8. Nesâî’de, el-Albanî’nin sahih dediği, Ebu Mes’ûd’un rivayet ettiği şu
hadis vardır:
“Şöyle deyin: Allah’ım! Muhammed'e ve onun ailesine, İbrahim’in
ailesine salât ettiğin gibi salât et. İbrahîm’in ailesini mübarek kıldığın
gibi, Muhammed’i ve ailesini iki cihanda mübarek kıl. Sen Hamîd ve
Mecîd’sin”. Selâm bildiğiniz gibidir.
9. Talha b. Abdillah şunu anlattı: Biz; “Allah’ın Rasûlü! Sana salât nasıl
getirilir?” dedik. O da şu cevabı verdi: “Şöyle deyin. Allah’ım! İbrahim
ve ailesine salât ettiğin gibi, Muhammed ve ailesine salât et. Sen hamîd
ve mecîdsin. İbrahim’i ve ailesini mübarek kıldığın gibi, Muhammed'i ve
ailesini mübarek kıl”87
10. Yine Nesâî’de, el-Albânî’nin sahih dediği, Ebû Saîd el-Hudrî’nin rivayet
ettiği şu hadis vardır:
“Şöyle deyin: Allah’ım! İbrahim’e salât ettiğin gibi, kulun ve elçin
Muhammed’e salât et. İbrahim’i mübarek kıldığın gibi, Muhammed’i ve
ailesini mübarek kıl”.
11. İbn Kesîr, tefsirinde şöyle demiştir: Ebû Hatîm, Ka’b b. Ucre’den şunu
rivayet etti:
“Allah ve melekleri, Peygamber’e salât etmektedir. Ey inananlar! Siz
de ona salât edin; içtenlikle selâm edin” (Ahzâb, 33/56) mealindeki âyet
inince: Allah’ın Rasûlü! Sana nasıl selâm verileceğini öğrendik. Sana
salât nasıldır? dedik. Cevabı şu oldu: “Şöyle deyin: Allah’ım! İbrahim’e
ve ailesine salât ettiğin gibi, Muhammed’e ve ailesine salât et. Sen Hamîd
ve Mecîd'sin. İbrahim’i ve ailesini mübarek kıldığın gibi Muhammed ve
ailesini mübarek kıl. Sen Hamîd ve Mecîd'sin.”88
Âlimler kitaplarında, Peygamber’e salâtın pek çok şeklini zikretmişlerdir.
Biz bu kadarıyla yetindik.
87 Nesâî. Hadis sahihtir.
88 Hadis sahihtir.
50
PEYGAMBERİMİZİN Sallallahu aleyhi vesellem ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKI
PEYGAMBERİMİZ sallallahu aleyhi ve sellem İLE
İLGİLİ, SAKINILMASI GEREKEN ŞEYLER
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Adına Yalan
Söylemenin Günahı
Yalancılık, kötülenen ve nefret edilen bir şeydir. Allah ve Rasûlü ondan nefret
etmektedir. Hiçbir mümin ondan hoşlanmaz. Yüce Allah şöyle buyurdu.
“Sonra gönülden lânetle dua edelim de, Allah’ın lânetini yalancıların üstüne
atalım” (Âl-imrân, 3/61).
Yalan, sahibini sapıklığa götürür. Sapıklık da, yalancıyı cehenneme götüren
sebeplerdendir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yalan, sapıklığa götürür. Sapıklık ise cehenneme götürür. Kişi, yalan söyleye
söyleye sonunda Allah katında yalancı olarak yazılır.”89
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yalandan sakındırmak için şöyle demiştir:
“Başkalarını güldürmek için yalan söyleyen kimseye yazıklar olsun, yazıklar
olsun, yazıklar olsun!”
İnsanları güldürmek için şakayla yalan söyleyen kimseyi, Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem haram işlemiş kabul ediyor ve ona yazıklar olsun diyor.
