MUKADDİME
Bütün türleriyle hamd Allah’a mahsustur. Salât ve selâm, Allah’ın Rasûlüne
olsun. Hamd ve senâdan sonra derim ki: Aziz ve celîl olan Allah; ortağı olmayan
Allah’a ibadet edilmesini ve dinin ihlâslı olarak sadece Allah için olmasını temin
için peygamberler göndermiş, kitaplar indirmiştir.
Nitekim Yüce Allah kitabında;
“Andolsun ki biz ‘Allah’a ibadet edin ve tağutdan sakının’ diye (emretmeleri
için) her millete bir rasûl gönderdik.” (Nahl, 36) buyurmuştur.
Tevhidi korumak, peygamberlerin ve kıyamete kadar onların yolundan
gidenlerin en önemli görevlerindendir. Bundan dolayıdır ki bid’atleri ve dinden
olmadığı halde sonradan din adına çıkarılmış şeyleri terk etmek, tevhid ve dinin
ihlâslı olarak sadece Allah için olması konusunda ilim adamlarının yazdıklarını
içeren “Tevhid Kalesi” isimli bu çalışmamızla huzurunuzdayız.
Aziz ve celîl olan Allah’tan bu eserin faydalı olmasını niyaz ederiz.
Yayıncı
2
EHLİ SÜNNET İNANCININ ÖZELLİKLERİ1
Hamd Allah’a mahsustur. O’na hamd eder, ondan yardım diler, ona tevbe
ederek ondan bağışlanmamızı isteriz. Nefislerimizin şerrinden ve işlediğimiz kötü
şeylerden Allah’a sığınırız. Allah’ın hidâyete erdirdiğini hiçbir kimse saptıramaz.
O’nun sapıttığını ise hiçbir kimse hidâyete erdiremez. Şahitlik ederim ki Allah’tan
başka tapılacak yoktur. O tekdir, O’nun ortağı yoktur. Yine şahitlik ederim ki
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- onun peygamberi ve kuludur.
Allah’a hamdden sonra derim ki:
Daha önceleri Muhammed b.Abdulvahhab’ın “Tevhid Kitabı”nın ihtiva ettiği
konularda birtakım notlar yazmıştım. Bu kitap, bu konularda meşgul olanlara ve bu
konuları öğretenlere yardımcı ve faydalı olmuştur. Çünkü bu kitapta apaçık bir
şekilde detaylara varıncaya kadar konular izah edilmiştir. Bu kitap öylesine yararlı
oldu ki tekrar tekrar basım ve yayımına şiddetle ihtiyaç duyuldu. Bu defasında ehl-i
sünnet inancının özelliklerini bununla ilgili ana kuralları ve detayları özet bir şekilde
içine alan bir önsöz. Yüce Allah’tan yardım dileyerek derim ki:
Ehl-i sünnet inancında olanlar, Allah’a, O’nun peygamberlerine, kitaplarına,
meleklerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanırlar.
• Onlar, kendisine ibadet edilmesi gereken Rabbin sadece Allah olduğuna,
her türlü mükemmelliğin sadece O’na ait olduğuna inanarak yalnız O’na ibadet
ederler, dini ihlâslı olarak O’na ait kılarlar. Ehl-i sünnet inancında olanlar derler ki;
Yaratan, icad eden, şekillendiren, rızık ve diğer nimetleri veren, engel olan
ve tüm işleri en güzel şekilde idare eden sadece O’dur.
Allah tek maksut olan ve kendisine tapılandır.
O, ilktir, ondan önce hiçbir şey yoktur.
O, sondur, ondan sonra hiçbir şey yoktur.
O, zahirdir, O’nun üstünde hiçbir şey yoktur.
O, gizlidir, O’ndan daha ötede hiçbir şey yoktur.
O, her manada; zâtıyle, değeriyle, gücüyle her itibarla ve kelimenin tam
manasıyla yüceler yücesidir.
O, arşa istivâ etmiştir. Bu istivâ onun azamet ve celâline yakışan bir halde ve
onun mutlak yüceliği ve üstünlüğü ile beraberdir.
O’nun bilgisi tüm açık ve gizli olanları, yüce ve aşağı alemleri kuşatmıştır. O
bilgisiyle kullarıyla birliktedir; onların tüm hallerini bilir. O, kullarına yakındır ve
onların isteklerine cevap verendir.
O,zâtıyla tüm yarattıklarından müstağnidir.(Onların hiçbirine ihtiyacı yoktur.)
1 Şeyh Abdurrahman Sa’dî (r.a) tarafından kaleme alınmıştır.
3
Tüm varlıklar, her yapacakları işte ve gereksinim duydukları şeylerde ve her
zaman O’na muhtaçtırlar. Yaratılmışlar bir göz kırpacak kadar süre olsun O’na
muhtaç olmaksızın var olamazlar.
O, ziyadesiyle şefkatli ve rahmet sa-hibidir. O derecede ki kullarına gelen
dinî ve dünyevî her bir nimet ve kötülükleri koruma, ancak O’ndandır. Nimeti veren
ve kötülüğü uzaklaştıran O’dur.Rahmetinden dolayıdır ki her gece dünya semasına
inerek kullarının ihtiyaçlarını gözden geçirir. Gecenin son üçte biri olunca şöyle
buyurur:
“Kullarımdan benim kulum olmaktan başka bir şey istemem. Kim benden bir
şey istiyor? Ona istediğini vereyim. Kim benden bağışlanmasını istiyor? Onu
bağışlayayım.”
Bu hal, şafak vaktine kadar devam eder. Allah dilediği gibi iner ve murad
ettiğini yapar.
“Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işiten ve görendir.” (Şûra, 11)
Ehl-i sünnet mensupları inanırlar ki, Allah hikmet sahibidir. O’nun takdirinde de
ve hüküm koymasında da bir hikmet vardır. Boş yere hiçbir şey yaratmamış ve
herhangi bir hüküm koymamıştır. Onun hükümleri mutlaka bir hikmet ve yarar
gözetilerek buyurulmuştur.
Yüce Allah tevbeleri kabul eden, affeden ve bağışlayandır. Kullarının
tevbesini kabul eder, kötülükleri affeder. Kendisine dönüş yapıp bağışlanmasını
dileyerek tevbe edenlerin büyük (dahi olsa) günahlarını bağışlar.
O, yapılan az şeylere bile iyilikle bol bol karşılık verendir. Verdiği nimetlere
şükredenlerin nimetini fazl-ı keremiyle ziyadeleştirir.
Ehl-i sünnet mensupları Yüce Allah’ı kendisinin ve peygamberinin bildirdiği
özellikleriyle (sıfatlarıyla) tanırlar.O’nun mükemmel bir hayatla var olması, işitmesi,
görmesi mükemmel bir kudret, azamet ve ululuğa sahip olması, celâl, cemâl ve
mutlak hamd sahibi olması zâti sıfatlarındandır.
• Merhamet etmesi, rıza göstermesi, gazap etmesi ve konuşması O’nun
kudret ve dilemesine tealluk eden fiilî sıfatlarındandır. Allah neyi nasıl dilerse
konuşur. O’nun sözleri bitip tükenmez ve yok olmaz.
