ÖNSÖZ
Rasûlunü hidayet ve hak din ile gönderen Allah’a hamdolsun. Rasûllerin
önderi, alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Muhammed’e,
onun aile halkına ve bütün ashabına da salât ve selâm olsun.
Günümüzde insanların çoğunluğu ya aşırı giden ya da büsbütün ihmal eden
kimseler arasındadır. Kimisi Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- hakkında
o kadar aşırıya gitmiş ki, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’e dua edip,
ondan istekte bulunmak, onun imdada yetişmesini istemek gibi halleri ile işi
şirke kadar götürmüş, kimileri Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- aydınlık
yolunu ve sîretini izlemekten gafil kalmış, onun hidayet yolunu, hayatının
aydınlatıcı ışığı ve yolunun yol gösterici işareti olarak değerlendirmemiştir...
Bütün insanlara kolay bir üslûp ile onun sîretini ve hayatının inceliklerini daha
anlaşılır bir şekilde sunmak maksadıyla, böyle bir amacı gerçekleştirmeye
tamamen elverişli olmayan şu bir kaç sahife kaleme alındı... Bunlar Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem- sıfatlarından ve şemâilinden yapılmış birtakım
seçmeler ile bazı değerlendirmelerdir. Onun niteliklerinin ve şemâilinin
tamamını kaydetmedim. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- hayatında
dikkatten kaçtığını gördüğüm hususları zikretmekle yetindim. Her bir hasleti
ve her bir özelliği ile ilgili olarak, iki ya da üç hadis zikretmekle yetindim.
Onun hayatı ümmetin hayatıdır. Bir davanın ve bir hayat usûlünün dimdik
ayakta durmasıdır... O (salât ve selam ona) itaat ve ibadet konusunda tek başına
bir ümmettir. O üstün bir ahlâk, güzel bir davranış, kalıcı bir şereftir. Yüce
Allah’ın onu: “Ve şüphe yok ki sen çok büyük bir ahlâka sahipsin.” (el-Kalem,
68/4) diye övmüş olması yeter.
Ehl-i sünnet ve’l-cemaat, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’i Allah’ın
yerleştirdiği konumda görürler. O; Allah’ın kulu, rasûlü, dostu ve seçtiğidir.
Onlar peygamberlerini kendi öz evlâtlarından, babalarından hatta kendi öz
canlarından daha çok severler. Fakat onun hakkında aşırıya gitmezler ve onu
ilahlaştırmazlar. Bu konum ona yeterlidir.
Bizler de bu yolda gidenleriz. Ne bid’at olarak mevlidleri ortaya çıkartırız,
8
Peygamberin Evinde Bir Gün
ne de bu maksatla toplantılar yaparız. Aksine emrettiği şekilde onu severiz,
verdiği emirlerde ona itaat ederiz. Onun yasakladıklarından ve vazgeçilmesini
istediklerinden uzak kalırız.
“İlmin onun hakkında ulaştığı nokta şudur: O bir insandır.
Ve o, Allah’ın bütün yarattıklarının en hayırlısıdır.”
“O alnı beyaz ve aydınlıktır,
Üzerinde peygamberliğin nurdan mührü vardır,
Parıldar ve tanıklık eder.
Yüce ilâhımız peygamberin adını kendi isminin yanına katmıştır:
Müezzin beş vakit namazda: Eşhedu ... dediğinde
Onu tazim etmek için kendi adından ona türettiği bir isim vermiştir.
Arş’ın sahibi (Allah’ın) adı Mahmûd’dur, onun adı da: Ahmed’dir.”
Biz bu dünyada her ne kadar o sevgili peygamberi göremedikse de, aramızda
çok uzun yıllar geçmiş olsa da... Yüce Allah’a, o peygamberin haklarında
şunu söylediği kimselerden olmak için dua ediyorum:
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:
“Kardeşlerimizi görmüş olmayı çok arzu ederdim.” Ashab:
“Ey Allah’ın Rasûlü! Biz senin kardeşlerin değil miyiz?” diye sordular.
Peygamber:
“Siz benim ashabımsınız, kardeşlerimiz ise henüz gelmemişlerdir.” Ashab:
“Peki ümmetinden henüz gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksın ey Allah’ın
Rasûlü?” diye sordular. Rasûlullah:
“Bir adamın, alnı ve ayakları beyaz olan atları, siyah ve koyu renkli atlar
arasında bulunursa o adam kendi atlarını tanımaz mı, ne dersiniz?” diye sordu.
Ashab:
“Tanır ey Allah’ın Rasûlü”, deyince Peygamber şu cevabı verdi:
“Onlar abdest aldıklarından ötürü yüzleri, kolları ve bacakları nurlu
geleceklerdir ve ben Havz’a onlardan önce varmış olacağım...”1
Şanı yüce Allah’tan Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- izini araştıran,
1 Müslim.
9
Abdulmelik el-Kasim
onun yaşayışına uyan, sünnetinden kana kana içen kimselerden bizleri
kılmasını niyaz ederiz. Aynı şekilde yüce Allah’tan bizleri onunla birlikte Adn
cennetlerine koymasını, yaptığı hizmetlerden ötürü en mükemmel şekilde onu
mükâfatlandırmasını niyaz ederiz. Allah Peygamberimiz Muhammed’e, onun
aile halkına ve bütün ashabına salât ve selâm eylesin.