İnsanların aleyhinde ve lehinde yalan söylemenin sonu böyle olursa, kasten
Peygamber adına yalan söyleyenin hali nasıl olur acaba? Onun kalacağı yerin
cehennemin dibi olduğunda şüphe yoktur. Çünkü Peygamberimiz sallallahu
aleyhi ve sellem adına yalan söylemek insanlardan birinin adına yalan söylemek
gibi değildir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kendi arzu ve heveslerine
göre konuşmaz. Ancak Rabbi ona Cebrail vasıtasıyla vahiy göndererek öğretir
veya kalbine ilka eder. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in söylediği
söz ve hadisler, Allah’ın kendisine vahyettikleridir. Bu konuda onun adına
89 Muttefekun aleyh.
51
yalan söylemek cehenneme girmeyi gerektirir. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem bunu ümmetine şöyle açıkladı:
“Kim benim adıma bilerek yalan söylerse, cehennemdeki yerine hazırlansın”90
“Benim adıma yalan söylemeyin. Benim adıma yalan söylemek (bunu yapanı)
cehenneme sokar”91
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem adına yalan söyleyen herkes, bu ağır tehditle
karış karşıyadır. Bununla ilgisi olan, razı olan veya rivayet eden de böyledir.
Ebû Katâde’nin radıyallahu anh rivayet ettiği hasen hadiste Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Benden çok hadis rivayet etmekten kaçının. Her kim benim ağzımdan bir şey
söylemek isterse hak veya doğru söylesin. Kim benim söylemediğim bir sözü
kasten uydurup bana isnat ederse cehennemdeki yerine yerleşsin”92
Bundan dolayı Enes b. Mâlik, Rasûlullah’tan sallallahu aleyhi ve sellem bir
hadis rivayet ettikten sonra, söylediğinin mana ile aktarılmış olduğuna dikkat
çekmek için “Ev kema kâle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem = Veya
Rasûlullah'ın dediği gibi” derdi. Çünkü lafız (metin) başka bir lâfız olabilirdi.
Bu, aynı zamanda, Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem söylediğine ilâve
etme veya ondan eksiltme yapılmasından korkulduğu içindi.
Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem hadisi konusunda gösterilen bu
dikkatten dolayı onları tebrik etmek gerekir.
Selefin Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem hadisleri konusunda
gösterdikleri duyarlılık hakkında şöyle bir rivayet vardır: Abdurrahman b. Ebî
Leylâ şöye anlattı: Zeyd b. Erkam’a şöyle dedik: Biz Rasûlullah’tan hadis
rivayet etik. O da şöyle dedi: Biz artık yaşlandık ve unuttuk. Rasûlullah’tan
sallallahu aleyhi ve sellem hadis rivayet etmek çok ciddi bir şeydir”.
Eş-Şa’bî şöyle anlattı: İbn Ömer’le bir yıl birlikte oturdum. Rasûlullah’tan sallallahu
aleyhi ve sellem bir şey rivayet ettiğini duymadım. Bu, ondan naklederken ilâvede
bulunmaktan ve eksiltmekten korktuğu içindi. Bu insanların yanındaki mûtad
90 İbn Mâce. Hadis sahihtir.
91 İbn Mâce. Hadis sahihtir.
92 İbn Mâce.
52
PEYGAMBERİMİZİN Sallallahu aleyhi vesellem ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKI
toplantılarda da böyleydi. İlim meclislerinde, âlimlerin öğrettiği hadislerin onun
namına tebliğ edilip duyurulması gerekir. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem böyle yapılmasını emretti:
“Bir ayet bile olsa, onu benden başkalarına ulaştırın.”93
“Âlimler, peygamberlerin mirasçılarıdır. Peygamberler miras olarak ne altın,
ne de gümüş bırakırlar. Kim, peygamberlerin mirası olan ilmi elde ederse, tam
bir nasip almış olur”.
Buhârî’nin Sahîh’inde geçen bir hadiste Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Benim adıma yalan söylemeyin. Benim adıma yalan söyleyen kimse mutlaka
cehenneme girecektir.”
Muslim’de de şöyle denilmektedir:
“Benim adıma yalan söyleyen cehenneme girer”. Burada yalan, bir şeyi, ister
kasıtla, ister hata ile olduğunun zıddına haber vermektir. Hata yapan, ittifakla
günahkâr değildir. Fakat Peygamber’den sallallahu aleyhi ve sellem çok hadis
rivayet etmek, farkına varmadan, rivayet eden kimseyi hataya düşürebilir. Hata
sebebiyle günahkâr olmasa bile, çok hadis rivayet etmesi sebebiyle günahkâr
olabilir. Zira çok hadis rivayet etmekte hata ihtimali vardır. Güvenilir ravî hata
yaparak hadis rivayet ettiğinde, yanlış olduğu bilinmeden hadis ondan alınır.