Kur’ân yaratılmış değildir ve Allah kelâmıdır. Kur’ân ondan (gelmeye)
başlamış, yine ona dönecektir. Allah dilediğini yapma sıfatına öncedende sahipti,
şu anda da sahip, gelecekte de sahiptir. Dilediği şekilde konuşur. Dinî, cezaî ve
kaderi ilgilendiren konularda kullarına hükmedendir. O mâlik olan ve hükmedendir.
O’ndan başka ne varsa onun mülkü ve onun hakkında hüküm verdikleridir.
Kullarından hiçbiri onun mülkünden ve hükmünden dışarı çıkamaz.
Ehl-i sünnet mensupları Kur’ân’da bildirildiği ve sünnette tevâtür derecesinde
4
haber verildiği üzere olmak üzere müminlerin (âhirette) Allah’ı apaçık bir şekilde
göreceklerine, O’nu görme ve O’nun rızasına kavuşma nimetinin nimetlerin ve
zevklerin en büyüğü olduğuna inanırlar.
Îmânsız, tevhid inancı olmaksızın ölen, sonsuz olmak üzere cehennemde
kalacaktır. Büyük günah (kebâir) işlemiş olan kimseler, tevbe etmeden, işledikleri
günaha kefaret olacak bir şey gerçekleşmeden ölürse ve kendisi için bir şefaat söz
konusu değilse cehenneme girseler de orada ebedi kalmazlar. Kalbinde zerre
ağırlığınca îmân bulunan kimse cehennemde sonsuza dek kalmaz. Mutlaka oradan
çıkar.
Îmânın, kalpteki inancı ve kalbin yaptığı işleri, organların yaptığı işleri ve dil
ile söylenen sözleri kapsamına alan bir isim olduğuna inanırlar. Îmânın kapsamına
giren şeyleri en mükemmel bir şekilde yerine getiren gerçek mümindir. Böyle bir
mümin sevap elde etmeye hak kazanır, cezaya uğramaktan kurtulur.Îmân
kapsamına giren şeyleri eksik yapan kimsenin îmânı, eksiklik oranında noksan
olur. Bundan dolayıdır ki, îmân yapılan hayır ve taât ile artar, kötülük ve günah ile
eksilir.
Ehl-i sünnet mensuplarının ana kurallarından birisi Allah’tan yardım istemekle
birlikte dünya ve din işlerinde faydalı olan konularda ciddi bir şekilde çalışmaktır.
Bu kimseler Allah’tan yardım isteyerek yararlı işler yapmakta titiz bir şekilde
çalışırlar.Böylece bütün davranışlarında sırf Allah için ihlâslı hareket ederler.İbadet
ettikleri zat olan Allah’a karşı ihlâslı olmak, peygambere uymak ve kendi yollarına
uyan inananlara karşı samimi olmak hususunda Allah’ın Rasûlüne uyarlar.
Ehl-i sünnet mensupları Muhammed’in Allah Teâlâ’nın peygamberi ve kulu
olduğuna şâhitlik ederler. Allah onu hidâyetle ve tüm dinlere üstün gelmek üzere
hak din ile göndermiştir. Peygamber, müminlere canlarından daha üstündür. O,
peygamberlerin sonuncusudur.Allah onu insan ve cin topluluklarına;uyarıcı,müjdeci,
Allah’ın izniyle bir davetçi ve nur saçan bir ışık kaynağı olarak göndermiştir. Allah
onu din ve dünyanın ıslahı için ve yaratılmışların Allah’a ibadet görevini yerine
getirmesi ve mevlânın rızıklandırmasından yardım alarak bunu gerçekleştirmeleri
için göndermiştir.
Ehl-i sünnet mensupları bilirler ki, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellemyaratılmışların
en bilgilisi, en doğrusu, en samimisi ve söz söyleme sanatında en
büyüğüdür.Müslümanlar onu büyük sayar ve severler. Onun sevgisini bütün
yaratılmışların sevgisinden öne alırlar. Dinin asıl ve detaylı meselelerinde ona
uyarlar. Onun sözünü ve davranışlarını tüm yaratılmışların davranış ve sözlerinden
öncelikli olarak benimserler.
Ehl-i sünnet mensupları şuna inanırlar: Allah, başka hiçbir kimse için söz
konusu olmayacak şekilde Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’in kişiliğinde
faziletleri, özellikleri ve mükemmellikleri toplamıştır. O, makam bakımından
5
yaratılmışların en yüce makama sahip olanı, en büyük mevki sahibi olanı ve
yaratılmışların bildiği bütün faziletlerde en mükemmel olanıdır. O, ne kadar iyilik
varsa hepsinin yollarını ümmetine göstermiş, ne kadar kötülük varsa bunlardan
ümmetini sakındırmıştır.
Ehl-i sünnet mensupları, Allah’ın indirdiği bütün kitaplara ve gönderdiği bütün
peygamberlere inanırlar.Allah’ın peygamberleri arasında hiç birisini ayrıcalıklı görüp
peygamberler arasında ayırım yapmazlar.
Onlar bir bütün halinde kadere inanırlar. Şöyle ki: İnsanların iyisiyle kötüsüyle
tüm yaptıklarını Allah’ın bilgisi kuşatmış, hepsi onun kaleminden yazılarak
çıkmış, O’nun dilemesiyle gerçekleşmiş, bunlardan her birinin bir hikmetle ilgisi
bulunagelmiştir. Allah kullarından her biri için güç ve irade yaratmıştır. Onlar bu
güç ve irade ile diledikleri gibi sözlerini ve işlerini gerçekleştirmektedirler. Allah
kullarını bir şey yapmak ve söylemek hususunda zorlamamıştır. İnsanlar
eylemlerini kendi seçimleriyle yapmaktadırlar. O, özellikle mümin kullarına imanı
sevdirmiş ve onu gönüllerine süslemiştir. Adalet ve hikmeti gereği onlara küfür,
isyan ve günahı kerih göstermiştir.
• Ehl-i sünnetin temel prensiplerinden birisidir ki, onlar Allah için, Allah’ın
kitabı, peygamberi ve tüm Müslümanlar için ihlâs ve samimiyet beslerler. Dinin
gerekli kıldığı iyiliği emreder, kötülüklere engel olurlar. Ana-babaya iyilikle
muamele etmeyi sıla-i rahimde bulunmayı, komşulara, emri altında bulunanlara ve
çalıştırdıkları kimselere, hak sahiplerine ve tüm yaratılmışlara iyilik yapmayı
emrederler.
• Ehl-i sünnet mensupları iyi ve güzel ahlaka (her fırsatla) çağrıda bulunurlar,
kötü ve düşük ahlaka engel olurlar.
• Onlar, inanırlar ki müslümanların iman ve inanmada kesinlik bakımından en
mükemmeli, işleri ve ahlakı en güzel olan, sözü en doğru olan, hayır ve fazilete en
çok yönelen ve her türlü rezillikten en çok uzak olandır.
• Onlar, peygamberlerden geldiği gibi bütün özellikleri ve tamamlayıcı
unsurlarıyla din esaslarının yerine getirilmesini emreder, dinî bakımdan eksiklik ve
bozucu özelliği olan şeylerden sakındırırlar.
• Allah yolunda cihad iyileriyle, kötüleriyle bütün yöneticiler ile birlikte kıyamete
dek kesintisizdir, devamlıdır görüşündedirler. Cihad dinin en yüksek
noktası, zirvesidir. Cihad iki kısımdır: İlim ve delil cihadı ve silahlı cihad. Her türlü
imkân ve güç yeten her yol ile dini savunmak her müslümana farzdır.