Abdu’l-Melik b. Muhammed b. Abdu’r-Rahman el-Kasım
ZİYARET
Geçmiş asırlara bir ziyaret yapacak ve geride kalmış bazı sahifeleri
çevireceğiz. O sahifeleri okuyacak, satırları üzerinde düşüneceğiz. Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem-’i satırların harfler ve kelimelerin dünyasında bir
ziyarette bulunacağız... Onun evine girecek, durumunu, vâkıasını görecek,
hadisini dinleyeceğiz. Nebevî evde sadece bir gün yaşayacağız. Bu bir günlük
yaşantımızdan dersler, ibretler çıkaracak, sözleri ve fiilleriyle aydınlanacağız.
İnsanların bilgileri açılmış, okumaları artmış, kitaplar, broşürler, filmler ve
belgeler aracılığıyla doğuyu, batıyı dolaşır olmuşlardır... Rasûlullah -sallallahu
aleyhi ve sellem- evine şeriate uygun bir ziyaret yapmak, bizim daha çok
hakkımızdır. Orada onun gerçek hayatını göreceğiz ve görüp öğrendiklerimizi
ciddi olarak uygulamaya geçeceğiz. Yerimizin darlığı dolayısıyla onun evinde
muayyen bazı hususlar üzerinde duracağız... Belki bu yolla nefislerimizi eğitir
ve bunları evimizde uygularız.
Müslüman kardeşim!
Bizler gözlerimizle göremediğimiz hususlarla hoşça vakit geçirelim ve sadece
bizden önce geçip gidenlerin halini görelim diye geçmiş yıllara ve asırlara
geri dönmüyoruz... Bizler Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- sîretini
okumak, sünnetine uymakla, onun izlediği yolu izlemekle Allah’a ibadet etmiş
oluyoruz. Böylelikle yüce Rabbimizin o şerefli rasûlü sevmemizi farz kılan
emrini yerine getirmiş olacağız. Onu sevmemizin en önemli alâmetlerinden
birisi de verdiği emirlerde ona itaat etmek, yasakladığı ve yaklaşılmamasını
istediği hususlardan kaçınmaktır.
10
Peygamberin Evinde Bir Gün
Yüce Allah ona itaat etmenin, emrine uymanın, onu uyulacak önder kabul
etmenin farz oluşu hakkında şöyle buyurmaktadır:
“De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin
ve günahlarınızı bağışlasın. Allah günahları çok çok bağışlayandır, çok
merhametlidir.” (Âl-i İmran, 3/31)
Bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır:
“Andolsun ki sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü ümid eden ve Allah’ı çokça
anan kimseler için Rasûlullah’da güzel bir örnek vardır.” (el-Ahzâb, 33/21)
Yüce Allah Rasûlüne itaat edip, onun izinden gitmeyi Kur’ân-ı Kerim’de
yaklaşık kırk yerde sözkonusu etmektedir.2 Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve
sellem-’e uymadan kulların mutlu olmalarına, âhirette kurtuluşa ermelerine
imkân yoktur.
“Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse onu orada ebediyyen kalmak üzere
altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte en büyük kurtuluş budur.
Kim de Allah’a ve Rasûlüne isyan eder, sınırlarını aşarsa onu da orada
ebedi kalmak üzere bir ateşe koyar. Üstelik onun için küçültücü bir azap da
vardır.” (en-Nisâ, 4/13-14)
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- kendisini sevmeyi imanın tadına
varmanın sebepleri arasında saymıştır. O şöyle buyurmaktadır:
“Üç husus kimde bulunursa o imanın tadına varır: Allah’ı ve Rasûlünü onların
dışındaki her bir şeyden daha çok sevmek...”3
Yine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Nefsim elinde olana yemin ederim ki, sizden herhangi bir kimse beni
babasından da, çocuğundan da daha çok sevmedikçe iman etmiş olmaz.”4
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- sîreti çok hoş ve tertemiz bir sîrettir.
Biz ondan öğreneceklerimizi öğreniyor ve onun hidayet yolu üzerinde
yürüyoruz.
2 İbn Teymiye, Mecmûu'l-Fetâvâ, I, 4
3 Buhârî, Müslim.
4 Müslim.
11
Abdulmelik el-Kasim
YOLCULUK
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- evinin bulunduğu yere yolculuk
yapmak, hayatının inceliklerini, davranış üslûbunu görmek insanı oldukça
şevklendirir. Hele bunu yaparken Allah’tan ecir ve mükâfat beklerse... Şüphesiz
ki bu bir öğüt, bir ibrettir. Bir sîrettir ve bir önderliktir. Tâbi oluş ve örnekliktir...
Bu yolculuk kitaplar arasında ashab-ı kiram’ın naklettiği rivâyetler arasında
gerçekleşecektir. Yoksa herhangi bir kabre yahut Rasûlullah -sallallahu aleyhi
ve sellem- evine veya başka bir yere (taabbudî ziyaret yapmak üzere) yolculuk
için yükleri vurmak caiz değildir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu
buyruğunda zikrettiği üç mescid bundan müstesnadır:
“Yükler şu üç mescid dışında bir yere gitmek için bağlanmaz: Mescid-i
Haram, benim bu mescidim ve Mescid-i Aksâ”5
Bizler de Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- emrine uymalı ve bu
üç mescid dışında herhangi bir yere (taabbudî) ziyaret için yüklerimizi
bağlamamalıyız. Yüce Allah da: “Hem peygamber size ne verdi ise onu alın,
neyi yasak etti ise de sakının.” (el-Haşr, 59/7) diye buyurmaktadır.
