Riyânın ibâdete girmesi
İçerisine riyâ karışan, sonra ameli işlerken niyeti Allah Teâlâ için
değişen insan, bu ameline karşılık sevap alır mı?
Örneğin ben, Kur'an-ı Kerim okumayı bitirdikten sonra içime
riyâ girdi. Allah Teâlâ'yı düşünerek bu düşünceye karşı koymaya
çalıştım. Acaba ben, bu tilâvetten dolayı sevap kazanır mıyım?
Yoksa riyâ sebebiyle bu sevap kaybolup gider mi?
Riyâ, ameli işledikten sonra bile gelse, bu sevap kaybolup gider
mi?
Hamd, yalnızca Allah'adır.
Değerli âlim Muhammed b. Salih el-Useymîn -Allah ona rahmet
etsin- bu konuda şöyle demiştir:
"Riyânın, ibâdet ile bağlantısı üç yönden olur:
Birincisi:
İnsanı ibâdet etmeye sevkeden şeyin temelinde, insanlar
görsünler diye (riyâ için) yapmaktır.Tıpkı bir kimsenin; insanlar
görsünler, namazından dolayı kendisini övsünler diye namaz kılması
gibi. Bu davranış, o ibâdeti boşa götürür.
İkincisi:
Bir ibâdeti edâ ederken (ibâdet sırasında) riyânın o ibâdete
girmesidir. Başka bir ifâdeyle ibâdeti edâ ederken, kendisini bu
ibâdete sevkeden ilk şey, bu ibâdeti Allah Teâlâ'ya hâlis kılması,
daha sonra ibâdet sırasında ibâdete riyânın karışmasıdır.Bu takdirde
bu ibâdette şu iki durumdan birinin olması gerekir:
Birinci durum:
İbâdetin başı ile sonu, birbiriyle bağlantılı olmamasıdır.Buna
göre ibâdetin başı, her durumda sahihtir, geçerlidir. Ancak sonu
bâtıldır, geçersizdir.
Örneğin bir kimsenin sadaka olarak vermek istediği yüz riyali
varsa ve bu yüz riyalden elli riyalini Allah Teâlâ için sadaka olarak
verdikten sonra geri kalan ikinci elli riyali de sadaka olarak verirken
3
nefsine riyâ girerse, ilk verdiği elli lirası sahihtir, makbuldür.Fakat
ikinci verdiği geri kalan elli riyali ise, ihlasın içerisine riyânın
karışması sebebiyle geçersiz (bâtıl) bir sadakadır.
İkinci durum:
İbâdetin başı ile sonunun birbiriyle bağlantılı olmasıdır.
Bu takdirde insanda şu iki durumdan birinin olması gerekir:
a). İnsanın nefsine gelen riyâyı savması ve onu içinde
barındırmaması, aksine ondan yüz çevirmesi ve onu çirkin
görmesidir.Bu takdirde bu durum, onun ibâdetine hiçbir zarar
vermez.
Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle
buyurmuştur
"Hiç şüphe yok ki Allah, içlerinden geçirdikleri kötülükleri
yapmadıkça veya söylemedikçe ümmetimi sorumlu tutmaz."(Buhârî
ve Müslim).
2. Riyânın, insanın nefsine yerleşmesi ve onu nefsinden
savmamasıdır. Bu takdirde ibâdetinin hepsi boşa gider. Çünkü
ibâdetin, başı ile sonu, birbiriyle bağlantılıdır.
Örneğin bir kimsenin, Allah Teâlâ için ihlaslı olarak namaza
başlar da sonra namaz sırasında ikinci rekatta nefsine riyâ girerse,
namazının hepsi boşa gider. Çünkü namazın, başı ile sonu, birbiriyle
bağlantılıdır.
Üçüncü durum:
İnsanın, ibâdeti bitirdikten sonra nefsine riyâ girmesidir.Bu
takdirde riyânın ibâdete hiçbir zararı olmaz ve ibâdeti boşa
götürmez. Çünkü ibâdet, sahih olarak sona ermiştir. Riyânın, ibâdet
bittikten sonra vuku bulması, o ibâdeti bozmaz.
Bir insanın, insanların kendisinin ibâdetini bilmesinden dolayı
sevinmesi ve bundan hoşnut olması, riyâ değildir. Çünkü bu durum,
o insanda, ibâdeti bitirdikten sonra vuku bulmuştur.Yine, insanın
4
Allah Teâlâ için bir taati yerine getirmesine sevinmesi, riyâ değildir.
Çünkü bu, onun îmânının kâmil olduğuna delâlet eder.
Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle
buyurmuştur
"Kendisinden bir iyilik vuku bulduğu zaman ona sevinen, bir
kötülük (günah) sâdır olduğu zaman ise, ona üzülen kimse, kâmil
mü'mindir." (Tirmizî).
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e bu durum
sorulduğunda o şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse, iyilik yapar da bu amelinden dolayı insanlar
kendisine teşekkür eder ya! İşte bu, mü'mine önceden verilen bir
müjdedir (ölüm anında Allah Teâlâ tarafından gönderilen meleklerin
getirdiği, Allah Teâlâ'nın kendisinden râzı olduğuna, onu sevdiğine
ve onu insanlara sevdirdiğine delâlet eden bir müjdedir.)" (Müslim).