• Ehl-i sünnet mensuplarının ana kurallarından birisi Müslümanları birlik ve
beraberlik halinde olmaya teşvik etmek, bütün Müslümanları gönül beraberliği
içinde bulundurmaya çalışmaktır. Ayrıca parçalanmaktan düşmanlık ve çekişmekten
sakındırmakta böyledir. Müslümanlar bunları gerçekleştirmek için her yola
6
başvururlar.
• Ehl-i sünnet mensuplarının prensiplerine göre halka kanı, malı, ırzı ve tüm
hak ve hukuku olan meselelerde eziyet etmek yasaktır. Bütün işlerde insaf ve
adaleti gözetmek emredilmiştir. İyilikle muamele etmek ve faziletli davranmak
teşvik edilmiş hususlardandır.
• Onların inancına göre ümmetlerin en faziletlisi Muhammed ümmetidir.
Muhammed ümmetinin en faziletlisi Allah Rasûlünün ashabıdır. Ashab arasında
raşid halifeler, cennetlik oldukları peygamberin tanıklığı ile bildirilen on sahabî,
Bedir savaşına katılanlar, Rıdvân Bîatına katılanlar, muhacir ve ensardan ilk
Müslüman olanların özel bir yeri vardır. Müslümanlar Allah Rasûlünün ashabını
severler ve bunu Allah’ın dininin gereği olarak yaparlar. Ayrıca sahabeye ait
güzellikleri yayar, haklarında söylenen kötülükleri dile getirmezler.
• Onlar dinlerinin gereği olarak hidâyete yönlendiren alimlerine, adaletten
ayrılmayan yöneticilerine, dini bakımdan yüksek makamda olanlara ve çeşitli
alanlarda diğer Müslümanlardan üstün durumda olanlara saygı gösterirler.
Müslümanlar bu sözü edilenlerin şüpheden, şirkten, parçalanıp bölünmek-ten,
nifaktan ve kötü ahlaktan korun-masını Allah’tan isterler. Allah’ın bunları
peygamberlerinin dini üzerinde ölünceye kadar sabit kılmasını dilerler.
Ehl-i sünnet bu genel kurallara inanıp, itikad ederler ve bu genel kurallara
çağrıda bulunurlar.
7
TEVHİD İNANCININ FAZİLETLERİ
1- Tevhid dünya ve ahirette sıkıntılardan kurtulmanın, dünya ve ahiret cezasını
savuşturmanın en büyük sebebidir.
2- Tevhid cehennemde ebedi kalmaya engeldir. Böyle bir imanın zerre
kadarının kalpte bulunması cehennemde ebedi kalmaya manidir. Tevhid inancı
kalpte kemâl derecesine ulaşırsa cehenneme girmeyi tamamen ortadan kaldırır.
3- Tevhid inancına sahip olan kimse dünya ve ahirette kâmil bir hidâyete ve
tam bir güvene erer.
4- Tevhid inancı Allah teâlâ’nın rızasına ve sevabına nail olmanın yegâne
sebebidir. Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’in şefaatiyle en ziyade mutlu
olacak kimse, ihlâslı olarak can-ı gönülden “la ilahe illallah” diyen kişidir.
5- Açık ve gizli bütün işlerin ve sözlerin Allah katında makbul olması, bunlara
sevap verilmesi ve mükemmellik derecesine ulaşması tevhid inancına bağlıdır.
Tevhid inancı güçlendikçe Allah için ihlâs kuvvetlendikçe yukarda sözü edilen işler
tamam olur ve mükemmelliğe ulaşır.
6- Tevhid inancı kalpte mükemmelleştiği zaman Allah bu tevhidin sahibine
imanı sevdirir ve güzel gösterir. Kafir olmayı, fasıklığı ve isyanı sevimsiz göstererek
onu doğru yola erenlerden kılar.
7- Tevhid inancı kulun karşılaştığı güçlükleri hafifletir ve acılarını dindirir. Kul
tevhid inancının kemale erme oranında güçlükleri ve acıları geniş bir kalple ve
huzurla karşılar. Allah’ın takdiri ile yaşadığı kaderin acılarını teslimiyet ve rıza ile
kabul eder.
Tevhid inancının en büyük faziletlerinden birisi insanı yaratılmışlara köle
olmaktan çıkarıp hürriyete kavuşturmasıdır. Ümit ve korkusunu ve yaptıklarını
yaratılmışlarla ilintili kılmaz. Gerçek izzet ve yüce şeref işte budur. Tevhid inancına
sahip olan kimse bununla beraber sadece Allah’a ibadet eder ve onu Rab kabul
eder. Olmasını umduğu şeyleri sadece ondan umar, ancak ondan korkar ve
sadece ona sığınır. Böylece onun kurtuluşu gerçekleşir, felaha erer.
8- Allah tevhid inancına sahip olanlardan dünya ve ahiret kötülüklerini
uzaklaştırır. Onlara iyi bir hayat ve huzur verir. Huzur Allah Teâlâ’yı anmakla
gerçekleşir. Bu söylediğimiz ifadelerin delilleri Kur’ân’da ve Peygamber -sallallahu
aleyhi ve sellem-’in hadis-i şeriflerinde pek çoktur, bilinen şeylerdendir.
Allah, en iyi bilendir.
8
TEVHİD İNANCININ FAZİLETİ ve ONA AYKIRI OLAN ŞEYLERDEN
SAKINMAK1
Allah’a hamd, O’nun peygamberine salât ve selam…
Allah yolunda kardeşim olan okuyucu!
Sana tevhid inancının fazileti ve ona aykırı olan şirk çeşitlerinden, küçüklü
büyüklü bid’atlardan söz eden kısa bir takım sözler sunuyorum.
Tevhid inancı tüm peygamberlerin çağrıda bulunduğu ilk görevdir. Peygamberlerin
davetlerinin aslı tevhiddir.
Allah-u Teâlâ:
“Andolsun ki biz ‘Allah’a kulluk edin ve tağutdan sakının’ diye (emretmeleri
için) her millete bir rasûl gönderdik.” (Nahl, 36)
buyurmuştur.
Tevhid Allah’ın kulları üzerinde ki en büyük hakkıdır. Buhârî ve Müslim’de Muâz
radiyallâhu anh’dan Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in şöyle buyurduğu
rivâyet edilmiştir:
“Allah ’ın kulları üzerinde ki hakkı, ona ibadet etmeleri ve hiçbir şeyi ona ortak
koşmamalarıdır.”
Tevhid inancını gerçekleştiren cennete girer. Tevhid inancını bozan ve ona
aykırı olan bir şeyi yapan veya böyle bir şeye inanan kimsenin yeri
cehennemdir. Tevhid uğruna Allah, peygamberlere, halkları tevhid inancına itikat
edinceye kadar onlarla savaşmalarını emretmiştir.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:
“İnsanlar lâ ilâhe illallah deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum.”2
Tevhidin gerçekleşmesi dünya ve ahiret saadetinin sebebidir. Tevhide aykırı
davranmak, bedbahtlık yoludur. Tevhidin gerçekleşmesi ümmetin birliğini tek saf
halinde ve söz birliği içinde olmanın yoludur. Tevhid inancında meydana gelecek
ihlâl edici (bozucu) bir davranışı ayrılık ve parçalanma sebebidir.