Naklinden emin olduğu için, devamlı onunla amel edilir ve Peygamber’in
sallallahu aleyhi ve sellem söylemediği şeyle amel edilmesine sebep olur. Çok
hata yapmaktan korkan kimse, kasıtlı olarak çok yaptığında, onun günaha
girmeyeceğinden emin olunmaz. Bundan dolayı, ez-Zubeyr’e: Falanca ve falanca
gibi, Rasûlullah’tan hadis rivayet ettiğini duymuyorum? diye sorulduğunda,
o şeyle cevap vermişti: Ben ondan ayrılmadım, ama şöyle dediğini duydum:
“Benim adıma yalan söyleyen, cehennemdeki yerine hazırlansın”94
Ebû İsâ et-Tirmizî şöyle dedi: Abdullah b. Abdirrahmân’a (Ebu Muhammed
ed-Dârimî) Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem: “Yalan olduğunu bilerek,
benim adıma bir hadis rivayet eden kimse, yalancılardan birisidir” hadisini
sordum ve ona şöyle dedim: İsnadının yanlış olduğunu bilerek, bir hadisi rivayet
93 Buhârî.
94 Buhârî.
53
eden kimse, kendisinin, Peygamberin bu hadisinin hükmüne girmesinden
korkar mı? Yahut insanlar bir mürsel hadis rivayet ettiğinde ve onlardan birisi
onu isnat ettiğinde yahut isnadını kaybettiği zaman bu hadisin hükmüne girmiş
olur mu? O da şöyle cevap verdi: Hayır. Bunların anlamı şu hadistir: “Kişi, aslı
olup olmadığını bilmeden bir hadis rivayet ettiğinde onu uydurmuş demektir”.
Asıl ben onun, bu hadisin hükmüne girmesinden korkarım.
Peygamberimize Sövmek Veya Onunla Alay Etmek
Müslüman, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e sövmenin apaçık bir
küfür olduğundan şüphe etmez. Her müslüman ona karşı yapılan bu küstahlığa
dayanamayıp üzülür ve ağlar.
Ona sövülmesi veya onunla alay edilmesi, lâneti, ayıplanmayı, ebediyyen
cehennemde kalmayı, Allah’ın gazabını İslam ve iman dairesinden çıkmayı
gerektiren, kuşkusuz ve açık bir küfürdür.
Nasıl olmasın? Allah’ın kitabı bunu şöyle açıklamaktadır:
“De ki: Allah ile, O’nun âyetleriyle ve O’nun Elçisi ile mi alay ediyorsunuz?
Hiç özür dilemeyin, siz inandıktan sonra küfrettiniz.” (Tevbe, 9/65-66).
Bu âyet, Tebuk savaşındaki bazı münafıklar hakkında indi. Onlar Peygamberimiz
sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı hakkında şöyle diyorlardı: “Biz, bunlar
gibi karınları büyük, dilleri çok yalan söyleyen ve savaşta da çok korkak olan
kimseler görmedik”. Bu, alay etmek ve o savaşta müminlerin hızını kesmek
içindi. Yüce Allah, Peygamber’le, getirdikleriyle alay edenlerin ve ona sövenlerin
kâfirliklerine hükmeden aralarında, Kıyamete kadar okunacak bir Kur’ân âyeti
indirdi. Nesâî’nin Sunen’inde, el-Albânî’nin de sahih dediği şöyle bir hadis
vardır: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine söven ve hakaret eden
bir kadının öldürülmesini söylemiştir. Bu sadece onun davranışının, Alah’a,
Peygamberi’ne sallallahu aleyhi ve sellem ve bütün müminlere göre ağır bir şey
olduğu içindi. Allah’ın kemal (mükemmellik) sıfatı vardır. O’nun kitabı kendi
sözlerinden meydana gelmiştir. O da Allah’ın kemal sıfatlarındandır. Onun
54
PEYGAMBERİMİZİN Sallallahu aleyhi vesellem ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKI
Rasûlü yaratılmışların en mükemmeli, efendisi, peygamberlerin sonuncusu ve
âlemlerin Rabbinin dostudur. Kelâmını (Kur’ân’ı) ulaştırmak için Allah onu
seçti. Bu da onun yüce Rabbi katındaki mevki ve derecesi sebebiyledir.
