Peygamberin Evinde Bir Gün
Peygamber efendimizin merhameti pek büyük bir ibadeti ifa ederken bile
çocukları kuşatırdı. O kızı Zeynep ile Ebu’l-Âs b. er-Rabi’in kızı Umame’yi
taşıyarak namaz kılardı. Ayağa kalktığında kızı taşır, secde ettiğinde yere
koyardı.126
Mahmud b. er-Rabî -radıyallahu anh-den dedi ki: Rasûlullah -sallallahu
aleyhi ve sellem- bir kovadan su alıp, yüzüme püskürttüğünü hatırlarım. Bu
su evimizdeki bir kuyudan alınmıştı. O sırada ben beş yaşındaydım.127
O yüce Peygamber büyüğe de, küçüğe de bir öğretmen idi...
İbn Abbas -radıyallahu anh-’dan dedi ki: Bir gün Peygamber -sallallahu aleyhi
ve sellem- arkasında (binek üzerinde) idim. Bana dedi ki:
“Evlat, ben sana bir kaç kelime öğreteceğim: Allah’ı(n hudutlarını) koru ki, O
da seni korusun. Allah’ı(n hudutlarını) koru ki O’nu daima karşında bulasın.
Dilekte bulunacak olursan Allah’tan dile, yardım istersen Allah’tan iste.”128
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- üstün özellikleri ve pek hoş sîreti ile
birlikte bir müddet yaşadık. Belki böylece kalplerimizi diriltir ve hayat yolumuzda
onun izinden gideriz. Evlerimiz de babalığın şefkatine, anneliğin merhametine,
küçük kalplerinin sevinç duymasına ihtiyaçları bulunan küçüklerle, yavrularla
çiçek açar... Böylelikle küçük çocuk; duygularıyla, ahlâkı ile dosdoğru bir
şekilde yetişir ve yiğit bir şekilde ümmetin önüne geçer. Yüce Allah’ın tevfiki
ile babaların ve annelerin ortaya çıkaracağı yiğitler olacaktır bunlar.
TAHAMMÜLKÂRLIK,
YUMUŞAKLIK VE SABIR
Zorbalık, zorla ve mecbur bırakarak hakların gasp edilmesi, zalimlerin ve
zulmedenlerin niteliklerindendir. Peygamberimiz ise -salât ve selamın en
üstünü ona- hak sahibi olan herkes için hakkını elde edinceye ve alıncaya
126 Buhârî ve Müslim.
127 Buhârî ve Müslim.
128 Tirmizî.
49
Abdulmelik el-Kasim
kadar adalet ve desteklemenin temellerini atmış, yüce Allah’ın ona bahşetmiş
olduğu hayrı ve hayır yolunda gerekli emir ve yasakları koymayı yönlendirmiş
ve uygulamaya koymuştur... Bizler onun evinde herhangi bir haksızlığa
uğramaktan, zorbalıktan, saldırı ve malımızın talan edilmesinden korkmuyoruz.
Âişe -radıyallahu anha-’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- asla bir şeye eliyle vurmuş değildir. Ne bir kadını,
ne de bir hizmetçiyi -Allah yolunda cihad etmesi hali dışında- döğmemiştir. Ona
herhangi bir haksızlık yapılmışsa, bu haksızlığı yapandan intikam almamıştır.
Ancak yüce Allah’ın haram kıldıklarından herhangi bir şey çiğnenecek olursa,
yüce Allah için intikam alırdı.”129
Enes -radıyallahu anh-’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte yürüyorduk. Üzerinde kenarları
oldukça kaba, Necran dokuması bir elbise vardı. Bedevi bir Arap yetişti ve
elbisesinden şiddetlice kendisine doğru çekti. Peygamber -sallallahu aleyhi
ve sellem- omzuna baktım, elbisesinin kenarı, şiddetlice çekmesinden dolayı
boynunda iz bırakmıştı. Bu bedevi sonra şunları söyledi: Ey Muhammed!
Yanındaki Allah’ın malından bana bir şeyler verilmesini emret. Peygamber
ona baktı, güldü, sonra da ona belli bir şey verilmesini emretti.130
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Huneyn gazvesinden geri döndüğünde
bedevi Araplar peşine takılıp ondan bir şeyler istemeye koyuldular. Nihayet bir
ağacın yanında ona yetiştiler. Devesi üzerinde olduğu halde ridâsı üzerinden düştü.
O: “Bana ridamı geri veriniz. Benim cimrilik yapacağımdan mı korkuyorsunuz?”
diye buyurdu. Sonra şöyle buyurdu: “Allah’a yemin ederim, eğer şu yerdeki
ağaç dipleri sayısınca develerim olsaydı, onları dahi aranızda pay ederdim.
Sonra benim cimrilik ettiğimi, korkaklık gösterdiğimi, yalan söylediğimi de asla
göremezdiniz.”131
Eğitimin en göz kamaştırıcı, öğretimin en güzel tablolarından birisi de bütün işlerde
yumuşak davranmak, maslahatları bilmek, kötülükleri bertaraf edebilmektir...
Ashab-ı Kiram hata eden, ayağı kayan birisini gördüler, bundan ötürü gayrete
129 Ahmed.
130 Buhârî ve Müslim.
131 Beğavî, Şerhu›s-Sünne›de; Elbânî de sahih olduğunu belirtmektedir.
50
Peygamberin Evinde Bir Gün
geldiler. Çabucak tepki göstermeye koyuldular. Bunda da haklı idiler... fakat o
tahammülkâr, o yumuşak Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, bu işi yapanın
bilgisizliği ve bundan doğacak zarardan ötürü istediklerini yapmalarına engel
oldu. Böylelikle Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- yaptığının, daha uygun
olduğu ortaya çıktı.
Ebu Hureyre -radıyallahu anh- dedi ki: Bedevi bir Arap mescidde küçük
abdestini bozdu. Hazır bulunanlar üzerine atılmak üzere yerlerinden kalktılar.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“Onu bırakınız. Onun küçük abdesti üzerine bir kova -ya da büyükçe bir kovadökünüz.