Bizler Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- geriye bıraktığı eserleri
araştırmıyoruz. İbn Vaddâh dedi ki: “Ömer b. el-Hattab -radıyallahu anhaltında
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’e bey’atin yapıldığı ağacın
kesilmesini emretti. Kesilmesini emretmesine sebep insanların gidip onun
altında namaz kılmalarıdır. O fitneye düşmelerinden korkmuştu.”6
İbn Teymiye -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- Hira mağarası hakkında şunları
söylemektedir: “Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, peygamberlikten
önce orada ibadete çekilirdi. İlk olarak vahiy orada onun üzerine indi, fakat ona
vahyin ilk inişinden itibaren bir daha o mağaraya çıkmadı, ona ne kendisi, ne
de ashabı yaklaşmadı. Peygamberlikten sonra Mekke’de on küsûr yıl kaldı. O
mağarayı ziyaret etmedi, oraya çıkmadı. Aynı şekilde Mekke’de onunla beraber
olan mü’minler oraya çıkmadılar. Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- hicretten
5 Buhârî, Müslim
6 Kıssa Buhârî ve Müslim›dedir.
12
Peygamberin Evinde Bir Gün
sonra Hudeybiye umresinde ve Mekke’nin fethi sırasında Mekke’ye defalarca
geldi ve yaklaşık Mekke’de yirmi gün kaldı, Ci’râne umresi sırasında da oralara
geldi fakat hiçbirisinde Hira mağarasına gitmedi, orayı ziyaret de etmedi...”7
İşte bizler Peygamber şehrine yaklaşıyoruz. İşte onun en büyük alâmetlerinden
birisini görmeye başladık. Bu, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellemhakkında:
“Bu bizim kendisini sevdiğimiz, kendisinin de bizi sevdiği bir
dağdır.”8 dediği Uhud dağıdır.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- evine girip, evinin yapısını, şeklini
henüz görmüyoruz... Küçük bir mesken ve mütevazi bir döşek görecek olursak
hayret etmeyelim. Çünkü Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- insanlar
arasında dünyaya karşı en zâhid bir kimse idi. O dünyadan mümkün olduğu
kadar az şeyler alırdı. Dünyanın süslerine, mallarına göz dikmezdi. “Aksine
onun gözbebeği, nuru namazdı.”9
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- dünya hakkında şöyle buyurmuştur:
“Dünyadan bana ne! Benim ve dünyanın misali, ancak sıcak bir günde yol
alan, bir ağacın altında günün kısa bir süresi içerisinde gölgelendikten sonra
gidip onu terkeden kimsenin durumuna benzer.”10
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- evine yöneldik. Medine yollarında
hızlı adımlarla yürüyoruz... İşte Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellemhanımlarının
hücreleri göründü. Bunlar üzerleri çamur ile sıvanmış, kuru
hurma dallarından bina edilmiş, bazıları üstüste yığılmış taşlardan yapılmış,
fakat hepsinin tavanları kuru hurma dallarıyla kapatılmış.
el-Hasen şöyle derdi: Osman b. Affan’ın halifeliği döneminde Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem- hanımlarının odalarına girerdim, onların
tavanlarına elim değiyordu.11 Gerçekten mütevazi bir ev ve küçük odalar...
Fakat bunlar iman ile, itaat ile, vahiy ile, risalet ile ma’mur kılınmış...
7 Aynı eser, XXVII, 251
8 Buhârî ve Müslim
9 Nesâî
10 Tirmizî
11 İbn Sa›d, et-Tabakatu›l-Kübrâ, I, 499, 501; Ayrıca bk. İbn Kesir, es-Siyretu›n-Nebeviyye, II, 274
13
Abdulmelik el-Kasim
RASÛLULLAH -sallallahu aleyhi ve
sellem-’iṅ NİTELİKLERİ
Peygamber evine yaklaşıyor ve içeri girmek için izin almak üzere kapısını
çalıyoruz. Bırakalım da hayal Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’i
görenlerle birlikte yol alsın... Bize onu gözlerimizle görüyormuşçasına anlatsın...
Böylece onun çok şerefli kişiliği ve tebessüm eden çehresini tanıyabilelim.
el-Berâ b. Âzib -radıyallahu anh- dedi ki: “Peygamber -sallallahu aleyhi ve selleminsanlar
arasında yüzü de en güzel, ahlâkı da en güzel kimse idi. Ne fazla uzundu,
ne de kısa boyluydu.”12
Yine o şöyle demiştir: “Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- orta boyluydu.
Omuzlarının arası genişti. Kulaklarının yumuşağına kadar ulaşan saçı vardı.
Onu kırmızı bir elbise giyinmişken gördüm. Ondan daha güzel hiçbir şey
görmedim.”13
Ebu İshak es-Sübey’î dedi ki: Bir adam Berâ b. Âzib’e sordu: Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- yüzü kılıç gibi (parlak) mı idi? O: Hayır, onun
yüzü ay gibiydi, dedi.”14
Enes -radıyallahu anh- dedi ki: “Ben Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellemelinden
daha yumuşak ne ince, ne de kalın bir ipeğe, ne de herhangi bir şeye
dokunmuş değilim. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- kokusundan daha
hoş hiçbir koku da koklamış değilim.”15
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- niteliklerinden birisi de oldukça haya
sahibi olması idi. Öyle ki Ebu Said el-Hudrî -radıyallahu anh- onun hakkında
şöyle demektedir: “Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, örtülerinin arasında
bakire kızdan daha çok haya sahibi idi. Hoşuna gitmedik bir şey gördüğü vakit,
biz bunu onun yüzünden anlardık.”16
12 Buhârî.
13 Buhârî.
14 Buhârî
15 Buhârî ve Müslim.
16 Buhârî.
14
Peygamberin Evinde Bir Gün
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- yaratılışı ve ahlâkının niteliğine
dair oldukça özlü niteliklerdir bunlar. Yüce Allah onun hem ahlâkını, hem
yaratılışını eksiksiz kılmıştı. Anam babam feda olsun ona.