Allah, kitabı, elçisi veya dinindeki bir şeyle alay eden kimsenin kâfir ve
münafık olduğu açıktır. O, âlemlerin Rabbinin düşmanıdır ve onun güvenilir
elçisini inkâr etmiş demektir.
Nakledildiğine göre, birçok ilim adamı, Rasûlullah’a sövme veya onu
ayıplamadan dolayı kişinin kâfir olacağında ve öldürülmesi gerektiğinde
ittifak etmişlerdir.
İmam Ebû Bekr el-Munzir şöyle demiştir: “Âlimlerin çoğu, Peygamber’e sallallahu
aleyhi ve sellem sövmenin haddi katldir (öldürülerek cezalandırılmasıdır).
demişlerdir. Malik, el-Leys, Ahmed, İshak ve Şafiî bu görüştedir.”
Şüphe yok ki Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e sövmek, onunla
alay etmek, onu ayıplamak veya küçümsemek küfürdür, bunu yapanın kanı
ve malı helâldir.
Kadı Iyâd şöyle demiştir: “Ümmet, müslümanlardan onu ayıplayanın ve onu
sövenin öldürülmesinde ittifak etmiştir”.
Mâlikiler'in imamlarından Muhammed b. Sahnun da şunları söyledi: “Âlimler
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e söven ve onu ayıplayan kâfir olur,
bunları yapana Allah azap edecektir demişlerdir. İmamlar onun öldürülmesine
hükmetmişlerdir. Ayrıca onun kâfir olduğundan ve ona azap edileceğinden
şüphe eden de kâfir olur, demişlerdir.
Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye de şöyle demiştir: “Peygamberimiz sallallahu
aleyhi ve sellem’e söven, müslüman da olsa, kâfir olur ve itirazsız öldürülür.
Bu, dört imam ve başkalarının görüşüdür”.
Bazı ilim adamları, böyle bir kimsenin tövbe etmesi istenmez, utanç verici ve
güldürücü bir şekilde resminin yapılması gibi, hakaret ister sözle ister fiille
olsun, o kimse öldürülür” demişlerdir.
Hür müslümanın Peygamber’ini sallallahu aleyhi ve sellem koruması gerekir. Böyle
bir durumda eli kolu bağlı olarak duramaz. Bu konudaki emir ciddi ve önemlidir.
55
Peygamber’in Doğumunun Kutlanması
Günümüzde yabancılara özenti duyularak Peygamberimiz sallallahu aleyhi
ve sellem’in doğumu kutlanmaya başlanmıştır. Cahil müslümanlar veya sapık
bazı kişiler, Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in doğumu
sebebiyle her yıl Rebiulevvel ayında kutlama törenleri düzenliyorlar. Bazıları bu
törenleri camilerde, bazıları da evlerde ve bunun için hazırlanmış özel yerlerde
düzenliyorlar. Bu törene halktan birçok insan geliyor ve bunu Hristiyanların
İsa için uydurdukları törene benzeterek yapıyorlar. Şüphe yok ki yüce Allah,
Peygamber’i Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i, hidayet ve hak dinle yani
faydalı ilim ve salih amelle gönderdi. Ona ve ümmetine dini; yine onlara nimeti
tamamlamadan ruhunu almadı. Nitekim yüce Allah bunu şu ayette bildirmiştir:
“Bu gün sizin için dininizi olgunlaştırdım, size nimetimi tamamladım ve size
din olarak İslâm’ı beğendim” (Mâide, 5/3).
Yüce Allah bu ayette, dinin olgunlaştığını ve nimetin tamamlandığını açıkladı.