Kardeşim, -Allah sana ve bana rahmetiyle muamele eylesin- bil ki; her “la
ilahe illallah” diyen tevhidi gerçekleştirmiş olmaz. Bunun için âlimlerin dile
getirdikleri yedi şartın mutlaka yerine getirilmesi lâzımdır.
1- “La ilahe illallah” cümlesinde ifade edilen manayı; neyin isbat edilip,
neyin nefyedildiğini bilmek. Sonuç itibariyle bu cümle ile söylenen “Allah’tan
başka hakkıyla kendisine ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur” gerçeğidir.
1 Şeyh Abdullah b. Abdirrahman el-Cibrîn
2 Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.
9
2- Tevhid kelimesinin ifade ettiği söylemin, kesin şüphe götürmez olduğunu
bilmek
3- Kalbi ve dili ile tevhid kelimesinin gereğini kabul etmek.
4- Tevhid kelimesinin ifade ettiği gerçeğe boyun eğmek.
5- Tevhid kelimesini dil ile söylerken kalp ile uyum içinde olarak doğruluk ilkesine
uymak.
6- Gösterişin zıddı olan ihlâs prensibine uymak.
7- Tevhid kelimesini ve onun gereği olan sonuçları sevmek.
Allah yolunda kardeşim olan okuyucu! Tevhidi gerçekleştirmenin ve şartlarının
hepsini yerine getirmenin gerekli olduğu gibi Allah’a ortak koşmaktan (şirkten);
Allah’a ortak koşmanın küçük büyük her türünden ve buna yol açacak kapı ve giriş
yerlerinden korkup sakınmamız da gereklidir. Zira şirk en büyük zulümdür.1 Allah,
şirk dışında kulun yaptığı her şeyi bağışlayıp af eder.Şirke düşenin yeri cehennemdir.
Allah ona cenneti haram kılar.
“Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını,
dilediği kimse için bağışlar.” (Nisa, 48)
Ey kardeş! Sana kaçınmanı sağla-mak üzere âlimlerin ifade ettiği tevhide
aykırı olan veya tevhidi ihlâl eden (bozan) hususları sunuyorum:
1- Türü ne olursa olsun; bakır, tunç, demir veya deriden yapılmış ip veya
halka şeklinde bir nesneyi başına gelecek bir belayı kendisinden uzaklaştırıp
savuşturacağı niyetiyle takınmak.
2- Bid’at içeren muska takmak ve okuma işlemi yapmak. Anlaşılmaz söz ve
tılsımlar, büyü bozmak yahut hastalığın ne olduğunu belirlemek üzere cinlerden
yardım almak, insan veya hayvana muska takmak bid’at kapsamındadır. Muskada
yazılı olan şeyler ister anlaşılmaz söz ve yazılardan olsun, ister Kur’ân ve hadiste
geçen sözlerden olsun durum aynıdır. -Sahih olan görüşe göre Kur’ân ve hadiste
geçenler de böyledir.- Zira bu tür muskaların takılması şirk sebeplerindendir.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“(Allah’a ortak koşacak şeylerden oluşan) rukye/okumalar, muska takmak ve
(iki karşı cinsi birbirine sevdireceği düşünülerek) büyü yapmak şirktir.”2
Araba içerisine üzerinde “âyete’l-kürsî” veya “Allah” yazılı bir kâğıt parçası
yahut bakır veya demir parçasını veya Kur’ân-ı Kerim’i, onu koruyacağı inancıyla
veya nazar değmesini engelleyeceğine inanarak koymak da böyledir. El ayası
şeklinde bir parçaya göz resmi yaparak, nazar değmesine engel olacağı inancı ile
bir yere koymak câiz değildir.
1 Bu ifade Lokman, 13 ayetine işaret etmektedir.
2 Hadisi Ebû Dâvud ve Ahmed b. Hanbel rivayet etmiştir.
10
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-:
“Her kim (koruyacağı inancı ile) bir şey(i üzerine) asarsa, (o kişiye Allah
yardım etmediği gibi, o kimse) astığı şeye havâle edilir” buyurmuştur.1
3- Tevhid inancını bozan şeylerden birisi de şahısları mübarek sayarak onlara
el sürmek, onlardan bereket ve kendilerine mübareklik geleceğine inanmaktır.
Ağaç ve taşlara karşı böyle bir inanç beslemek ve bu şekilde davranmak da
böyledir. Hatta aynı inançla Kâbe’ye el sürmek dahi böyledir. Ömer radiyallâhu
anh Haceru’l-Esved’i öperken şöyle demiştir:
"Ben biliyorum ki sen ne zarar, ne de fayda veren bir nesnesin. Seni
Peygamberin öptüğünü görmeseydim ben öpmezdim.”
4- Tevhid inancına aykırı davranışlardan biri de Allah’tan başka birisi için
kurban kesmektir. Faydalarını sağlamak veya zararlarını uzaklaştırmak için evliya,
şeytan veya cinlere kurban kesmek gibi. Allah’tan başkası için kurban kesmek câiz
olmadığı gibi, Allah’tan başkası için kurban kesilen yerde kurban kesmek de câiz
değildir. İsterse kurban kesenin maksadı, Allah için kurban kesmek olsun. Bu
hükmün gerekçesi, şirke açılacak her yolu kapamaktır.
5- Allah’tan başka birisi için adakta bulunmak da tevhide aykırı şeylerdendir.
Zira adakta bulunmak ibadettir. Bu ibadetin Allah’tan başka birisi için yapılması
câiz değildir.
6- Allah’tan başka birisine sığınmak veya böyle birinden (derdine derman
olmak üzere) yardım istemek de böyledir. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-
, İbn Abbâs radiyallâhu anh’a şöyle buyurmuştur:
“İstediğin zaman Allah’tan iste. Yardım istediğinde Allah’tan yardım iste.”
Cinlere (yardımlarını istemek üzere) dua etmenin yasaklandığını bu hadisten
öğrenmiş oluyoruz.
7- İyi kimselere ve evliyaya olduğundan daha yüksek bir mertebe vere-rek
bu kimseler hakkında aşırı gitmek de tevhid inancını ihlâl eden şeylerdendir. Bu
davranış, adı geçen kimselerin ululaştırılması, peygamber derecesine çıkarılması
veya onların günah işlemekten korunduklarını sanmakla meydana gelir.
8- Kabir etrafında tavaf etmek de tevhide aykırıdır. Böyle bir hareket şirktir.
Kabrin yanında namaz kılmak câiz değildir.Çünkü bu şirke açılan bir yoldur.Buna
göre kabir hedef alınarak namaz kılmak ve ibadet etmek nasıl olabilir? Allah
korusun!
9- Tevhid inancının korunması için kabir üzerine bina, kubbe, türbe, mescid
gibi şeylerin inşa edilip yapılması ve kabirlerin boyanması yasaklanmıştır.
10- Tevhid inancına aykırı şeylerden biri de büyü; büyücü, gelecekten haber
1 Hadisi Ahmed b. Hanbel ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hadisin hasen olduğunu bildirmiştir.
11
veren ve falcılık yapan kimselere başvurmaktır.Büyücüler kâfirdirler. Onlara giderek
onlardan istekte bulunmak câiz değildir. Bunlardan bazıları “evliya” veya “şeyh”
olarak isimlendirilmiş olsa da hüküm aynıdır.
