Articles

Peygamberimiz ve gayri müslimler


Muhammedî Risâlete bakan kimse, onun insan onurunu koruduğunu, değerini


yükselttiğini görür. İnsanlar, ister müslüman ister gayri müslim olsunlar, Âdem -


aleyhisselâm-'ın çocuklarıdır.


Yüce Allah Adem oğullarının hepsini değerli kılmış ve bu hususta şöyle


buyurmuştur:


"Biz, hakikaten insanoğlunu değerli kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları


ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızklar verdik; yine onları,


yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün tuttuk." (İsrâ, 70)


İnsan olarak herkesin Rabbi karşısında temel hakları vardır. Onları Allah'ın


huzurunda farklı kılacak olan, taşıdıkları Allah korkusu, iman ve güzel ahlakın derecesidir.


Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu temel insani noktayı gayri müslimlerle ilişkisi ve


onlara karşı davranışlarında açık ve net bir biçimde ortaya koymaya gerçekten özen


göstermiştir.


Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- sahih bir hadis-i şerifinde şöyle


buyurmuştur:


"Cenaze gördüğünüzde sizi geçinceye kadar ayağa kalkın."


Yine bir gün önünden bir cenaze geçti. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellemayağa


kalkınca onun bir Yahudi cenazesi olduğu söylendi.


"O da bir insan değil mi?"1


Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- gayri müslim hastaları da ziyaret ederdi.


Hastalığı ilerlediğinde amcası Ebu Talib'i ziyaret etmiştir. Bir başka seferinde hastalanan


Yahudi bir delikanlıyı ziyarete gitmiştir.2


Gayri müslimlerin komşuluk haklarına saygı konusuna özen göstermiş ve bu


hususta şöyle buyurmuştur:


"Allah katında arkadaşların en hayırlısı, arkadaşına hayırlı olandır. Allah katında


komşuların en hayırlısı ise komşusuna hayırlı olandır."3


Hadisin gayri müslim olanlar dâhil bütün komşuları kapsadığı söylenmiştir.


Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- kendisine uymayanların özgürlüklerini


ellerinden almak için gelmemiştir. Bilakis onlara eşi zor görülür bir hoşgörü ile muamele


etmiştir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- diğerleriyle ilişkisinde uyduğu prensiplerin


en önemlisi şuydu:


Dinde Zorlama Yoktur!


Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- ve ashabı, hakkın İslamiyet'e tâbi olmakta


olduğuna kesin surette inanıyorlardı. İslamiyet, önceki peygamberlerin risaletlerinin de


tamamlayıcısı idi. Buna rağmen hiç kimseyi İslam'a girmeye zorlamadılar. Kur'an-ı Kerim


bunu şu buyruğu ile açıkça beyan etmiştir:


"Din(i seçme)de zorlama yoktur. Doğru yol sapkınlıktan ayrılmıştır."


(Bakara, 256)


Dolayısıyla hiç kimse, zorlayan çocuklarının iyiliğini isteyen baba ve zorlanan


babasının şefkatinden kuşku duyulmayacak evlat dahi olsa başkasını İslam'a girmeye


1 İmam Buhari-İmam Müslim


2 İmam Buhari (1356)


3 İmam Tirmizi (1944), Elbânî Sahih olarak nitelemiştir.


zorlayamaz. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bizzat kendisi insanları bu dine


girmeye zorlamaktan sakındırılmıştır.


Yüce Allah buyurdu ki:


"Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O


halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?" (Yunus, 99)


İslamiyet, gayri müslimlere kendi dinlerinde kalma hürriyeti tanımakla kalmamış,


hatta inançlarına göre ibadet ve merasimlerini icra etmelerine izin vermiş, ibadet


mekanlarını korumuştur. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- manastırlarda kalanlara


müdahale edilmesini yasaklardı. Kendisi bir kez dahi gayrimüslimlerin mabetlerine


dokunmamıştır. Sahabe ve halifeleri O'nun bu tutumu iyi kavramışlardı. Bu yüzden,


komutanlara ibadethanelere dokunmamalarını, buraları yıkmamalarını ve el


koymamalarını, fethedilen beldelerin halklarının sosyal hayatlarını, evlilik, boşanma vb.


ilişkilerini kendi inanç ve anlayışlarına göre düzenlemelerine izin vermelerini


emrederlerdi.