Birisi, bunun meşru olduğunu, insanların ona önem vermeleri ve onunla
amel etmeleri gerektiğini iddia ederse, onun bu sözü şu anlama gelir: Din
tamamlanmış değildir ve ilaveye ihtiyacı vardır. Kuşkusuz bu, aslı olmayan
bir şey, hatta yüce Allah’a karşı en büyük iftiradır ve bu âyete karşı çıkmaktır.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in doğum gününü kutlamak
meşru olsaydı, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bunu ümmetine kendisi
açıklardı. Çünkü ümmetine en iyi öğüt verici insan odur. Ondan sonra, hakkında
sustuğu şeyleri insanlara açıklayacak başka bir peygamber yoktur. Çünkü o
peygamberlerin sonuncusudur. O, sevilmesi, dinine uyulması kendisine salât
ve selâm getirilmesi, kitap ve sünnette açıklanan diğer hakları gibi, kendisi
için gerekli hakkı açıkladı. Ümmetine doğum gününün kutlanmasının meşru
bir şey olduğunu söylemedi ve bunu hayatı boyunca yapmadı. Sonra onun
en sevdiği kimseler ve onunla ilgili hakları en iyi bilen kimseler olan sahabe,
Hulefa-i Râşidîn ve tâbiîler bu günü kutlamadılar.
Sanki bunların hepsi onun hakkını bilmiyorlardı veya bu konuda ihmalkârlık
yaptılar da; sonrakiler geldiler bu eksikliği açıklayıp bu hakkı tamamladılar.
56
PEYGAMBERİMİZİN Sallallahu aleyhi vesellem ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKI
Hayır, vallahi, sahabenin ve onlara iyi bir şekilde uyanların durumunu bilen
akıllı birisi bunu asla söyleyemez.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in doğum gününü kutlamanın
Rasûlullah’ın sağlığında, sahabe ve onlara tabi olanların döneminde mevcut
olmadığı öğrenildiğinde, bunun yapılması, kabul edilmesi ve davet edilmesi caiz
olmayan, dine sonradan ilave edilen bir bidat olduğu öğrenilmiş olur. Bunun,
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in bir cuma hutbesinde söylediği:
“Sözün en hayırlısı, Allah’ın sözüdür, yolun en iyisi Muhammed’in yoludur.
İşlerin en kötüsü, sonradan çıkarılanlarıdır ve her bidat (sonradan çıkarılan)
sapıklıktır” sözünden dolayı inkâr edilmesi ve sakındırılması gerekir.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Benim sünnetimden ve benden sonra, doğru yolda olan Hulefa-i Râşidin’in
sünnetinden ayrılmayın. Onlara dişlerinizle ısırıyormuş gibi sarılın. Sonradan
ortaya çıkarılan her iş, bidattir. Her bidat, sapıklıktır”, “Kim bizim bu dinimizde
bulunmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o merduttur (geri çevrilmiştir)”, “Kim bu
dinimize uygun olmayan bir amel yaparsa, o ameli merduttur, kabul olunmaz”.
Allah ve Peygamber’i sallallahu aleyhi ve sellem tarafından emredilmeyen
bir şey yapanın yaptığı şey, Allah’ın dinine açıkça aykırı davranmasından
savrulmuş toz gibi boşa gider. Yüce Allah dinine kefildir ve onu koruyacaktır:
“O zikri (Kur’ân’ı) biz indirdik ve onun koruyucusu elbette biziz” (Hicr, 15/9).
Uydurdukları bu dini onlara kim getirdi? Keyifleri mi? Şeytan mı? Yoksa
Allah’ın dininden başka, onlara din getiren, helâl ve haram diye hükümler
koyan başka ortak ve ilahları mı var?