11- Tevhid inancını ihlâl eden şeylerden birisi de uğursuzluk anlayışıdır. Bu
anlayışa göre kimileri birtakım kuşları, baykuşu, bazı günleri veya belirli bir ay’ı
yahut kişiyi uğursuz sayar(ak bunları görmek veya bunlarla karşılaşmak
durumunda başlarına bir şey geleceğine inanırlar.) Hadis-i şerifte ifade
buyurulduğu üzere uğursuzluk inancı şirktir.1
12- Tevhidi ihlal eden şeylerden biri de doktor, ilaç üzerine düşen görevi
yapmak ve diğerleri gibi sebeplere bağlanıp Allah’a tevekkül etmemektir. Meşrû
(makbul) olan sonuna kadar sebepleri yerine getirip -doktor, ilaç, rızık elde etmek
gibi- kalbi bu sebeplere değil, Allah’a bağlamaktır.
13- Yıldız falı da tevhidi ihlâl eden şeylerdendir. Bu aynı zamanda yıldızları
yaratılış amacından başka bir alanda kullanmaktır. Yıldızlar (veya başka araçlar)
geleceği veya yok olan bir şeyi bilip öğrenmek için kullanılamaz. Bunların hiçbirisi
câiz değildir.
14- Yıldızları, bazı yıldızların hareketini ve mevsimleri araç kılarak yağmur
yağmasını isteyip bunların yağmuru vaktinden önce yağdırdığına veya yağmuru
geciktirdiğine inanmak da tevhidi bozar. Bilakis yağmuru yağdıran veya
yağmasına engel olan ancak Allah’tır. O halde de ki: “Allah’ın fazlı ve rahmetiyle
bize yağmur yağdı.”
15- Kalp ile yapılan ibadet türlerinden olan bir şeyi, Allah’tan başka biri için
yapmak da tevhide aykırıdır. Mutlak sevgi ve mutlak korku gibi kalp ile
gerçekleşen bir olguyu yaratılmışlara mahsus kılmak gibi.
16- Allah’ın azap ve cezasına uğrayacağından yana güven içinde olmak veya
Allah’ın rahmetinden ümit kesmek de tevhidi ihlâl eder. O halde Allah’ın sana ceza
vermeyeceğinden emin olma.O’nun rahmetinden de ümit kesme.Cezaya
uğramakla, rahmete nail olma arasında bir mertebede ol.
17- Allah’ın takdiri ile gerçekleşen kader karşısında sabretmeyip, tepkili
davranarak kadere karşı çıkmak da tevhid inancını ihlâl eder. “Bunu bana niçin
yapıyorsun Allah’ım” “Filana bunu niye yaptın ya Rabbi!” “Allah’ım! Bütün bunlar
niçin?” gibi sözler sarf ederek feryat figan edip, yakasını yırtarak (ölüm
karşısında) maniler söylemek gibi.
18- Dünyalık bir iş yaparken bile olsa gösteriş ve nam maksadı ile davranmak
da tevhidi ihlâl eder.
19- Yöneticilere ve âlimlere helâl bir şeyin haram kılınması; haram bir şeyin
de helâl kılınması hususunda itaat etmek tevhid inancına aykırıdır. Böyle bir
1 Hadis için bk: Hakim Nisâburî, Müstedrek, 1/64
12
durumda onlara itaat etmek şirktir.
20- Aşağıdaki sözler tevhid inancını ihlâl eder: “Allah diledi ve sen diledin.”
“Allah ve filan kimse olmasaydı şöyle şöyle olurdu.” “Allah’a ve filan kimseye
tevekkül ettim.” Bu gibi sözlerde vacip olan araya “sonra” kelimesini koyarak
söylemektir. (Allah diledi sonra sen diledin gibi) Çünkü Peygamber -sallallahu aleyhi
ve sellem-, insanlar yemin etmek istedikleri zaman “Kâbe’ye yemin ederim yerine”
Kâbe’nin Rabbine yemin ederim demelerini; “Allah diledi ve sen diledin" yerine,
Allah diledi sonra sen diledin, demelerini emir buyurmuştur.1
21- Çağa, zamana, günlere ve aylara sövmek de tevhid inancını ihlâl eder.
22- Din, peygamberler, Kur’ân veya hadis ile alay etmek tevhid inancına
aykırıdır. Din alimi ve dini iyi bir şekilde yaşayan kimselerle alay etmek de
böyledir. Çünkü bu kimseler yaşayışlarında (ve sahip oldukları bilgiler arasında)
Peygamberin sünnetini üzerlerinde taşımaktadırlar. Ayrıca sakal, misvak,
giysilerinin (sünnete uygun olarak) ayak bileğinden yukarıda olması gibi.
Peygamberimizin sünneti kendilerinde görülmektedir.
23- “Abdunnebî” “Abdulkâbe” veya “Abdulhüseyin” gibi isimlerle
isimlendirilmek de tevhide aykırıdır.Bütün bu isimler câiz değildir. (Zira bu isimlerde
ki “abd” kelimesi kul manasında olup, anlamları “Nebinin kulu” “Kâbe’nin kulu”
“Hüseyin’in kulu” demektir.) Bilakis kul olmanın sadece Allah için olduğunu bildiren
“Abdullah” veya “Abdurrahman” gibi isimler verilmelidir.
24- Canlı varlık türünden birinin resmini yapmak, bu resme saygı göstererek
toplantı yerlerinde veya başka yerlerde duvarlara asmak tevhide aykırıdır.
25- Giysiler üzerinde haç (ıstavroz) işareti bulundurmak veya bunun resmini
giysi üzerine yapmak ve onu kabul eder, benimsercesine giysinin üzerinde
bırakmak da tevhid inancına aykırıdır. Vacip olan haç işaretini silmek veya şekli
kırıp bozmaktır.
26- Kâfir ve münafık kimseleri dost edinip bunlara saygı gösterip yücelterek
onlara “efendi” anlamında “seyyid” demek ve sevgi besleyerek içli dışlı olmak
tevhid inancına aykırıdır.
27- Allah’ın indirdiği hükmün dışında bir kanunu uygulamak, (insanlar tarafından
ortaya konan) kanunları Allah’ın hükümlerinden daha elverişli olduğuna
veya kanun da din gibidir yahut kanun dinin hükümlerinden daha güzeldir ve
zamana göre daha uygundur inancıyla, kanunları muhkem din hükümlerinin yerine
koymak da tevhide aykırı olup, onu ortadan kaldırır.
28- Allah’tan başka varlıklara, mesela peygambere, emanete veya başka
şeylere yemin etmek de tevhidi ihlâl eden şeylerdendir. Peygamber -sallallahu
aleyhi ve sellem- buyuruyor ki:
1 Hadisi Nesâi rivayet etmiştir.
13
“Kim ki Allah’tan başka bir şeye yemin ederse kafir olur veya şirk (Allah’a
ortak) koşmuş olur.”1
Buraya kadar söylediklerimden sonra derim ki: Müslüman kardeşim! Tevhidi
gerçekleştirmek bize farz olduğu gibi tevhide zıt ve aykırı olan şeylerden sakınmamız
da farzdır. Aynı zamanda “fırka-i Naciye” (kurtulan topluluk) olarak
bilinen ehl-i sünnet ve’l-cemaat yolu üzere olmamız da kesinlikle gereklidir. Bu yol
Muhammed ümmetinin sahabe ve onlara uyan selefin (ilk dönem
Müslümanlarının) yoludur. Bu yol, bütün inanç ve davranış yönlerini içine alan bir
yoldur. Ehl-i sünnetin inanç bağlamında Allah’ın isimleri ve sıfatları hususunda
kendilerine has bir yolu olduğu gibi davranış, ahlak, muamele ve ibadetlerde;
hayatın bütün yönlerini içine alan kendilerine özel bir yolları vardır. Bundan
dolayıdır ki, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hadislerinde şöyle
buyurmuştur:
“Bu ümmet gelecekte yetmiş üç fırkaya (guruba) ayrılacaktır. Bir tanesi
dışında hepsi cehennemdedir.” O bir gurup kimdir? diye sorulması üzerine: “Onlar,
şimdi benim ve ashabımın yaşamakta olduğu gibi bir yol üzere olanlardır” buyurdu.