Sizler kolaylaştırıcı kimseler olarak gönderildiniz, zorluk çıkartanlar
olarak gönderilmediniz.”132
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- davet işinde gösterdiği sabır ona uymayı,
onun yolunda yürümeyi, nefsî maksatlarla intikam almamayı gerektirir. Âişe
-radıyallahu anha-’dan rivâyete göre o Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-
’e şöyle sordu:
“Senin için Uhud’dan daha ağır bir gün oldu mu?” Peygamber şöyle buyurdu:
“Senin kavminden çok şeyler çektim. Onlardan çektiğim en büyük sıkıntı ise
Akabe günü yaptıklarıdır. Ben kendimi İbn Abdi Yâlîl b. Abdi Külâl’a (himaye
etmeleri için) arzettim, o benim istediğimi kabul etmedi. Kederli bir şekilde
gerisin geri döndüm. Kendime geldiğimde Karnu’s-Seâlib denilen yerde
idim. Başımı kaldırdım, beni gölgelendiren bir bulut ile karşılaştım. Buluta
baktım, orada Cebrail’i görüyordum. Bana şöyle seslendi: Yüce Allah senin
kavminin sana söylediklerini, sana ne şekilde cevap verdiklerini duymuştur.
Sana haklarında dilediğini emretmen üzere dağlarla görevli meleği gönderdi.
Dağların meleği bana seslendi, bana selâm verdi, sonra dedi ki: Ya Muhammed!
Muhakkak Allah kavminin sana söyledikleri sözü duymuştur. Ben dağlarla
görevli meleğim. Rabbin beni sana dilediğini emretmen üzere gönderdi. Eğer
istersen Mekke’nin iki tarafındaki dağları onların üzerine yıkarım.” Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: “Hayır, ben Allah’ın onların
sulblerinden, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ibadet edecek kimseleri
çıkartacağını ümit ediyorum.”133
132 Buhârî.
133 Buhârî ve Müslim.
51
Abdulmelik el-Kasim
Bugün bazı kimseler davet işinde acele sonuç almak istemekte, çabucak mahsul
toplamayı ümit etmektedir. Nefsî sâiklerle intikam almak, daveti ve davetteki
ihlâsı yaralamış bulunmaktadır... Bazı davetlerin başarısız olması bundandır.
Bu husus davetçiler arasında yaygınlık kazandığındandır. Nerde sabır, nerde
tahammül?
Seneler sonra uzun bir sabır ve uzunca bir cihad döneminden sonra Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- umduğu gerçekleşti.
“Toprağa basanların en hayırlısı ile nasıl boy ölçüşülebilir?
Her bir kol onun yüksekliğini ölçmekte kusurlu kalır.
Onun yanında şerefli her kimsenin şerefinden sözetmeye değmez
Her iki şehrin büyüğü de ona nispetle değersizdir.”
İbn Mesud -radıyallahu anh-’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem-’i peygamberlerden bir peygamberi (Allah’ın
salât ve selâmları üzerine olsun) anlatırken gözlerimin önünde görüyor
gibiyim. Kavmi o peygambere bir darbe indirmiş, yaralayıp kanını akıtmış, o
ise yüzüne akan kanları silerken: “Allah’ım kavmime, mağfiret buyur, çünkü
onlar bilmiyorlar” diyordu.134
Bir gün Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ashabı ile birlikte bir cenazede
bulunuyor iken Zeyd b. Su’ne adındaki bir Yahûdi gelip, ondan bir alacağını
istedi. Peygamber efendimizin gömleğinin ve ridâsının yakasını tuttu, kaba bir
şekilde ona baktı ve: Ey Muhammed dedi. Benim hakkımı ödemeyecek misin?
Ağır sözler de söyledi. Ömer b. el-Hattab -radıyallahu anh- öfkelendi, gözleri
yörüngesinde dönen bir yıldız gibi dönerek ona baktı ve: Ey Allah’ın düşmanı,
dedi. Sen duyduğum bu sözleri Rasûlullah'a mı söyledin, bu gördüklerimi ona
mı yaptın? Onu hak ile gönderene yemin olsun ki, eğer onun kınayacağından
çekinmemiş olsaydım şu kılıcımla kafanı vururdum. Rasûlullah -sallallahu
aleyhi ve sellem- ise Ömer’e sükûnetle, vakar ile bakıyordu. Sonra şöyle dedi:
“Ey Ömer! Benim de, onun da şu yaptığından başka bir şeye ihtiyacımız vardır.
Sen bana borcunu güzelce ödememi söylemeliydin, buna da borcunu güzel bir
134 Buhârî ve Müslim.
52
Peygamberin Evinde Bir Gün
şekilde istemesini emretmeliydin. Ya Ömer! Bunu al, git ve ona hakkını ver.
Ayrıca ona yirmi sa’ hurma da fazladan ver.”
Yahudi Zeyd anlatıyor: Ömer’in kendisine fazladan yirmi sa’ hurma verdiğini
görünce: Bu fazlalık da ne, ey Ömer? dedim. Ömer: Rasûlullah -sallallahu aleyhi
ve sellem- bana senin bu kötü davranışın yerine hakkından fazlasını vermemi
emretti. Zeyd: Beni tanıyor musun ey Ömer dedi, Ömer: Hayır sen kimsin diye
sordu. Adam: Ben Zeyd b. Su’ne’yim dedi. Ömer: O haham olan mı? dedi, ben:
Evet o haham olan dedim. Ömer: Peki Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’e
o yaptıklarını yapmaya ve o sözleri söylemeye seni iten neydi dedi. Zeyd dedi
ki: Ey Ömer! Peygamberlik alâmetlerinin hepsini Rasûlullah -sallallahu aleyhi
ve sellem- yüzüne bakınca -ikisi dışında- gördüm. O ikisini onda denemedim:
Acaba tahammülkârlığı, cahilce davranışlarını bastıracak ve ona karşı yapılan
ağır cahilce davranışlar onun tahammülkârlığından başkasını mı arttıracaktı?