RASÛLULLAH -sallallahu aleyhi ve
sellem-’iṅ KONUŞMASI
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’i ve bazı özelliklerini gördükten sonra...
Onun konuşmasını, sözlerini görelim. Konuşmasının nitelikleri nelerdir ve nasıl
konuşurdu? Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- konuşmadan önce (onu
dinlemiş olanlara) kulak verelim... Âişe -radıyallahu anha- dedi ki: “Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- sizin bu yaptığınız gibi hızlı hızlı konuşmazdı. O
açık seçik, yanında oturanın belleyip anlayacağı bir şekilde konuşurdu.”17
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- yumuşak birisi idi. Sözünün anlaşılmasını
arzu ederdi. Ümmetine aşırı düşkünlüğünden ötürü insanlar arasındaki farklılıkları
anlayış ve kavrayış mertebelerini gözönünde bulundururdu... Bu durum onun
son derece halîm (insanların verdiği sıkıntılara tahammülkâr) ve sabırlı olmasını
gerektirir.
Âişe -radıyallahu anha- dedi ki: “Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- sözü
açık seçik idi. Onu dinleyen herkes onun sözünü anlardı.”18
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- anlaşılsın diye sözünü tekrarladığını
düşünelim de ne kadar yumuşak, ne kadar geniş ve tahammülkâr olduğunu
anlamaya çalışalım...
Enes b. Malik -radıyallahu anh- dedi ki: “Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- söylediği söz iyice bellensin diye, söylediklerini üç defa tekrar ederdi.”19
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- insanlarla latife yapar, onların
korkularını teskin ederdi. Çünkü bazıları heybete ve korkuya kapılabiliyordu.
17 Ebû Dâvûd.
18 Ebû Dâvûd.
19 Buhârî.
15
Abdulmelik el-Kasim
İbn Mesud -radıyallahu anh- dedi ki: Bir adam Peygamber -sallallahu aleyhi
ve sellem- yanına geldi. Onunla konuştu, adam titremeye başladı. Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem- ona şöyle dedi:
“Yavaş ol, ben bir kral değilim. Ben kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum,
o kadar.”20
EVİN İÇİNDE
Bize izin verildi, biz de bu ümmetin Peygamberinin evinin ortasında yerimizi
aldık. Etrafa bir göz atalım ve ashab-ı kiram bize bu evin gerçek şeklini,
oradaki döşek, mefruşat, araç-gereç ve diğerlerini olduğu gibi aktarsın.
Biz biliyoruz ki odalarda, evlerde gelişigüzel bakmamak, oralara gözatmamak
gerekir. Fakat uymak ve izinden gitmek maksadıyla bu yüce evde bulunan
bazı şeyleri görelim istiyoruz. Bu, temeli alçak gönüllülük, sermayesi iman
olan bir evdir... Onun duvarlarında günümüzde çoğu kimselerin astığı canlı
sûretler bulunmamaktadır. Çünkü o yüce Nebi şöyle buyurmuştur:
“İçerisinde köpek yahut sûretler bulunan bir eve melekler girmez.”21
Daha sonra Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- günlük hayatında
kullandığı bazı şeyleri görmek üzere etrafa bir bakalım.
Sâbit’ten şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Enes b. Mâlik bize ahşaptan demir
ile bağlanmış kaba, ahşap bir kâse çıkardı. Ey Sâbit, dedi. Bu Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- kasesi idi.22
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu kâse ile su, içine atılan hurmalarla
tadı güzelleştirilmiş su, bal ve süt içerdi.23
Enes -radıyallahu anh-’dan rivâyete göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- bir şey içtiği zaman üç defa nefes alırdı.24 Yani kabın dışında (onu
ağzından çektikten sonra) teneffüs ederdi.
20 İbn Mâce.
21 Buhârî.
22 Tirmizî.
23 Tirmizî.
24 Buhârî ve Müslim.
16
Peygamberin Evinde Bir Gün
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- kaba teneffüs edilmesini ya da ona
üflenmesini yasaklamıştır.25
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- cihadında, savaş alanlarında, zorlu
çarpışma günlerinde giyindiği zırhı ise muhtemelen şu anda evde değil...