Peygamber “onlar, şöyle şöyle söyleyenlerdir” buyurmamış, lakin “onların
her şeyde Rasûlullah’ın ve ashâbının yoluna uyan kimseler olduğunu” ifade
buyurmuştur.
Kardeşim! Buna göre aşağıdaki hususlar senin vazgeçilmez görevindir. Bu
hususlar sana farzdır:
1- Allah-u Teâla’nın sıfatları konusunda aziz ve celil olan Allah’ı o, kendisini
nasıl vasıflandırıyorsa, peygamberi O’nu nasıl vasıflandırıyorsa hiçbir değişiklik,
herhangi bir şeye benzerlik ve keyfiyet sözkonusu olmaksızın, sen de öyle
vasıflandırmalısın.Öyle ise Allah Teâlâ’nın kendisi ile ilgili olarak bildirdiği nefyden
başka bir nefy de yoktur, hiçbir şeye benzemesi de söz konusu değildir.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“O’nun benzeri hiçbir şey yok-tur. O hakkıyla işiten ve görendir.” (Şûra, 11)
2- Kur’ân yaratılmış olmayıp Allah kelâmıdır. Kur’ân ondan (gelmeye)
başlamış, yine O’na dönecektir.
3- Kabirde ki haller ve diğer durumlar gibi ölümden sonra olacak şeylere
inanmak gereklidir.
4- İmanın hem söz, hem eylem ile ortaya konulan bir keyfiyet olup itâatla
artar, günah işlemekle azalır olduğuna itikat etmek gereklidir.
5- Biz müslümanlar Allah’a ortak koşmak (şirk) dışında bir günah işleyen
kimseye işlediği günahı helal saymadıkça “kâfirdir” demeyiz. Büyük günahı (kebi-
1 Hadisi Tirmizi rivayet etmiş ve hadisin “hasen” olduğunu bildirmiştir.
14
reyi) işleyen kimse tevbe ederse, Allah onun tevbesini kabul eder. Tevbe
etmeden ölürse onun durumu Allah’ın dilemesine kalmıştır, dilerse af eder, dilerse
azap eder, sonra cennetine koyar. Bu kimse cehennemde ebedi kalıcı değildir.
Ancak küfre ve şirke düşen böyle değildir. Namazı terk etmek, küfürdendir.
6- Ehl-i sünnet mensupları sahâbeyi büyük sayar, onları sever ve ehl-i beytten
olan ve olmayan sahabenin hepsini dost bilirler. Sahâbeden hiç birinin günah
işlemekten korunduklarına inanmaz. Sahâbenin en faziletlisi Ebû Bekir’dir. Sonra
Hattab oğlu Ömer, sonra Affân oğlu Osman, sonra Ebû Tâlib oğlu Ali’dir. Ehl-i
sünnet mensupları sahabe arasında meydana gelen olaylar hakkında bir şey
söylemeyip susar. Sahâbenin (her biri) müçtehid olup, içtihadında isabet edene
iki mükâfat, içtihadında hata edene bir mükâfat vardır.
7- Ehl-i sünnet mensupları evliyanın kerâmetine inanırlar. Evliya, Allah’ın sâlih
ve takvâ üzere yaşayan kullarıdır.
Allah buyurur ki:
“İyi bilin ki, Allah dostlarına (velî kullarına) korku yoktur ve onlar
üzülmeyeceklerdir. Onlar, iman edip de takvâya ermiş olanlardır.” (Yunus, 62-
63)
8- Ehl-i sünnet, kendileriyle birlikte namazı kılıp, Allah tarafından bildirilen
delillerle ispat edilen açıktan açığa bir kâfirliği görülmedikçe devlet başkanına baş
kaldırılmamasının farz olduğu görüşündedirler.
9- Onlar hayır ve şer kadere tüm mertebeleriyle inanırlar. Ayrıca insanın hem
kader ile yönlendirilip yürütüldüğüne, hem de seçme hakkı bulunduğuna inanırlar.
Böylece hem kaderin olma-dığını söylememişler, hem insanın seçme hakkının
olmadığını söylememişlerdir. Bilakis kaderin de seçme hak ve imkânının var
olduğunu söylemişlerdir.
10- Ehl-i sünnet mensupları insanlar ve insanlık için iyi şeyleri severler. Onlar
insanların en hayırlısıdır. Hatta onlar insanlık ve insanlar için en adâletli olan
kimselerdir.
Allah’ın salât ve selâmı Peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve
sellem-’e olsun.
15
TEVHİD İNANCI KALPTE NASIL KÖKLEŞİR?1
GİRİŞ
Tevhidin Lügat Bakımından Tanımı:
“Tevhid “vahhade” fiilinin masdarıdır.“Vahid” kökünden türetilmiştir.
Konuşurken “vahhadehu” ve “ehhadehu” ve “mütevahhid” denir ki (bir şeyi) tek
kılan, tek olduğunu ifade eden kimse demektir.
Tevhidin Dinî Yönden Tanımı:
Tevhid, Allah’ın Rab ve ilah olarak tek olduğunu, O’nun zâtından başka birinin
böyle olmadığını, O’nun güzel isimleri ve yüce sıfatları olduğunu benimseyip,
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’in Peygamber olduğuna ve peygamberlerin
sonuncusu olduğuna inanarak onun Allah’tan getirdiğine uymaktır.
Tevhid’den Maksat Nedir?
Şeyhu’l-İslam İbn-i Teymiye rahmetullâhi aleyh diyor ki:
“Peygamberlerin getirdiği tevhid, ulûhiyetin ancak ve ancak tek olan Allah için
sabit olduğunu ihtiva eder. Bu ise kendine ibadet edilecek varlığın sadece Allah
olduğuna şehâdet etmekle, ibadeti yalnız O’na yapmakla, sadece O’na tevekkül
etmekle, sevdiğini yalnız O’nun için sevip, düşmanlık ettiğine yalnız O’nun için
düşmanlık etmekle ve yapılan her şeyi ancak O’nun için yapmakla olur. Tevhidden
maksat yalnız Rabbin tek olmasından ibaret değildir.
Tevhid ile bağlantısı olmayan amellerin hiçbir değeri yoktur. Allah buyurur ki:
“Rablerine kafirlik edenlerin durumu (şudur): Onların amelleri fırtınalı bir
günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi elde
edemezler. İşte bu (haktan) uzak sapıklığın tâ kendisidir.” (İbrahim, 18)
Tevhidi Öğrenmenin Hükmü:
Tevhid hakkında bilgi edinmek kadın-erkek her müslümana farz-ı ayn’dır.
