.
Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Hasan ve
Hüseyin'in üzerine okur ve şöyle derdi:
"İkinizi, her türlü şeytandan, zehirli hayvandan ve nazar eden
gözden, Allah'ın noksansız sözlerine (isimlerine, sıfatlarına ve
Kur'an âyetlerine) sığındırırım." (Tirmizî; hadis no: 2060. Ebu
Dâvud; hadis no: 4737).
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- yine şöyle derdi:
"İbrahim -aleyhisselâm- da (oğulları) İshak ve İsmâil'i (n üzerine
okuyarak) böyle Allah'ın noksansız sözlerine (isimlerine, sıfatlarına
ve Kur'an âyetlerine) sığındırırdı." (Buhârî; hadis no: 3371)."
Bkz: "Muhammed b. Salih el-Useymîn'in Fetvâlârı"; c: 2, s: 117-
118.
Ayrıca (7190) ve (11359) nolu soruların cevaplarına bakınız.
Yine de en iyisini Allah Teâlâ bilir.