Ben bunları da denedim. Artık seni şahit tutuyorum ey Ömer. Ben rab olarak
Allah’ı, din olarak İslâmı, peygamber olarak Muhammed -sallallahu aleyhi ve
sellem-’i beğenip seçtim. Seni şahit tutuyorum ki, malımın yarısı Muhammed
-sallallahu aleyhi ve sellem- ümmetine sadaka olsun. Bunun üzerine Ömer
-radıyallahu anh- şöyle dedi: Ya da onların bir kısmı için olsun de, çünkü sen
hepsini kuşatamazsın. Bunun üzerine Zeyd: Evet bir kısmına olsun, dedi.
Yahudi Zeyd Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- yanına dönerek: Eşhedu
en lâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhû ve rasûluhû dedi, ona
iman edip, onu tasdik etti.135
Bizler Peygamber efendimizin takındığı tavrı, bunun sonucunu, bu hadisedeki
uzunca konuşmaları dikkatle tetkik edelim. Belki önderimiz, örneğimiz
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’e uymak konusunda insanlara karşı
sabırlı olmak, onları yumuşaklıkla ve tahammülkârlıkla davet etmek noktasında
bir pay sahibi oluruz.
İyilik yaptıkları takdirde onları daha çok teşvik eder ve ruhlarında ümit
tohumlarını yerleştirebiliriz.
Âişe -radıyallahu anha-’dan dedi ki: Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-
135 Hakim, Müstedrek›inde sahih olduğunu belirterek rivayet etmiştir.
53
Abdulmelik el-Kasim
ile birlikte Medine’den umreye başladım. Mekke’ye geldiğim vakit dedim ki:
Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasûlü! Ben saçlarımı kısalttım,
umremi tamamladım, oruç açtım, oruç tuttum. Peygamber: “Güzel yaptın ey
Âişe” dedi ve beni ayıplamadı.136
YEMEĞİ
Sofralar, tencereler, buyruk sahiplerinin evlerinde toplumun ileri gelenleri ile
toplum arasında gider, gelir...
Bu ümmetin peygamberinin de emri altında ülkeler ve kullar var. Develer ona
çeşitli erzak yüklenmiş olarak gelir, altın ve gümüş onun önünde dolup taşar.
Acaba onun yediği, içtiği nasıldı? Krallar gibi mi yaşıyordu? Yoksa onlardan
daha yüksek ve azametli mi? Yedikleri zengin ve varlıklıların yemekleri gibi
miydi? Yoksa daha mükemmel ve eksiksiz miydi?
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- yemeğinin azlığını, onun oldukça az
ile yetindiğini görmekten sakın şaşırma! Enes -radıyallahu anh- bize şunu
anlatıyor: Peygamberin yanında ne öğlen ne de akşam yemeklerinde ekmek
ve et birarada bulunmuş değildir. Ancak yiyecek olanlar çok olup yiyeceğin
az olduğu durumlar hariç.137
Yani o ancak çok istisnaî hallerde doymuştur. Yahut da o misafirleri geldiği vakit
müstesnâ hiçbir zaman doymamıştır. Misafirleri gelince, onların yabancılık
çekmemesi ve gönüllerini hoş etmek zorunluluğundan ötürü karnını doyururdu.
Âişe -radıyallahu anha-’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Muhammed’in
aile halkı Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- vefat edinceye kadar arka
arkaya iki gün arpa ekmeği ile karınlarını doyurmuş değillerdir.”138
Bir rivâyette de şöyle denilmektedir: “Muhammed’in ailesi Medine’ye
geldiğinden beri, vefat edinceye kadar ardı arkasına üç gün buğday ekmeği ile
karınlarını doyurmuş değillerdir.139
136 Nesâî.
137 Tirmizî.
138 Müslim.
139 Buhârî ve Müslim.
54
Peygamberin Evinde Bir Gün
Hatta o yüce Peygamber yiyecek bir şey bulamıyor, karnına bir lokma indirmeden
aç uyuyordu. İbn Abbas -radıyallahu anh-’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- da hanımları da hiçbir şey yemeden
gecelerce aç uyurdu. Akşam yemeği bulamazlardı. Ekmekleri çoğunlukla arpa
ekmeği idi.140
Bunun böyle olması, yiyeceğin azlığı ya da nâdir oluşundan değildi. Aksine
elinin altında mallar dolup taşıyordu. Asil develer, koca koca yükleriyle onun
yanına geliyordu... Fakat yüce Allah, yüce peygamberi için en mükemmel ve
en doğru olan hali seçmişti.
Ukbe b. el-Hâris -radıyallahu anh- dedi ki: Peygamber -sallallahu aleyhi ve
sellem- bize bir ikindi namazını kıldırdı. Daha sonra çabucak kalkıp eve girdi,
sonra hemen çıktı. Ben ona bunun sebebini sordum ya da soruldu, şöyle dedi:
“Evde zekât malından bir miktar altın bırakmıştım. Geceleyin evimde kalması
hoşuma gitmedi. Onun için paylaştırıverdim.”141
Hayret verici cömertlik! Benzersiz bağışlar ancak bu ümmetin peygamberinin
yaptığı işlerdir... Enes -radıyallahu anh-’dan dedi ki: Rasûlullah -sallallahu
aleyhi ve sellem- müslüman olmak üzere ne istendiyse mutlaka onu vermiştir.
Bir adam ona geldi, iki dağ arasındaki koyunları ona verdi. Kavmine geri
dönüp şunları söyledi:
“Kavmim, müslüman olunuz. Muhammed fakirlikten korkmayan bir kimsenin
verişi gibi veriyor...” 142
Bu bağış ve cömertliği ile birlikte... Bu ümmetin peygamberinin halini düşünelim...