Yüce Allah buyurur ki:
“Bil ki, Allah’tan başka ilâh yoktur. (Ey Muhammed!) Hem kendinin, hem de
mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! Allah
gezip dolaştığınız yeri de, duracağınız yeri de bilir.” (Muhammed, 19)
1 Kâsım Yayınevi’nce bir kurul tarafından hazırlanmıştır.
16
Tevhidin Üç Türü Vardır:
Birincisi: Rubûbiyet tevhididir. Bu, kulları ve rızıklarını yaratanın, onları öldüren
ve yaşatanın Yüce Allah olduğuna inanmaktır. Rubûbiyet tevhidi yaratma,
rızık verme, yaşatma, öldürme gibi işlerinde Allah’ın tek olduğunu benimsemektir.
Esasen bu tür tevhidi Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- zamanındaki
müşrikler, Hıristiyan ve Yahudiler inkar etmemiş, kabul etmişlerdir. Rubûbiyet
tevhidini eski zamanda dehrî/maddeci inkârcılardan, günümüzde ise komünist
inkarcılardan başkası inkar etmemiştir.Tevhidin bu türü, beraberinde ulûhiyet
tevhidi bulunmadıkça insanın İslam dinine girmesini sağlamaz. Dünyada kanını ve
malını korumaya almaz ve ahi-rette cehennem ateşinden kurtarmaz. Rubûbiyyet
tevhidi doğuştan insanla birlikte var olandır. Nitekim hadis-i şerif’te: “Her doğan
fıtrat (tek olan Allah’ı tanıma kabiliyeti) üzere doğar. Daha sonra onun anası
babası ya Yahudi veya Hıristiyan veya Mecusî yapar” buyurulmuştur.
Rubûbiyyet tevhidine Kur’ân’da pek çok kere işaret buyurulmuştur. Bunlardan
birisi şu âyet-i kerimedir:
“De ki: Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? Ya da kulaklara ve gözlere
(onları yaratmaya) kim kadir olabilir? Ölüden diriyi kim çıkarıyor? Diriden ölüyü kim
çıkarıyor? İşi kim idare ediyor? (Onlara bu soruları sorduğunda “bütün bunları)
Allah (yapıyor)” diyecekler. De ki: Öyle ise (onun azabından) korkmuyor
musunuz? İşte kudreti size anlatılan bu zât sizin gerçek Rabbiniz olan Allah’tır. Artık
haktan (ayrıldıktan) sonra sapıklıktan başka ne kalır? O halde nasıl (haktan
sapıklığa) döndürülüyorsunuz?” (Yunus, 31-32)
İkincisi: Ulûhiyet tevhididir. Bu, kulların dua, adak, kurban, ümit, korku, tevekkül,
istekle yönelme, çekinme ve sığınma gibi işlerini yaparken bu ibadetleri
sadece tek olan Allah için yapmasıdır. Bu tevhidin mahiyeti hem eski, hem yeni
zamanda müminler ile müşrikler arasında tartışma konusu olmuştur. Peygamberlerin
ümmetlerine getirdiği tevhid işte budur. Çünkü peygamberler, ümmetlerinin zaten
inanmakta olduğu rubûbiyet tevhidinin doğruluğunu onaylamışlar, onları ulûhiyet
tevhidine çağırmışlardır. Allah-u Teâlâ, Nûh peygamberden haber vererek şöyle
buyurur:
“Andolsun ki biz Nûh’u kavmine (peygamber olarak) gönderdik. Onlara “ben
(dedi) sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah’tan başkasına tapmayınız. Çünkü ben
size (gelecek) bir azaptan korkuyorum.” (Yunus, 25-26)
Yine şöyle buyurur:
“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.” (Nisâ, 36)
Tevhidin bu türü, Allah’ın kulları üzerinde farz olan hakkı, dinin en büyük emri,
yapılan işlerin esasıdır. Kur’ân bu tevhidin varlığından haber vererek, bunsuz
mutluluk ve kurtuluş olmayacağını açıklamıştır.
17
Üçüncüsü: Esmâ ve Sıfat tevhidi. Bu tevhid isimleri ve sıfatları itibariyle Allah’ın
bizzat veya peygamberinin lisanıyla kendisinin nasıl olduğunu bildirmişse,
Allah’ı öylece benimsemektir. Bunun gerçekleşmesi O veya O’nun peygamberi
kendisini nasıl vasıflandırmışsa hiçbir değişiklik herhangi bir şeye benzerlik ve
keyfiyet söz konusu olmaksızın Allah için var olduğunu benimsemekle olur.
Uluhiyet Tevhidinin Faziletleri:
Allah’ı tek ibadet edilen yüce varlık olarak benimsemek, kayıtsız şartsız
nimetlerin en yücesi ve en fazietlisidir. Bu tevhidin fazileti ve verdiği sonuçlar
sayıya gelmeyecek kadar çoktur. Bunlardan bazılarını aşağıya alıyoruz:
1- Bu tevhid, Allah’ın kullarına verdiği nimetlerin en büyüğüdür. Bu nimete
onları Allah hidâyet etmiştir. Nitekim bir adı da “nimetler” olan “Nahl” suresinde
ifade buyurulduğu üzere Allah tevhid nimetini bütün nimetlerden öne alarak şöyle
buyurmuştur:
“Allah melekleri, kullarından dilediği kimseye kendinden bir vahiy ile
‘benden başka tanrı olmadığına dair (kullarımı) uyarın ve benden korkun’ diye
gönderir.” (Nahl, 2)
2- Bu tevhid insanların ve cinlerin yaratılış gayesidir. Allah şöyle buyurur:
“Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyât,
56)
3- Bu tevhid kitapların ve Kur’ân’ın indiriliş gayesidir. Bu hususta Allah şöyle
buyurur:
“Elif, Lam, Ra. (Bu sana indirilen) hikmet sahibi (ve) her şeyden haberdar
olan (Allah) tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış, sonra da (her yönüyle)
açıklanmış bir kitaptır. (Bu kitap size) Allah’tan başkasına ibadet etmemeniz için
(indirildi). Şüphesiz ki ben, O’nun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve
müjdeciyim.” (Hûd, 1-2)
4- Tevhidin faziletlerinden biri, dünya ve ahirette sıkıntıdan kurtulmanın
dünya ve ahiret cezasının savuşturulmasının en büyük sebebidir. Nitekim Yunus
peygamberin olayında buna işaret vardır.1
5- Tevhidin en önemli faydalarından biri, cehennemde ebedî kalmaya engel
olmasıdır. Kalpte hardal tanesinden daha az ağırlıkta tevhid inancının bulunması
bunu sağlar.
6- Tevhid inancı kalpte kemal derecesine ulaşırsa cehenneme girmeyi
tamamen ortadan kaldırır. Nitekim Buhârî ve Müslim’de Utbân hadisinde böyle
olduğu bildirilmiştir.
1 Enbiya suresi 87. âyetine bakınız.
18
7- Tevhid, sahibine mükemmel bir hidâyet, dünya ve ahirette tam bir güven
sağlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar (var ya) işte
güven onlarındır ve hidâyete erenler onlardır.” (En’âm, 82)
8- Tevhid, Allah’ın rızasına ve sevabına nâil olmanın en büyük sebebidir.