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onu bir Yahudi'nin yanında, ondan
borç olarak aldığı otuz sa’ karşılığında rehin bırakmıştı. Âişe -radıyallahu
anha-’nın dediği gibi26, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- vefat ettiğinde
zırhı o Yahudi'nin yanındaydı.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- aile halkının yanına -onların
hainliklerinden endişe edercesine- ansızın girmezdi. Fakat hanımları onun
geleceğini bildikleri vakitlerde yanlarına gider, onlara selâm verirdi.27
Şimdi tetkik edici bir göz ve uyanık bir kalp ile Rasûlullah -sallallahu aleyhi
ve sellem- şu hadisi üzerinde düşünelim:
“İslama hidâyet olunan ve geçimi yeteri kadarıyla olup, ona kanaat gösteren
kimseye ne mutlu!”28
Pek büyük şu diğer hadise de kulak verelim:
“Her kim çoluk-çocuğu arasında emniyet içerisinde, bedeni afiyette olduğu,
yanında o günün yiyeceği bulunduğu halde sabahı ederse, sanki ona dünya
her şeyi ile verilmiş gibidir.”29
AKRABALAR
Bu ümmetin Peygamberinin vefakârlığını, akrabalık bağını gözetmesini anlatacak
yeterli söz bulamayız. O bu hususta da insanların en mükemmeli ve en eksiksizi
idi... O kadar ki Kureyş kâfirleri bile peygamber olarak gönderilmeden önce onu
emin ve sâdık olmakla nitelendirmiş, onu övmüşlerdi. Hatice -radıyallahu anhaonu:
Sen akrabalık bağını gözetir ve doğru konuşursun, diye nitelendirmiştir.
25 Tirmizî.
26 Buhârî ve Müslim.
27 İbnu'l-Kayyim, Zadu'l-Meâd, II, 381
28 Tirmizî.
29 Tirmizî.
17
Abdulmelik el-Kasim
İşte o yüce Peygamber hakların en büyüğünü ve vaciplerin en üstününü yerine
getiriyor... Kendisi yedi yaşında iken vefat etmiş bulunan annesini ziyaret
ediyor.
Ebu Hureyre -radıyallahu anh- dedi ki: Peygamber -sallallahu aleyhi ve
sellem- annesinin kabrini ziyaret etti. Ağladı, etrafındakileri de ağlattı. Sonra
şöyle buyurdu:
“Rabbimden ona mağfiret dilemek için izin istedim. Bana izin vermedi. Ondan
kabrini ziyaret edeyim diye izin istedim, bana izin verdi. O bakımdan siz de
kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü o (kabirleri ziyaret) ölümü hatırlatır.”30
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- akrabaları için ne kadar hırslı
olduğuna, onlara dua etmeye, hidayet bulmalarına, onları cehennem ateşinden
kurtarmaya ne kadar istekli olduğunu... Bunun için de ne kadar zorluklara
katlandığını düşünelim.
Ebu Hureyre -radıyallahu anh-’dan dedi ki: Şu: “Yakın akrabalarını uyar.”
(eş-Şuara, 26/214) âyeti nâzil olunca, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Kureyş kabilesini çağırdı. Onlar da toplandılar. Genel ve özel olarak hepsini
sözkonusu etti ve dedi ki:
“Ey Abdi Şems oğulları, ey Ka’b b. Luey oğulları, kendinizi cehennem
ateşinden kurtarınız. Ey Murre b. Ka’b oğulları, kendinizi cehennem ateşinden
kurtarınız. Ey Abd-i Menaf oğulları kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız.
Ey Haşim oğulları, kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız. Ey Abdu’l-
Muttalib oğulları, kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız. Ey Fatıma,
kendini cehennem ateşinden kurtar. Çünkü benim Allah’a karşı size hiçbir
faydam olmaz. Şu kadar var ki, sizin benimle bir akrabalığınız vardır. Ben de
bu akrabalık bağını dünyada iken gözeteceğim.”31
İşte o sevgili Peygamber hiç usanmadan amcası Ebu Talib’i davet etti, durdu,
ardı arkasına onu dine davetini tekrarladı. Nihayet ölüm döşeğinde iken
yanına geldi: “Ebu Talib’in ölümü yaklaştığında Peygamber -sallallahu aleyhi
ve sellem- yanına girdi. Yanında Ebu Cehil ve Abdullah b. Ebi Umeyye de
vardı. Peygamber ona dedi ki:
30 Müslim.
31 Müslim.
18
Peygamberin Evinde Bir Gün
“Amcacığım, lâ ilâhe illallah de ki bu sözü ileri sürerek Allah huzurunda
senin lehine delil göstereyim.” Ebu Cehil ile Abdullah b. Ebi Umeyye: Ey
Ebu Talib dediler. Sen Abdu’l-Muttalib’in dininden yüz mü çevireceksin? Bu
ikisi onunla konuşup durdular. Nihayet onlar ile konuşurken söylediği son
söz: Abdu’l-Muttalib’in dini üzere... oldu.”
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-: “Andolsun bana yasaklanmadığı
sürece senin için mağfiret dileyeceğim” dedi. Bunun üzerine şu buyruklar
indi:
“O çılgın ateşlikler oldukları açıkça ortaya çıktıktan sonra -akrabaları dahi
olsalar- müşriklere Peygamberin de, mü’minlerin de mağfiret dilemeleri olur
şey değildir.” (et-Tevbe, 9/113).
“Muhakkak ki sen sevdiğini hidayete erdiremezsin.” (el-Kasas, 28/56) âyeti
de nazil oldu.32
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- hayatta iken onu defalarca davet
etmişti. Ölümü esnasında son anlarında da onu davet etti. Arkasından ona
iyilik ve rahmetinden ötürü belirtilen âyet ininceye kadar ona mağfiret diledi.
Âyet nâzil olunca Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- emri dinleyip itaat
etti ve müşrik akrabalarına dua etmeyi terketti.
Bunlar ümmete karşı olan rahmet tablolarından pek büyük tablolardır. Ayrıca
bu dini esas alarak başkalarını dost edinmeye ve yine bu din esasına göre
kâfir ve müşriklerden uzaklığı ortaya koymaya dair bir tablodur. İsterse
kendilerinden uzaklaşılanlar akraba olsunlar.