Enes -radıyallahu anh-’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Peygamber -sallallahu
aleyhi ve sellem- vefat edinceye kadar masa üzerinde yemek yemedi. Yine vefat
edinceye kadar yufka ekmek yemedi.143
Âişe -radıyallahu anha-'nın bize naklettiğine göre Peygamber yanına gelir ve
ona: “Yanında yiyecek bir şeyler var mı?” diye sorardı, Âişe: Hayır deyince, o
da: “O halde ben bugün oruçluyum”, derdi.”144
140 Tirmizî.
141 Müslim.
142 Müslim.
143 Buhârî.
144 Müslim.
55
Abdulmelik el-Kasim
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’den sabit olduğuna göre; üzerlerinden
bir iki ay geçerdi de, onun da, ev halkının da yemekleri sadece hurma ve sudan
ibaret olurdu.145
Yiyeceğin azlığı ile birlikte onun yüksek ahlâkı ve İslâmî edebi yüce Allah’ın
nimetine şükretmesini, sonra da bu nimeti hazırlayana teşekkür etmesini, bir
yanlışlık yaparsa onu azarlamamasını gerektiriyordu... Çünkü bu yemeği
hazırlayan olanca gayretini ortaya koymuş, fakat doğru olanı yapamamış
oluyordu. Bundan dolayı yüce Peygamber hiçbir yemeği ayıplamaz, yemek
pişiren hiçbir kimseyi kınamaz, mevcut olanı geri çevirmez, olmayanı
istemezdi. O bu ümmetin peygamberi idi, onun derdi karnı ve yemeği değildi.
Ebu Hureyre -radıyallahu anh-’dan dedi ki: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- hiçbir zaman bir yemeği ayıplamadı, canı çektiyse o yemeği yedi,
hoşlanmadıysa bıraktı.146
Yiyeceğe, içeceğe kendisini kaptıran sevgili dostlarımız için de Şeyhu’l-İslam
İbn Teymiye’nin şu sözlerini özetle zikretmek istiyorum:
Yiyeceğe ve giyeceğe gelince, şüphesiz en hayırlı yol gösterici Muhammed
-sallallahu aleyhi ve sellem-’dir. Yemek hususundaki ahlâkı imkân dahilinde
bulunanları canı çekiyorsa yemekti. Mevcut olanı geri çevirmiyor, olmayanın
bulunmasını istemiyordu. Ekmek ve et hazır varsa yerdi. Meyve, ekmek ve et
varsa onu da yerdi. Sadece hurma yahut sadece ekmek varsa onları yerdi. İki
çeşit yemek oldu mu da ben iki çeşit yemem demez, lezzeti ve tadı dolayısıyla
da (nefsimi terbiye edeceğim diye) herhangi bir yemeği yememezlik etmezdi.
Hadiste şöyle dediği sabittir: “Ama ben oruç da tutarım, yerim de, gece
namaz da kılarım, uyurum da, hanımlarla da evlenirim, et de yerim. Benim
sünnetimden yüz çeviren benden değildir.”
Yüce Allah da hoş ve temiz şeyleri yemeyi ve Allah’a şükretmeyi emretmiştir.
Hoş ve temiz şeyleri haram kılan, haddi aşmış bir kimse olur. Allah’a
şükretmeyen bir kimse ise Allah’ın hakkını zayi eden ve kusurlu hareket eden
bir kimsedir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- izlediği yol, yolların
en mutedili, en doğrusudur. Bu yoldan sapmak da iki şekilde olur: Birtakım
145 Buhârî ve Müslim.
146 Buhârî ve Müslim.
56
Peygamberin Evinde Bir Gün
kimseler aşırıya giderek farzları yerine getirmekten yüz çevirmekle birlikte,
arzularının istediği herşeyi yapar. Bir diğer kesim ise hoş ve temiz şeyleri
haram kılar, yüce Allah’ın teşrî’ buyurmadığı bir ruhbanlığı bid’at olarak
ortaya koyarlar. İslâmda ise ruhbanlık yoktur.
Daha sonra şunları söylemektedir: “Helâl olan her şey hoş ve temizdir, hoş ve
temiz olan her şey de helâl demektir. Yüce Allah bizlere hoş ve temiz şeyleri
helâl kılmış, pis ve murdar şeyleri haram kılmıştır. Fakat bşr şeyin hoş ve temiz
olması, onun faydalı ve lezzetli olması itibariyledir. Yüce Allah ise bizlere
zarar veren her şeyi haram kılmış, bize faydası olan herşeyi mübah kılmıştır...
İnsanların yemek, giyinmek, aç kalmak, tok kalmak hususlarındaki halleri
farklı farklıdır. Bir kişinin bile hali çeşitli olmaktadır; fakat amellerin en
hayırlısı Allah’a daha çok itaat, sahibine daha çok faydalı olandır.”147
BAŞKALARININ ŞEREF VE
HAYSİYETLERİNİ HİMAYE ETMEK
Meclislerin en değerlileri ilim ve zikir meclisleridir. Ya Âdemoğullarının en
seçkini, bu ümmetin öğretmeni, hadisiyle, öğretimiyle ve yönlendirmesiyle
meclisin ortasında bulunuyorsa ne denir? O, bulunduğu meclisin saflığının,
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- kalbinin temizliğinin bir sonucu olarak,
hata edenin hatasını düzeltiyor, bilgisize öğretiyor, gaflette olanı uyarıyor,
meclisinde hayırdan başka hiçbir şeyi kabul etmiyordu... Eğer kendisi konuşmakta
olan birisine kulak verip dinliyorsa, gıybet yapılmasını kabul etmez, laf götürüp
getirmeye (nemîmeye) ya da herhangi bir iftiraya razı olmazdı. Bundan dolayı
onun başkalarının şeref ve haysiyetini koruyup savunduğunu görüyoruz.
İtban b. Mâlik -radıyallahu anh-’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem- namaza kalkmak istedi.
“Mâlik b. ed-Duhşum nerede?” diye sordu. Bir adam:
147 İbn Teymiye, Mecmûu'l-Fetâvâ, XXII, 310'dan kısaltılarak.
57
Abdulmelik el-Kasim
O Allah’ı ve Rasûlünü sevmeyen münafık bir kimsedir, dedi. Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“Hayır böyle yapma! Onun Allah’ın rızasını ümit ederek lâ ilâhe illallah demiş
olduğunu görmüyor musun? Şüphesiz Allah, yüce Allah’ın rızasını arayarak
lâ ilâhe illallah diyen kimseye cehennem ateşini haram kılmıştır.”148
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- yalancı şahitlikten ve başkalarının
haklarını alıp, başkalarına vermekten çokça sakındırırdı.