Yüce Allah şöyle buyurdu:
“Yoksa onların, kendilerine, Allah’ın izin vermediği dini koyan ortakları
mı var?” (Şûrâ, 42/21),
Yüce Allah bu âyeti şöyle bitirir: “Zalimler için acı bir azap vardır”. Bunlar,
zalimlerdir, kendilerine zulmedenlerdir, dinlerine zulmedenlerdir, onlardan
sonra gelen müslüman kardeşlerine zulmedenlerdir. Yüce Allah zulmü
kendine ve kullarına haram kıldı. İnsanlara, Allah’ın izin vermediği ibadeti
getirmek suretiyle insanın Rabbine zulmetmesinden daha şiddetlisi ve daha
57
çirkini var mıdır? Bunlar, onun şiddetli ve acıklı azabından sakınmalıdırlar.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu ümmeti, gecesi gündüzü gibi aydın
olan, ancak helâk olanın ondan sapacağı bir din üzerinde bıraktı. O, vefatından
önce bu ümmete, sarıldıkları takdirde asla sapıtmayacakları Allah’ın kitabını
ve kendi sünnetini bıraktığını söyledi. Kim dine onda olmayan bir şeyi ilave
etmek isterse, din böyle bir şeyden uzaktır: Yaptığı ilave ona iade edilir. Ama
ecir verilerek değil, o bidatı sebebiyle günahkâr olarak. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ben sizi, gecesi gündüzü gibi aydın olan (gayet açık) bir din üzerinde
bıraktım. Benden sonra ancak helâk olanlar, ondan sapar”95
Ebû Zer radıyallahu anh şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
vefat etti ama gökte bir kuş kanatlarını çırpsın da bize onunla ilgili bilgi vermiş
olmasın bu mümkün değildir.”
El-Abbâs da şöyle der: “Vallahi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem açık
bir yol bırakmadan, helâlı helâl, haramı da haram yapmadan, nikâhı, talağı
öğretmeden, savaşmadan ve barış yapmadan ölmedi.”
Allah’ın kitabını sayfa sayfa, satır satır karıştırırsak, onda, Peygamberimiz
sallallahu aleyhi ve sellem’in doğumunun kutlanması gerektiğine delalet
eden tek bir âyet bulamayız. Aynı şekilde sünnette de, buna delâlet eden,
kaynak olacak hiçbir hadis ve sahih rivayet yoktur. Bu insanlar, dine sonradan
sokulmuş bu kutlamayı nereden getirdiler?
Kitapta ve sünnette aslı olmayan olayların çok vuku bulması, Allah’ın ve
Rasûlü’nün emirleriyle çok meşgul olunmamasındandır. Aynı şekilde yasaklardan
uzak durmamak sebebiyledir. Birisi dinle ilgili bir şey yapmak istediğinde, ehl-i
sünnet ve’l-cemaattan olan âlimlere Allah’ın o konuda ne emrettiğini sorsa, ona
sarılsa, uysa, razı olsa, hakkında yasak bulunandan vazgeçse, bütün ameller, kitap
ve sünnete göre olur.
Fakat asıl bela ve felâket, amel edenin, kendi görüş ve keyfine göre amel
etmesi ve onların Allah’ın emrettiğine aykırı olmasıdır.
Allah’ın ve Rasulü’nün emrine uyan ve böyle davranan dünya ve ahirette kurtuluşa
erer. Buna aykırı davranan, canının istediğini yapan, Yahudi, Hristiyan ve diğer
95 Tirmizî, Ebû Dâvûd, Hâkim.
58
PEYGAMBERİMİZİN Sallallahu aleyhi vesellem ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKI
din düşmanlarının planlarını takip eden, çok soru sormaları, peygamberlerine
karşı çıkmaları, onlara uymamaları, peygamberlerine itaat etmeleri ve dinlerinde
bidat çıkarmaları sebebiyle helâk olan Yahudi ve Hristiyanların, Peygamberimiz
sallallahu aleyhi ve sellem’in sakındırdığı hallerine düşer.
Biz onlarla yan yana olabilir miyiz? Batılda ve sapıklıkta olduklarına göre,
onları örnek alabilir miyiz? Hayır vallahi? Bu uygun değildir. Yapılması
gereken, zafer kazanmaları ve üstün gelmeleri ancak kendisine uymakla
gerçekleşen İslâm dinine sarılmak ve onda bidat çıkarmayı terketmektir.
Dine aykırı olan gün ve törenler, müslümanlara yakışmaz.
“Kişinin, kendisini ilgilendirmeyeni terketmesi, müslümanlığının güzelliğindendir”96
Müslüman, şüpheli şeylerden uzak durur. Şüphelilerden sakınan, dinini ve
namusunu korumuş olur.
Allah’ın kitabında ve Peygamber’inin sünnetinde olmayan şey bizi
ilgilendirmez, hatta biz ona ne bakarız, ne de onu aklımızdan geçiririz. Kim
onu yapmak isterse önce, bunu âlimlere sorması gerekir ki dini hakkında bilgi
sahibi olsun. Yüce Allah şöyle buyurdu.