9- Muhammed’in şefâatiyle en ziyade mutlu olacak kimse ihlâslı olarak can-ı
gönülden “la ilahe illallah” diyen kişidir.
10- Tevhidin faziletlerinden en büyüğü şudur ki açık ve gizli bütün işlerin ve
sözlerin Allah katında makbul olması, bunlara sevap verilmesi ve mükemmellik
derecesine ulaşması tevhid inancına bağlıdır. Tevhid inancı güçlendikçe Allah için
ihlâs kuvvetlendikçe yukarıda sözü edilen işler tamam olur ve mükemmelliğe ulaşır.
11- Tevhidin faziletlerinden biri de kul için iyi işleri yapmayı, kötü şeyleri terk
etmeyi kolaylaştırıp, musibet durumlarında teselli etmesidir. İmanında ve
tevhidinde ihlâslı olan kimseye tâat (ibadet)leri yerine getirmek kolaydır. Çünkü
bu kimse Rabbinin rızasını ve sevabını umarak tâatını yerine getirir. Böyle bir kulun
nefsine canının çektiği günahları terk etmek basit gelir. Zira bu kimse Rabbinin
gazabından ve acı verici gazabından ve acı verici azabından korkar.
12- Tevhid inancı kalpte mükemmelleştiği zaman Allah bu inancın sahibine
imanı sevdirir ve güzel gösterir. Kâfir olmayı ve fâsıklığı ve isyan etmeyi sevimsiz
göstererek onu doğru yola erenlerden kılar.
13- Tevhid, kulun karşılaştığı güçlükleri hafifletir ve acılarını dindirir. Kul,
tevhid inancının kemâle ermesi oranında güçlükleri ve acıları geniş bir kalple ve
huzurla karşılar, Allah’ın takdiri ile yaşadığı kaderin acılarını teslimiyet ve rıza ile
kabul eder.
14- Tevhidin en büyük faziletlerinden birisi, insanı yaratılmışlara köle olmaktan
kurtarıp hürriyete kavuşturmasıdır. Tevhid inancına sahip olan kimse ümit
ve korkusunu ve yaptıklarını yaratılmışlarla ilintili kılmaz. Gerçek izzet ve yüce şeref
budur. Kul tevhid inancıyla sırf Allah için ibadet eder. O’ndan başkasından ümit
beklemez ve O’nun dışında kimseden korkmaz. Ancak O’na yönelir ve O’na
tevekkül eder. Böylece kurtuluşu gerçekleşir ve felâha erer.
15- Tevhidin bir fazileti vardır ki hiçbir fazilet buna yetişemez. Bu fazilet
şudur: Tevhid kalpte tamama erip mükemmel hale geldiği, tam ve kâmil bir ihlâsla
gerçekleştiği zaman, az bir amel işlese dahi kişinin ihlâslı tevhidi sayesinde çok
amel işlemiş gibi olur. İşleri ve sözleri hesaba, sayıya gelmeyecek şekilde katlanarak
değerlendirilir.
16- Allah tevhid ehlinden olan kimse için dünyada fetih ve zafer elde
etmesine kefil olur. İzzet, şeref ve hidâyet elde eder. İşleri kolaylaşır, durumu
iyileşir, sözleri ve işleri doğru olanlardan olur.
19
17- Allah tevhid inancına sahip olanlardan dünya ve ahiret kötülüklerini
uzaklaştırır. Onlara iyi bir hayat ve huzur verir. Bu söylediklerimizin Kur’ân ve
hadiste delilleri pek çoktur. Tevhidi gerçekleştiren kimse bu faziletlerin hepsini,
hatta daha fazlasını elde eder. Tevhidi gerçekleştirmeyen ise hiçbir fazilet elde
edemez.
20
TEVHİDİ KALPTE KÖKLEŞTİREN SEBEPLER
Tevhid müminin kalbinde gelişen, dal budak salan bir ağaç gibidir. Bu ağaç
insanı Allah’a yaklaştıran tâatlar ile sulandıkça gelişmesi ve güzelliği artar. Bu ağaç
geliştikçe kulun Rabbine olan sevgisi, O’ndan korkusu ve ümidi ziyadeleşir, O’na
tevekkülü kuvvet kazanır.
Kalpteki tevhid ağacının gelişmesini sağlayan sebepler şunlardır:
1- Allah katında bulunan mükâfata ermek için onun emirlerine itaat etmek.
2- Allah’ın cezalandırmasından korkarak günahları bırakmak.
3- Göklerin ve yerin mülkünün kimin elinde olduğunu düşünmek.
4- Allah’ın isimleri, sıfatları ve bunların gereği, eserleri ve O’nun kemâl ve
celâlini gösteren hususlarda bilgi edinmek.
5- Faydalı bilgiler edinip bunları uygulamak.
6- Manasını ve ne kastedildiğini anlayıp düşünerek Kur’ân okumak.
7- Farz ibadetlerden sonra nafile ibadetlerle Allah’a yaklaşmak.
8- Dil ve kalp ile devamlı Allah’ı an-mak. (zikretmek)
9- Kişinin sevdiği birden çok şey bir araya geldiği vakit, bunlar arasından
Allah’ın sevdiğini tercih etmek.
10- Allah’ın görünür görünmez nimetleri hakkında düşünüp, O’nun kullarına
ihsan ve ikram edip nimet verici olduğunu görmek
11- Allah huzurunda kırılgan kalpli olup O’na muhtaç olduğunu hatırdan
çıkarmamak
12- Allah’ın dünya semasına indiği vakit olan gecenin son üçte biri olduğu
zaman Allah ile başbaşa ol(duğunu düşün)üp bu vakitte Kur’ân okuyarak, bu
durumu tevbe ve istiğfar ile sona erdirmek.
13- İhlaslı, salâh ehli, iyi ve Allah’ı seven kimselerle birlikte olup, onların
sözlerinden ve davranışlarından faydalanmak.
14- Kalbi ile Allah arasına girecek her sebepten uzak olmak
15- Lüzumsuz ve faydasız olan sözleri, yemek yemeyi, birlikteliği ve bakmayı
bırakmak.
16- Kendisi için neyi severse, din kardeşi için de onu sevmek ve nefsini buna
yöneltmek için gayret sarfetmek.
17- Müslümanlar hakkında kalbinde kin duygusu bulundurmamak.
Müslüman kalbini kendini beğenmek,gurur, kibir, haset ve kinden arındırmalıdır.
18- Allah’ın takdirine rıza göstermek.
21
19- Nimete nail olursa şükretmek ve başına bir kötülük gelirse sabretmek.
20- Günaha düşme durumunda Allah’a dönüş yapmak.
21- Yakın akraba ziyareti, güzel ahlak, başka-larına iyilik etmek gibi güzel
amelleri çokça yapmak.
22- Küçük büyük her işinde Pey-gambere uymak.
23- Allah yolunda cihad etmek.
24- Kendisine ikramda bulunana hoş şeyler söyleyip, onu hoşnut etmek.
25- İyiliği emredip, kötülüğe engel olmak.
Allah’ım! Bizi tevhid üzere yaşatıp, mutlu olanlardan, tevhid üzere vefat etti-rip
şehitlik mertebesine erenlerden eyle.
Peygamberimize, O’nun ailesine ve ashabına Allah salât-u selam eylesin.
22yalnız ve yardımcısız bırakmakta!” (Furkan, 28-29) demeyesin.