Başkalarına karşı adalet değerleri:


Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- müslüman ve gayri müslim, bütün insanlar


arasında adaleti emretmiştir.


Kur'an-ı Kerim'de şöyle geçmektedir:


"Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında


hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel


öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür." (Nisâ, 58)


Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- aldığı ayet-i kerimeleri en güzel şekilde


hayata geçirmiştir. Ayette geçen emir, şahıslarına, din veya ırklarına bakılmaksızın bütün


insanlar arasında adaleti sağlamaya yönelikti. Hak sahibi, müslümanlara zulmeden biri


olsa, herkes tarağın dişleri gibi eşitti ve hakkının verilmesi gerekirdi. Kur'an-ı Kerim,


Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e Kitap Ehli kendisine gelerek hakemliğine


başvurduklarında adalet ile hükmetmesini emretmiştir:


"Ve eğer hüküm verirsen, aralarında adaletle hükmet. Allah âdil olanları


sever." (Mâide, 42)


Otuzdan fazla sahih hadis-i şerifte Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- anlaşma


yapılmış kimsenin hakkına vurgu yapmıştır. "Muâhid" olarak geçen bu kimse,


müslümanlarla arasında bir anlaşma bulunan kişidir. İşte bu hadis-i şeriflerden bazıları:


"Kim bir anlaşmalıyı öldürürse cennetin kokusunu bile alamaz. Halbuki onun kokusu kırk


senelik mesafeden hissedilir."4


"Kim bir anlaşmalıya zulmeder, hakkını kısar veya taşıyabileceğinden fazlasını yüklerse veya


haksız yere bir şeyini alırsa, hüküm günü onlardan ben davacı olacağım."5


"Kim bir anlaşmalıyı haksız yere öldürürse Allah ona cenneti haram kılar."6


Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- insanlara işkence etmeyi yasaklamış ve


İnsanın müslüman olmasını şart koşmamıştır:


"Yüce Allah dünyada insanlara işkence edenlere işkence edecektir."7


Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- İslam toplumunda yaşayan gayri müslimlerin


mal, can ve namus güvenliklerini korumuş ve güvence altına almıştır. İslam toprakları


4 İmam Buhari (6914)


5 İmam Ebu Davud (3052) ), Elbânî Sahih olarak nitelemiştir.


6 İmam Ahmed (19864), İmam Ebu Dâvud (2760) ), Elbânî Sahih olarak nitelemiştir


7 İmam Müslim (2613)


üzerinde bulundukları müddetçe ne müslümanlar, ne de toplumun diğer grupları


tarafından bunlara saldırılabilir.


Başkalarına güzel davranma:


Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- öğretileri geride çok önemli bir prensip


bırakmıştır ki o da şudur: Aslolan müslümanın bütün yaratılmışlara güzel davranmasıdır.


Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:


"Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim."8


Güzel ahlak, müslüman ve gayri müslim, herkese eşit olarak gösterilir.


Milletler arasında birlikte yaşama ve işbirliği bütün insanlığın ihtiyaç duyduğu bir


konudur. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- getirdiği risalette her boyutuyla


merhamet ve değişik boyutlarıyla güzel geçinme ile emrolunmuştur. İlgili ayet-i


kerimelerden birinde şöyle buyrulmaktadır:


"Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan


çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü


Allah, adaletli olanları sever." (Mümtehine, 8)


İslam âlimleri ayet-i kerimede geçen "el-birr" kavramını, zayıflara şefkat, fakirlere


yardım, açları doyurma, çıplağı giydirme, tatlı konuşma, -korku ve zillet üzere değilmerhamet,


-ortadan kaldırma imkanı bulunmasına rağmen- komşulukta verdikleri


sıkıntıya korku veya tamah sebebiyle değil nezaket adına katlanma, hidayete ermeleri ve


bahtiyarlar zümresinden kılınmaları için dua etme, dini ve dünyevi konularında onlara


karşı dürüst olma, içlerinden birinin eziyetine maruz kalındığında bunu yaymama.."9


Gayri müslim akrabalara güzel muamele o derce vurgulanır ki anne babaya iyilikle


birlikte farz derecesine yükselir. Esma binti Ebu Bekir -Allah ondan râzı olsunanlatıyor:


"Annem bana Kureyş ile anlaşma yapıldığı zaman gelmişti. Annem o zaman


müşrikti. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e:


-Ey Allah Rasûlü! Annem bana geldi. Kötü bir durumda (bakıma muhtaçtır).