Ebu Bekr -radıyallahu anh-’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:
“Size büyük günahların en büyüğünü bildireyim mi?” Biz:
Evet, ey Allah’ın Rasûlü, dedik. Şöyle buyurdu:
“Allah’a ortak koşmak, anne babaya karşı gelmek” Bu sırada yaslanmış iken
oturdu ve şöyle devam etti:
“Dikkat edin, bir de yalan şahidlikte bulunmak.” Bunu o kadar tekrarlayıp
durdu ki, keşke sussa diye içimizden geçirdik.149
Mü’minlerin annesi Âişe -radıyallahu anha-’ya olan sevgisine rağmen onun
gıybet yapmasını tepki ile karşılamış ve ona gıybetin ne kadar büyük bir tehlike
olduğunu açıklamıştır... Âişe -radıyallahu anha-’dan şöyle dediği rivâyet
edilmiştir: Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’e: Safiye’nin şöyle şöyle
olması yeter, dedim. Ravilerden birisi, onun kısa boylu olduğunu kastetmişti,
diye açıkladı. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: “Sen
öyle bir söz söyledin ki, eğer o deniz suyuna karıştırılacak olsa, onun her
tarafını bozardı.”150
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- kardeşlerinin namusunu, şeref ve
haysiyetini koruyan kimselere müjde vererek şöyle buyurmaktadır:
“Her kim gıybeti yapılan kardeşinin şeref ve haysiyetini savunarak koruyacak
olursa, o kimseyi cehennem ateşinden azad etmek Allah’ın üzerinde bir hak
olur.” 151
148 Buhârî ve Müslim.
149 Buhârî ve Müslim.
150 Ebû Davûd.
151 Ahmed.
58
Peygamberin Evinde Bir Gün
YÜCE ALLAH’I ÇOKÇA ANMAK
Bu ümmetin peygamberi olan ilk mürebbinin, ibadet ve kalbi sürekli Allah ile
birlikte bulundurmak konusunda hayret edilecek bir hali vardır. O yüce Allah’ı
zikretmeden, O’na hamdedip, şükretmeden, O’ndan mağfiret dilemeden, O’na
dönmeden tek bir vakit dahi geçirmezdi. Onun geçmiş gelecek bütün günahları
bağışlanmış olmakla birlikte o çok şükreden bir kul, şükreden bir peygamber,
hamdeden bir rasûl idi. Rabbini gereği gibi bilip tanımış, O’na hamdetmiş,
O’na dua etmiş, O’na yönelmiş, O’na dönmüştür. Zamanının değerini bilmiş,
ondan alabildiğine yararlanmaya gayret etmiş, zamanını itaat ve ibadet ile imar
etmeye çokça özen göstermiştir.
Âişe -radıyallahu anha-’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- yüce Allah’ı bütün zamanlarında zikrederdi.152
İbn Abbas -radıyallahu anh-’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Biz Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- aynı mecliste yüz defa “Rabbim bana mağfiret
buyur, tevbemi kabul et. Çünkü şüphesiz sen tevbeleri çokça kabul edensin,
çok merhametlisin.” dediğini sayıyorduk.153
Ebu Hureyre -radıyallahu anh- dedi ki: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
’i şöyle buyururken dinledim: “Allah’a yemin ederim ki, ben bir günde yetmiş
defadan daha fazla Allah’tan mağfiret diler ve O’na tevbe ederim.”154
İbn Ömer -radıyallahu anh-’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Biz Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- aynı mecliste yüz defa: “Rabbim bana mağfiret
buyur, tevbemi kabul et. Çünkü muhakkak sen çokça tevbeleri kabul edensin,
çok merhametlisin” dediğini sayardık.155
Mü’minlerin annesi Um Seleme, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellemyanında
iken en çok yaptığı duanın: “Ey kalpleri evirip çeviren (Allah’ım),
dinin üzere kalbime sebat ver.” duası olduğunu söylerdi. 156
152 Müslim.
153 Ebû Davûd.
154 Buhârî.
155 Tirmizî.
156 Tirmizî.
59
Abdulmelik el-Kasim
KOMŞU
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- komşuluğu ne kadar güzeldi! Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- gözünde komşunun pek büyük bir yeri vardı.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Cibril bana komşuyu aralıksız o kadar çok tavsiye etti ki, onu mirasçı kılacak
zannettim.”157
Ebu Zerr -radıyallahu anh-’e da şu tavsiyede bulunmuştur:
“Ey Ebu Zerr, sen sulu yemek pişirecek olursan onun suyunu çok yap ve
komşularını gözet!”158
Komşuya eziyet etmekten de sakındırmıştır. Peygamber -sallallahu aleyhi ve
sellem- buyurdu ki:
“Komşusu vereceği sıkıntılardan yana kendisini güvenlikte görmeyen bir
kimse cennete giremez.”159
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şu buyruğunun kapsamına giren
komşulara da ne mutlu:
“Allah’a ve âhiret gününe iman eden bir kimse komşusuna iyilik yapsın.”160
GÜZEL GEÇİM
Âişe -radıyallahu anha-’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem-’e bir adam hakkında olumsuz herhangi bir bilgi
ulaştığı vakit: Filan kişiye ne oluyor ki, şöyle şöyle diyor, demez. Bunun
yerine: “Bir takım kimselere ne oluyor ki, şunları şunları söylüyorlar”, derdi.”161
Enes b. Malik -radıyallahu anh-’dan rivâyete göre bir adam Rasûlullah -sallallahu
aleyhi ve sellem- huzuruna üzerinde (uspurun) sarılığın(ın) geriye bıraktığı iz
157 Buhârî ve Müslim.
158 Müslim.
159 Müslim.
160 Müslim.
161 Tirmizî.
60
Peygamberin Evinde Bir Gün
bulunduğu halde girdi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ise, kimsenin yüzüne
karşı bir şeyden hoşlanmadığını çok az belli ederdi. Adam dışarı çıkınca: “Şu adama
şu sarılığın izini üzerinden yıkamasını söyleseniz (iyi olur)” diye buyurdu.162
İbn Mesud -radıyallahu anh-’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:
“Size kimlerin ateşe girmelerinin haram olduğunu yahut da ateşin kimlere
haram olduğunu haber vereyim mi? Ateş (cehennem azabı) yakın, yumuşak,
esnek ve kendisiyle geçimin kolay olduğu herkese haramdır.”163
HAKLARI YERİNE GETİRMEK
İnsanın üzerindeki haklar pek çoktur. Allah’ın hakkı vardır, ailenin hakkı vardır,
kişinin kendisinin hakkı vardır, kullarının hakları vardır. Acaba Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- vaktini nasıl paylaştırdı ve gününden nasıl
yararlandı?