“ Bir ümitsizlik ve fetret döneminden sonra bize bir peygamber geldi.
Yeryüzünde putlara ibadet ediliyordu.
O etrafı aydınlatan bir kandil oldu, yol gösterdi.
Parıldayan Hind kılıcı gibi parıldadı.
Ve bir ateşten korkuttu, bir cenneti müjdeledi
Ve bize İslâmı öğretti. Allah’a hamdederiz.”
32 Ahmed, Buhârî ve Müslim.
19
Abdulmelik el-Kasim
EVİNDE PEYGAMBER
İnsanın güzel ahlâkını, mükemmel edebini, hoş geçimini ve temiz ruhunu
açıkça ortaya koyan gerçek ölçüsü evidir. Çünkü odasında, duvarların arkasında
hiçbir insan onu görmez. Kölesi, hizmetçisi ya da hanımı ile birlikte iken
karakterine göre, yapmacıklık sözkonusu olmadan, güzel görünme arzusuna
kapılmadan alabildiğine alçak gönüllülük ile hareket eder... Bununla birlikte
o bu evin efendisi, emir edicisi, yasak koyucusudur... Elinin altındakilerin
hepsi güçsüz kimselerdir... Şimdi bu ümmetin rasûlü, önderi ve öğretmeninin
durumunu dikkatle inceleyelim. Kendisi bu pek büyük mevkide, pek üstün
böyle bir mertebede bulunmakla birlikte evinde nasıldı?
Âişe -radıyallahu anha-’ya soruldu: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellemevinde
ne yapardı? Şöyle dedi: “O insanlardan bir insan idi. Elbisesini diker,
koyununu kendi eliyle sağar, kendi işini kendi görürdü.”33
O yüce Peygamber alçak gönüllülüğün, büyüklenmemenin, başkalarına yük
olmamanın örneği idi. O insanlarla ilişkileri çok güzel, yardımlaşması pek
üstündü. Bu dinin nurunun parıldadığı o mübarek evde karnını doyuracak bir
şey bulamayan Âdemoğullarının en seçkini bütün bunları mı yapardı?
En-Numan b. Beşîr -radıyallahu anh-, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-
-eksiksiz salât ve en temiz selâmlar ona olsun- durumunu sözkonusu ederken
şunları söylemektedir: “Andolsun ben peygamberinizi adi hurmadan bile
karnını doyuracak kadarını bulamazken gördüm.” 34
Âişe -radıyallahu anha- dedi ki: “Biz, Muhammed’in hanımları bazen bir
ay geçer (yemek pişirmek için) bir ateş yakmazdık. Bütün yiyeceğimiz,
içeceğimiz hurma ve sudan ibaretti.”35
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’i Allah’a ibadetten ve itaatten alıkoyacak,
uğraştıracak bir şey yoktu: O müezzinin “hayyeale’s-salâh, hayyeale’l-felâh”
nidâsını duydu mu, hemen o çağrıya koşar ve dünyayı arkasında bırakır, giderdi.
33 Ahmed ve Tirmizî.
34 Müslim.
35 Buhârî.
20
Peygamberin Evinde Bir Gün
El-Esved b. Yezid’den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Âişe -radıyallahu anha-’ya
sordum: Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- evde ne yapardı? Şöyle
dedi: “O aile halkının işlerini yapardı. Ezanı duydu mu çıkar giderdi.” 36
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- farz namazı evinde kıldığı kesinlikle
rivâyet edilmiş değildir. Bundan tek istisnâ vefatı ile sonuçlanan hastalığı
ağırlaştığında ve ateşi yükselip, dışarı çıkması zorlaştığı zamanda olmuştu.
O ümmetine oldukça merhametli ve şefkatli olmakla birlikte cemaatle beraber
namaz kılmayı terkedenler hakkında ağır ifadeler kullanarak şöyle buyurmuştu:
“İçimden şunu geçirdim: Emir vereyim namaz için kamet getirilsin, sonra bir
adama cemaate namaz kıldırmasını emredeyim. Sonra beraberlerinde odun
demetleri bulunan birtakım kimselerle gideyim de cemaatle namaza gelmeyen
bir topluluk evleri içinde bulunuyorlarken evlerini yakayım.”37
Bunun tek sebebi, namazın cemaatle kılınmasının önemi ve büyüklüğüdür.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“Kim ezanı duyar da o çağrıya uyarak cemaate gelmezse -bir mazeretinin
olması hali dışında- onun namazı olmaz.”38 Mazeret ise korku ya da hastalıktır.
Bugün hanımlarının yanında namaz kılıp, mescidleri terkedenler nerede?
Hastalık ya da korku mazereti nerede?
ÖRNEK KİŞİLİĞİ VE
YÖNLENDİRMELERİ
İnsanın hareketleri, yaptıkları ve terkettikleri onun aklının göstergesi, kalbinin
marifetinin anahtarıdır: Ebu Bekir es-Sıddîk -radıyallahu anh-’in kızı,
mü’minlerin annesi Âişe -radıyallahu anha- Peygamber -sallallahu aleyhi ve
sellem- ahlâkını en iyi bilen, onun halini en incelikli anlatan kişidir. Çünkü
uyurken, uyanıkken, sağlıklı ya da hasta iken, hoşnut ya da kızgın iken ona
pek yakındı... Mü’minlerin annesi Âişe -radıyallahu anha- diyor ki: “Rasûlulah
36 Müslim.
37 Buhârî ve Müslim.
38 İbn Mace, İbn Hibban.