Anneme sıla yapayım mı (ona iyilik edeyim mi)?” diye sordum.


Buyurdu ki:


"Evet, annene iyilik et."10


-Hıristiyanlardan oluşan- Necran heyeti, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i


görmek üzere Medine'ye geldiğinde, ikindi namazından sonra mescide girdiler. İbadet


vakitleri geldiğinde bulundukları yerde ayin icra etmek üzere kalktılar. Sahabe onları


engellemek isteyince Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:


"Onlara dokunmayın" buyurdu.


Bunun üzerine Doğu'ya yönelerek ibadetlerini icra ettiler.


Âişe -Allah ondan râzı olsun- anlatıyor:


"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- vefat ettiğinde zırhı bir Yahudi'de rehindi.


Âilesinin nafakası olan otuz ölçek arpa karşılığı verilmişti."11


Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- müslümanlara himayeleri altında yaşayan


zimmîlere iyi davranmalarını, onlardan geçime muhtaç olanlara yardım etmelerini


emrederdi. Devlet, müslüman zimmi ayrımı yapmaksızın bütün fakirlerden sorumluydu.


8 İmam Ahmed (8729),


9 Bak. Karafî, el-Furûk (3/15)


10 İmam Buhari-İmam Müslim


11 İmam Buhari-İmam Müslim


Onlara ve baktıkları kimselere, insana yakışır bir geçim sağlamayı üstlenmeliydi. Sonuçta


zimmîler de İslam devletinin yurttaşları idi. Devlet, yurttaşlarının tamamından sorumlu


olurdu.


Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:


"Hepiniz çobansınız ve her çoban bakmakla yükümlü olduğu varlıklardan sorumludur."12


İkinci Halife Ömer -Allah ondan râzı olsun-, Şam'a gittiğinde hıristiyanlardan bir


topluluğa uğradı. Bunlar, kendilerine toplanan vergilerden pay verilmesi kesin olan bir


gruptu. Çaresizlik, yaşlılık ve yoksulluk gibi durumlara düştülerinde bunlara geçinme


yardımı yapılıyordu.


Çalışma ve kazanç hürriyeti:


Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- gayri müslimler için koyduğu ahitnamelerde,


İslam topraklarındaki gayri müslimlerin çalışma ve kazanma hürriyetlerini garanti


etmiştir. Onlar başkaları ile sözleşmeli olarak çalışabilecekleri gibi, kendi namı hesaplarına


da çalışabilirler. Seçtikleri meslekleri özgürce icra edebilir,istedikleri ekonomik


faaliyetlerde bulunabilirlerdi. Bu konuda müslümanlarla tamamen eşittiler. Alışveriş


yapma, her türlü sözleşmeler akdetme hakları bulurdu. Faizden uzak durdukları sürece


her tür mali işlem yapabilirlerdi.


Faiz, içki ve domuz ticareti ile topluma verebileceği zarar sebebiyle İslam'ın


yasakladığı işler dışında her işi yapabilirlerdi. O zamana kadar yapa geldikleri işleri


yapmaya devam edebilirlerdi. Yasak sadece kendileri veya toplumları için zararlı


olabilecek işleri kapsamaktaydı.


Gayri müslimler, mülk edinme, zanaat ve meslekleri icra etme gibi her türden


ekonomik özgürlüğe sahiptiler.


12 İmam Buhari-İmam Müslim



Son G?nderiler

İSLAM, ALLAH'IN GÖNDE ...

İSLAM, ALLAH'IN GÖNDERDİĞİ RASÛLLERİN DİNİDİR

Özet Fıtratın gerekti ...

Özet Fıtratın gerektirdiği ve şeriatın ikrar e􀆕iği haklar

EHLİ SÜNNET VE’L-CEMA ...

EHLİ SÜNNET VE’L-CEMAAT KİMDİR?