Enes -radıyallahu anh-’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Üç kişi Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem- (hanımlarının) hücrelerine gelerek onun ibadetine
dair soru sordular. Kendilerine bu husus haber verilince, onun ibadetini az
görür gibi oldular ve şöyle dediler: Biz nerde, Peygamber -sallallahu aleyhi ve
sellem- nerde? Üstelik onun geçmiş ve gelecek bütün günahları bağışlanmış
bulunuyor. Onlardan birisi: Ben her zaman gece boyu namaz kılacağım, dedi.
Diğeri: Ben her gün oruç tutacağım ve açmayacağım, dedi. Diğeri: Ben de
hanımlardan uzak kalacağım, ebediyyen evlenmeyeceğim, dedi. Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- yanlarına gelerek şöyle dedi:
“Şunları şunları söyleyen sizler miydiniz? Ben ise Allah’a yemin ederim,
aranızda Allah’tan en çok korkan, aranızda ona karşı en takvalı olan kimseyim.
Fakat ben (kimi günlerde) oruç tutarım, (kimi günlerde) oruç açarım,
(geceleyin) hem namaz kılarım, hem yatar uyurum, hanımlarla da evlenirim.
Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.”164
162 Ebû Dâvud ve Ahmed.
163 Tirmizî.
164 Buhârî ve Müslim.
61
Abdulmelik el-Kasim
KAHRAMANLIĞI VE SABRI
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- kahramanlıktan payı oldukça fazla,
hatta en üst mertebededir. Onun böyle olması Allah’ın bu dine bir yardımı ve
yüce Allah’ın kelimesini yüceltmesi içindir. O da Allah’ın kendisine ihsan
ettiği nimetleri doğru yerlerinde değerlendirmiştir. İşte Âişe -radıyallahu anhaşunları
söylüyor: “Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Allah yolunda cihad
etmesi hali dışında, hiçbir şeye eliyle vurmadı. Ne bir hizmetçi, ne de bir hanım
dövdü.”165
Onun kahramanlığının göstergelerinden birisi de Kureyş kâfirleri ve ileri
gelenleri önünde tek başına bu dine davette bulunmasıydı. Bu din üzere, Allah
ona yardım gönderinceye kadar sebat göstermesiydi. Hiçbir zaman, yanımda
kimse yok, herkes bana karşı, demedi. Aksine o yüce Allah’a güvendi, O’na
tevekkül etti, İslâma daveti açıkça yaptı. İnsanların en kahramanı, kararlılığı
ve atılganlığı bakımından en ileri mertebede olan idi... İnsanların kaçtığı
zamanlarda bile o yerinde durur, sebat gösterirdi.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Hira dağında ibadete çekilmişti.
O sırada Kureyşlilerden herhangi bir eziyet görmemiş, Kureyş ona karşı
savaşmıyordu. Kâfir toplulukların onun karşısında tek bir cephe haline
gelmeleri ancak Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- tevhidi açıkça ilan
edip, yalnızca yüce Allah’a ibadet etmek gereğini haykırınca gerçekleşti.
Kâfirler onun bu davetine hayret ettiklerini: “Acaba o bunca ilâhı tek bir ilah mı
yaptı?” (Sad, 37/5) sözleriyle dile getirmişlerdir. Çünkü onlar haklarında yüce
Allah’ın: “Biz onlara ibadet ediyor değiliz, ancak bizi Allah’a yaklaştırsınlar
diye (onları) velî ediniyoruz” (ez-Zümer, 39/3) dediklerini naklettiği gibi,
putları kendileri ile Allah arasında aracı ediniyorlardı. Yoksa onlar rab olarak
yüce Allah’ın bir ve tek olduğunu kabul ediyorlardı:
“De ki: ‘Göklerden ve yerden sizi rızıklandıran kimdir?’ Allah’tır, de. Şüphe yok
ki biz yahut siz ya bir hidâyet üzereyiz ya da apaçık bir sapıklıkta.” (Sebe, 34/24)
165 Müslim.
62
Peygamberin Evinde Bir Gün
Ölülere dua etmek, onları aracı edinmek, onlara adaklarda bulunmak, onlardan
korkmak ve onlardan bir şeyler ümid etmek türünden müslüman topraklarının
her tarafına şirkin yayılmış olduğu üzerinde düşünmelisin, müslüman
kardeşim. Öyle ki müslümanların bu şirkleri sebebiyle yüce Allah ile bağları
paramparça olmuş, ölüler, asla ölmeyen o mutlak hayat sahibinin konumuna
yükseltilmiş; fakat: “Çünkü kim Allah’a ortak koşarsa, hiç şüphesiz Allah ona
cenneti haram kılmıştır. Onun varacağı yer ise ateştir.” (el-Maide, 5/72)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- evinden kuzey tarafında karşıdaki
dağa bakıyoruz. Bu Uhud dağıdır. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellemkahramanlığının,
sebatının, o büyük vaka sırasında ona isabet eden yaraya karşı
sabır göstermesinin açıkça görüldüğü büyük vakıanın meydana geldiği yerdir.
Peygamberin o kıymetli yüzü yaralanmış, ön azı dişi kırılmış, başı da yaralanmıştı.