21
Abdulmelik el-Kasim
-sallallahu aleyhi ve sellem- ne çirkin söz söyler, ne çirkin iş yapar, ne de bu
konuda herhangi bir gayret gösterirdi. Çarşı-pazarlarda yüksek sesle bağırıp
çağırmaz, kötülüğe kötülükle karşılık vermez, aksine affedip bağışlardı.”39
İşte ilâhî bir rahmet ve pek büyük bir nimet olan bu ümmetin peygamberinin
ahlâkı bu idi. Torunu el-Huseyn -radıyallahu anh- bizlere şu sözleriyle
onun örnek ahlâkını kısmen de olsa şöyle anlatmaktadır: Ben babama
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- oturup, kalktığı kimselere karşı nasıl
davrandığına dair soru sordum. Şu cevabı verdi: “Peygamber -sallallahu
aleyhi ve sellem- daima güler yüzlü idi. Yumuşak huylu ve başkalarına karşı
sert davranmayan birisi idi. Kaba, haşin, bağırıp çağıran bir kişi olmadığı
gibi; ne ayıplar, ne cimrilik ederdi. Hoşuna gitmeyen şeyi görmezlikten gelir,
ondan bir şeyler ümid eden kimseyi ümidsizliğe düşürmez, beklentisini boşa
çıkarmazdı. Kendi nefsi ile ilgili olarak şu üç şeyi terketmişti: Riyakârlık,
çoğa talip olmak ve kendisini ilgilendirmeyen şeyler. İnsanlar hakkında da şu
üç hususu terketmişti: Kimseyi yermez, kimseyi ayıplamaz, onun kusurunu
araştırmazdı. Sevap elde etmeyi ümit etmediği hiçbir hususta konuşmazdı.
O konuştuğu zaman onunla birlikte oturanlar sanki başlarının üzerinde kuş
varmış gibi hareketsiz durur, başlarını önlerine eğerlerdi. O sustu mu onlar
konuşurlardı. Onun yanında biri diğerinin sözünü kesmezdi. Yanında konuşanı
sözlerini bitirinceye kadar dinlerlerdi. Onun yanında konuşanlar arasında ilk
konuşmaya başlayanı dinlerdi. Güldükleri şeylere o da güler, hayret edip
şaşırdıkları şeylere o da hayret ederdi. Yabancı kimsenin konuşmasındaki ve
soru sormasındaki kabalığına tahammül ederdi. Hatta onun ashabı onların
gelmelerini (Peygambere bilmedikleri hususlara dair soru sormalarını)
isterlerdi. O: “Bir ihtiyaç sahibinin bir şeyi istediğini görecek olursanız, siz
de ona yardımcı olunuz.” derdi. Kendisine bir iyilik yaptığı için, ona mükâfat
ve karşılık vermek maksadıyla kendisini öven kimse dışındakilerin övgülerini
kabul etmezdi. Kimsenin sözünü haddi aşmadıkça kesmezdi. Eğer haddi aşarsa
sözünü kesmesini söyleyerek, ya da kalkıp giderek konuşmasını keserdi.”40
Bu ümmetin peygamberinin ardı arkasına sıralanan bu güzel hasletleri ve
39 Ahmed.
40 Tirmizî.
22
Peygamberin Evinde Bir Gün
karakteri üzerinde iyice düşünelim... Bunların bir ucundan (onlara sahip
olmak gayesiyle) tutunalım ve bundan pay sahibi olmak için kendimizle
gereken mücadeleyi verelim. Çünkü bütün hayırlar bundadır.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- örnekliklerinden birisi de meclisinde
oturanlara dinlerini öğretmesi idi... Onun şu buyruğu da işte bu kabildendir:
“Her kim Allah’ın dışında ona bir eş koşarak ölürse, cehenneme girer.”41
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şu buyruğu da öyledir:
“Müslüman, müslümanların dilinden ve elinden zarar görmediği kimse,
muhacir de Allah’ın yasakladıklarından uzak duran kimsedir.”42
Yine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu kabilden olmak üzere şöyle
buyurmaktadır:
“Karanlıklarda mescidlere yürüyenlere kıyamet gününde eksiksiz nura sahip
olacakları müjdesini veririz.”43
Bir başka hadisinde şöyle buyurmaktadır:
“Müşriklerle mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad ediniz.”44
Yine Peygamber efendimizden şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:
“Kul bazen iyice düşünmeden bir söz söyler de o söylediği söz sebebiyle doğu
ile batı arasındaki uzaklıktan daha fazla bir mesafe (boyunca) cehennemde
aşağıya düşer.”45
Bir başka hadisinde şöyle buyurmaktadır:
“Ben lanet okuyan birisi olarak gönderilmedim, ben rahmet olarak
gönderildim.”46
Ömer -radıyallahu anh-’dan rivâyete göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellemşöyle
buyurmuştur:
“Hristiyanların Meryemoğlu'nu tazim ettikleri gibi siz de beni tazim
etmeyiniz.”47
41 Buhârî.
42 Buhârî ve Müslim.
43 Tirmizî ve Ebû Davûd.
44 Ebû Davûd.
45 Buhârî ve Müslim.
46 Müslim.
47 Buhârî ve Müslim.
23
Abdulmelik el-Kasim
Buradaki “tazim (ittırâ)” övgüde haddi aşmak demektir.