Sehl b. Sâd -radıyallahu anh- bize Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellemyarasını
anlatırken şunları söylemektedir: “Allah’a yemin ederim, ben
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- yarasını kim yıkıyordu, onun üzerine
kim suyu döküyordu ve ne ile tedavi edildi? Bunların hepsini biliyorum.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- kızı Fatıma (selâm ona) onun kanlarını
yıkıyordu. Ali b. Ebi Talib kalkanıyla taşıdığı suyu döküyordu. Fatıma suyun
kanı arttırmaktan başka bir işe yaramadığını görünce, bir hasırdan birkaç
parça alıp onları yaktı ve (küllerini) yapıştırdı. Bunun üzerine kan kesildi, ön
azı dişi de kırıldı, yüzü yaralandı, başı üzerinde miğfer kırıldı.”166
Abbas b. Abdu’l-Muttalib -radıyallahu anh- Huneyn savaşında Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- hakkında şunları söylemektedir: Müslümanlar
hemen geri dönüp kaçınca Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- katırını
kâfirlere doğru koşturmaya koyuldu. Ben ise onun yularını tutmuş,
hızlanmasın diye onu geri çekiyordum. O vakit de Peygamber şöyle diyordu:
“Ben Peygamberim, yok bunda yalan, ben Abdu’l-Muttalib’in (oğlunun)
oğluyum.”167
Ünlü konumları ve bilinen vakaların kahramanı olan kahraman süvari Ali
b. Ebi Talib -radıyallahu anh- da, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellemhakkında
şunları söylemektedir: “Savaş kızıştığında, taraflar birbirleriyle
166 Buhârî.
167 Müslim.
63
Abdulmelik el-Kasim
karşılaştığında, biz Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile kendimizi
korurduk. Ondan daha çok düşmana yakın hiçbir kimse olmazdı.”168
Davet hususunda Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- gösterdiği sabır
örnek gösterilecek ve izinden gidilecek bir sabırdır. Nihayet yüce Allah bu
dinin şanını yüceltip, süvarileri Arap yarımadasını, Şam (Suriye) topraklarını
ve Maverau’n-Nehr’i baştan başa geçince... İster yerleşik, ister göçebelere ait
olup girmedik hiçbir hane bırakmadı.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“Andolsun hiç kimse aynı sebepten korkutulmazken ben Allah yolunda
olduğum için korkutuldum. Hiç kimse aynı sebepten ötürü eziyet görmezken,
ben Allah uğrunda eziyete maruz kaldım. Üzerimden öyle bir otuz gün ve
gece geçti ki, benim de, Bilal’in de canlı bir kimsenin yiyebileceği -Bilal’in
koltuk altında gizleyebileceği kadar bir şey müstesna- hiçbir şey yoktu.” 169
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- önüne gelen mallara ve ganimetlere,
yüce Allah’ın ona müyesser kıldığı fetihlere rağmen o miras olarak ne bir
dinar, ne bir dirhem bıraktı. O sadece bu ilmi miras olarak bıraktı. O da
peygamberlik mirasıdır. Her kim bu mirastan bir şeyler almak istiyorsa haydi
öne geçsin ve böyle bir mirası afiyetle yesin.
Âişe -radıyallahu anha-’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- miras olarak ne bir dinar, ne bir dirhem, ne bir
koyun, ne bir deve bıraktı ve hiçbir şey de vasiyet etmedi.”170
PEYGAMBER -sallallahu aleyhi ve
sellem- DUASI
Dua pek büyük bir ibadettir. Allah’tan başkasına yapılması caiz değildir.
Dua yüce Allah’a muhtaç oluşu, bizzat bir güç ve kuvvete sahip olmaktan
uzaklaşışı açıkça ortaya koymaktır. Dua kulluğun alâmeti, beşerî zilletin
168 Beğavî, Şerhu›s-Sünne, Ayrıca bk. Müslim, III, 1401.
169 Tirmizî ve Ahmed.
170 Müslim.
64
Peygamberin Evinde Bir Gün
farkedilmesidir. Dua ile yüce Allah övülmüş olur. Cömertlik, lütuf ve keremin
O’na ait olduğu belirtilir. Bundan dolayı Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve
sellem-: “Dua ibadetin kendisidir.” diye buyurmuştur.171
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- çokça dua eder, niyaz eder, yüce
Allah’a muhtaç oluşunu ortaya koyardı. Özlü sözleri ve duayı çokça severdi.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bir duası şuydu:
“Allah’ım, işimin dayanak noktası olan dinimi benim için ıslâh eyle! Maîşetimin
kendisinde bulunduğu dünyalığımı benim için ıslâh eyle! Dönüşümün kendisine
olacağı âhiretimi benim için ıslâh eyle! Hayatta kalmayı benim için her türlü
hayrın artışına sebep kıl! Ölmeyi de benim için her türlü kötülükten yana rahat
etmeye sebep kıl!”172
Bir duası da şöyleydi:
“Ey gizliyi ve açığı bilen, gökleri ve yeri yoktan var eden, her şeyin Rabbi
ve maliki olan Allah’ım! Şehadet ederim ki, senden başka hiçbir ilâh yoktur.
Nefsimin kötülüğünden, şeytanın şerrinden ve tuzaklarından, nefsim aleyhine
bir kötülük işlemekten ya da bir müslümana kötülük ulaştırmaktan sana
sığınırım.”173
Bir diğer duası da şöyle idi:
“Allah’ım, helâlin bana yetsin, haram kıldığın şeylere bu sayede muhtaç
olmayayım. Lütf-u kereminle de beni başkasına muhtaç olmaktan koru!”174
Yüce Rabbine yaptığı bir diğer duası da şöyle idi:
“Allah’ım, bana mağfiret buyur, bana merhamet eyle ve beni en yüce arkadaşa
kavuştur.”175
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- rahatlık zamanlarında, sıkıntı
zamanlarında yüce Rabbine çokça dua ederdi. Bedir günü müslümanların
zaferi, müşriklerin de bozguna uğratılmaları için dua ettiğinde omuzlarından
ridâsı yere düşmüştü. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- kendisi için,
aile halkı için, arkadaşları için ve bütün müslümanlar için çokça dua ederdi.