Cundub b. Abdullah’tan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ben Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem-’i vefatından beş gün önce şöyle buyururken
dinledim:
“Benim, aranızdan bir halilimin (can dostumun) bulunmasından uzak olduğumu
Allah’a bildiriyorum. Çünkü şüphesiz Allah beni halîl edinmiş bulunmaktadır.
Tıpkı İbrahim’i halîl edindiği gibi. Ve eğer ben ümmetim arasından birisini
halîl edinecek olsaydım, Ebu Bekir’i halîl edinecektim. Dikkat ediniz, sizden
öncekiler peygamberlerinin kabirlerini mescid ediniyorlardı. Dikkat ediniz,
kabirleri mescid edinmeyiniz. Ben size bu işi yasaklıyorum.”48
Buna göre içinde kabir ya da kabirler bulunan mescidlerde namaz kılmak
şirke götüren bir yoldur ve asla caiz değildir.
PEYGAMBER EFENDİMİZİN KIZ
ÇOCUKLARI
Cahiliye döneminde kız çocuğunun doğması anne-baba hayatında kapkara
bir gün olarak kabul ediliyordu. Hatta ailenin ve kabilenin hayatında bile bu
böyle idi. Toplum bu hali kız çocuklarını -utanç ya da rezillik korkusuyladiri
diri gömmek noktasına kadar götürmüştü. Kız çocuklarının diri diri
gömülmesi, merhametin hiçbir şekilde yerinin bulunmadığı, sevginin
sözkonusu olmadığı, oldukça katı ve vahşi bir şekilde gerçekleşiyordu. Kız
çocuğu diri diri gömülüyordu. Onlar bu günahı işlemekte çeşitli tekniklere
de sahip idiler. Kimisinin kız çocuğu oldu mu onu altı yaşına basıncaya kadar
bırakır, sonra annesine şöyle derdi: Sen bunu kokulandır ve süsle! Çünkü onu
hısımlarına götüreceğim. Bu sırada ise çölde bir çukur kazmış oluyordu. Bu
çukura gelince, ona şuraya bir bak, der. Sonra da onu şiddetlice iter, arkasından
oldukça vahşi ve katı bir surette üzerine toprağı yığardı.
İşte bu cahilî toplum ortamında Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- anne
olarak, eş olarak, kız çocuğu, kızkardeş ve hala ve teyze olarak kadına bu kadar
büyük ve şerefli bir yer veren bu dini getirdi. Kız çocukları Rasûlullah -sallallahu
48 Müslim.
24
Peygamberin Evinde Bir Gün
aleyhi ve sellem- sevgisine mazhar olmuşlardı. Kızı Fatıma yanına girdiği
vakit onun için ayağa kalkar, elini tutar, onu öper, oturduğu yere oturturdu.
Peygamberin kendisi Fatıma’nın yanına girdiğinde, o da onun önünde kalkar,
elini tutar, onu öper ve oturduğu yere Peygamber efendimizi oturturdu.49
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- kızlarını çokça sevmesine, onlara
oldukça ikramlarda bulunmasına rağmen kızları Ummu Gulsum'un ve
Rukayye’nin kocaları tarafından boşanmalarına sabırla ve Allah’tan ecrini
bekleyerek tahammül edip katlanmıştı. Kızları Ebu Leheb’in oğulları Utbe
ve Uteybe’nin zevceleri idiler. Allah, Ebu Leheb hakkında: “Ebu Leheb’in iki
eli kurusun” sûresini indirince, onlar da hanımlarını boşamışlardı. Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem- ise daveti terketmeyi ya da geri adım atmayı kabul
etmedi. Kureyş, Peygamber efendimize tehdidini Rasûlullah -sallallahu aleyhi
ve sellem- kızlarının boşanmasını sağlayacak kadar ileri götürdü. Fakat o bu
dine davetten hiçbir şekilde yılmayarak, sebatla ve sabırla davetini sürdürdü.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- kızını güleryüzle ve hoş bir şekilde
karşılamasının tablolarından birisini Âişe -radıyallahu anha- şu sözleriyle
bize anlatmaktadır: Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- hanımları onun
huzurunda bulunuyordu. Bu sırada Fâtıma -radıyallahu anha- yürüyerek geldi.
Yürüyüşü tıpkı Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- yürüyüşü gibi idi. Onu
görünce, onu iltifatla karşılayarak: “Benim kızıma merhaba” dedi, sonra onu
sağına ya da sol tarafına oturttu...”50
Peygamber efendimizin kızlarına iltifatının ve sevgisinin göstergelerinden
bir tanesi de onları ziyaret etmesi, hallerini yakından öğrenmek istemesi,
problemlerini çözmeye çalışmasıydı... Fâtıma -radıyallahu anha-, Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem-’e gelerek el değirmeni kullanmanın ellerine verdiği
rahatsızlığı şikayet etti ve ondan bir hizmetçi istedi. Peygamber efendimizi
bulamayınca, bunu Âişe -radıyallahu anha-’ya söyledi. Rasûlullah -sallallahu
aleyhi ve sellem- gelince, Âişe ona durumu haber verdi. Ali -radıyallahu anhdedi
ki: Uyumak üzere yattığımız sırada yanımıza geldi. Biz kalkmak istedikse
de o: Yerinizde kalınız, diye buyurdu. Sonra gelip aramızda oturdu, o kadar ki
göğsümde ayaklarının serinliğini hissettim. Şöyle dedi:
“Sizlere sizin için bir hizmetçiden daha hayırlı olacak bir şeyi göstereyim
49 Ebû Davûd, Tirmizî ve Nesâî.
50 Müslim.