171 Tirmizî.
172 Müslim.
173 Ebû Davûd.
174 Tirmizî.
175 Buhârî ve Müslim.
65
Abdulmelik el-Kasim
ZİYARETİN SON BULMASI
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- hadislerini, onun güzel yaşayışını,
cihadını ve sınavını sözkonusu etmekle kulaklar bir hoş olduktan sonra... Yüce
Peygamberin yerine getirilmesi gereken birtakım hakları vardır. Böylelikle
hayrımızı tamama erdirmiş, dosdoğru yolu izlemiş oluruz. Onun ümmeti
üzerindeki bazı hakları şunlardır:
Söz ve davranış ile ona samimi olarak iman etmek, getirdiği bütün hususlarda
onu tasdik etmek, ona itaat etmek, ona karşı gelmekten çekinmek, anlaşmazlık
konusunda onun hükmüne başvurmak, verdiği hükme razı olmak, aşırıya
gitmeden ve kusurlu da hareket etmeden gerçek konumuna oturtmak, onu
insanlardan, aile halkından, maldan, çocuklardan ve bütün insanlardan daha
çok sevmek, ona gereken saygıyı göstermek, gerektiği gibi tazim etmek,
dinine yardım etmek, sünnet-i seniyesini savunmak, müslümanlar arasında
sünnetini ihya etmek, ashab-ı kiramı sevmek, onlardan Allah’ın razı olmasını
dilemek, onları korumak, onların hayatlarını, yaşayışlarını okumak...
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’i sevmenin bir gereği olarak da ona
salât ve selâm getirmektir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey mü’minler siz de
ona salât ve selâm edin.” (el-Ahzâb, 33/56)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şu buyruğu da ona salât ve selâm
getirmeyi gerektirmektedir:
“Sizin en faziletli günlerinizden birisi de cuma günüdür. O günde Adem
yaratıldı, o günde Sûr'a üflenecek, o günde (Sûr'a bir defa daha üflemekten
dolayı) baygın düşülecek. Cuma gününde bana çokça salât ve selâm getiriniz,
çünkü sizin salât ve selâmınız bana arzedilir.” Bir adam:
“Ey Allah’ın Rasûlü, bizim salât ve selâmımız sen toprak altında çürümüşken
sana nasıl arzedilir?” Peygamber şöyle buyurdu:
“Şüphesiz Allah yere peygamberlerin cesetlerini yemeyi haram kılmıştır.”176
176 Ebû Davûd, İbn Mace; Elbânî sahih olduğunu belirtmiştir.
66
Peygamberin Evinde Bir Gün
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- ümmetinin bu yüce peygamberin
hakkını yerine getirmek hususunda cimrilik etmemesi gerekir. Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Cimri kişi, huzurunda anıldığım halde bana salât ve selam getirmeyendir.”177
Yine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Bir topluluk, bir mecliste oturur da orada Allah’ı anmazlar, peygamberlerine
salât ve selâm getirmezlerse mutlaka bu aleyhlerine vebal olur. Dilerse onları
azaplandırır, dilerse onlara mağfiret buyurur.”178
VEDÂLAŞMA
İman ile mamur olmuş, itaat üzere dimdik ayakta duran bu evden ayrılırken
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- sünneti bizim için, kurtuluşu isteyen
kimseler için bir alâmet, hidayeti bulmak isteyen kimseler için de bir yol olarak
kalmaktadır... Selef alimleri ve onların bu pek büyük sünnete tabi olmaktaki
aşırı tutkuları üzerinde durmamız gerekir... Böylece belki yüce Allah ona
güzel şekilde uymayı, hakkıyla onu izlemeyi nasip eder.
Ehl-i sünnetin imamı Ahmed b. Hanbel -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- şöyle
der: Kendisiyle amel etmediğim hiçbir hadisi yazmadım. Hatta Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem- kan aldırdığını ve Ebu Taybe’ye bir dinar verdiğini
öğrendim, bunun için ben de kan aldırdığım vakit kan alana (hacamat yapana)
bir dinar verdim.179
Abdu’r-Rahman b. Mehdi dedi ki: Ben Süfyan’ı şöyle derken dinledim:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’dan bana ulaşan her bir hadisle bir
defa dahi olsun mutlaka amel etmişimdir.
Müslim b. Yesar’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Şüphesiz ben onları
çıkarmak benim için daha kolay olduğu halde, nalınlarımla namaz kılıyorum.
Bunu yaparken tek isteğim sünnete uymaktır.180
177 Tirmizî.
178 Tirmizî.
179 Siyer, XI, 213.
180 Siyer, VII, 242; İmam Ahmed, Kitabu›z-Zühd, s. 355
67
Abdulmelik el-Kasim
Sevgili kardeşlerime bu bahsin sonlarında pek büyük bir hadisi hatırlatmak
istiyorum... Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki: “Bütün
ümmetim cennete girecek; yüz çeviren müstesnâ.” Ey Allah’ın Rasûlü, yüz
çeviren kime denir, diye sordular. Şöyle buyurdu: “Bana itaat eden cennete
girer, bana isyan eden yüz çevirmiş olur.”181
Allah’ım, yüce peygamberini sevmeyi, dosdoğru yolda ne sapanlar, ne de
saptırıcılar olarak ona muvafakat etmeyi bize nasip et! Allah’ım, gece gündüz
ardı arkasına geldikçe Muhammed’e salât ve selâm eyle! Allah’ım, hayırla
ananlar onu andığı sürece Muhammed’e salât ve selâm eyle! Allah’ım,
peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte Firdevs-i
a’lâ’da bizleri bir araya getir. Onu görmekle ve bir defa içenin daha sonra
ebediyyen susamasının sözkonusu olmadığı Havz-ı şerifinden içmeyi nasip
ederek gözlerimizi aydınlat! Allah peygamberimiz Muhammed’e, onun aile
halkına ve bütün ashabına salât ve selâm eylesin.
181 Buhârî.