“Bilmiyorsanız zikir ehline (bilenlere) sorun” (Nahl, 16/43).
Burada bir soru:
Bu mevlitte neler oluyor?
Dine aykırı bidat olmalarıyla birlikte bu kutlamaların çoğunda, başka birtakım
kötülüklerin bulunması da eksik değildir. Meselâ:
1. Kadın erkek bir arada bulunmak: Bu, iki cins arasında haram olan şeylere
sebep olabilir. Hata bunlar, çoğunlukla, sonradan ortaya çıkarılan ve kötü
olan o günlerde meydana gelir. Emrine aykırı davrandıkları, kadın erkek
bir arada bulundukları halde bunlar, nasıl Peygamberimiz sallallahu aleyhi
ve sellem’i sevdiklerini iddia ederler? Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve
sellem mahremi olmayan kadınların yanına girilmesini menetmiş, hatta
kayın birader hakkında: “Kayın birader ölümdür” demiştir.
Bu kutlamalarda, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in emrine
96 Tirmizî, Hasen hadistir.
59
aykırı olan her şeyi sergilerlerken onu sevdiklerini ve onun doğumunu
kutladıklarını nasıl iddia ediyorlar?
Onların ölüm gelmeden önce, bu hurafe ve uydurma şeylerden dolayı
tövbe etmeleri gerekir. Daha sonra ah vah demeleri yarar sağlamaz.
2. Bu tür mevlit ve uydurma törenlerde kurbanlar kesilmesi. Allah’tan başkasına
kurban kesmenin şirk olduğunda şüphe yoktur. Yüce Allah şöyle buyurdu:
“Allah’tan başkası adına kurban kesene Allah lânet etsin”97
Lanet, Allah’ın rahmetinden uzaklaştırmak demektir. Yüce Allah,
kurbanının kendisi için olmasını emretti:
“De ki: Benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hep alemlerin
Rabbi Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu ve ben
müslümanların ilkiyim” (En’âm, 6/162-163).
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” (Kevser, 108/2).
Türbe, kabir vb. yerlerde Allah’tan başkası adına kurban kesmek en büyük
şirktir. Bunu yapan, yukardaki hadise göre lânetlidir. Bu kurbanlar üzerlerine
Allah’ın adı anılsa bile, leş hükmündedir. Çünkü onlar Allah için değildir.
3. Def ve davul çalınması, şarkılar söylenmesi: Yüce Allah müstehcen olsa da
olmasa da, çalgı aletlerini ve beraberinde şarkı söylenmesini haram kılmıştır:
“İnsanlardan kimi var ki, bilgisizce (insanları) Allah’ın yolundan saptırmak
ve onunla alay etmek için eğlence (türünden, boş) sözleri satın alır. İşte
onlara küçük düşürücü bir azap vardır” (Lokman, 31/6).
Abdullah b. Mes’ûd, ayette geçen “eğlence sözleri” hakkında yemin ettikten
sonra şöyle dedi: “Bu, şarkı söylemektir”. Peygamberimiz sallallahu aleyhi
ve sellem: “Bir zaman gelecek, ümmetimden bazı topluluklar türeyecek,
Bunlar zina yapmayı, ipekli elbiseler giymeyi, şarap içmeyi, çalgı aletleriyle
eğlenmeyi helal sayacaklar” buyurmuştur.98
Vallahi, bu üzüntü veren ve can sıkan bir mesele. Çünkü onların davranışları,
97 Muslim.
98 Buhârî.
60
PEYGAMBERİMİZİN Sallallahu aleyhi vesellem ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKI
sözlerine uymuyor. Aksine davranışları sözlerini yalanlıyor. Biz Allah’ın
Rasûlü’nü seviyoruz ve onun doğumunu kutluyoruz, diyorlar. Aynı zamanda,
ona isyan edip itaat etmiyorlar, onun yasakladığını yapıyorlar ve emrettiğinden
uzak duruyorlar. Bu ne biçim sevgi? Bu bidatçilerin iddia etiği onun yolundan
gitme nasıl bir şey?
4. Alkol ve başka haram kılınan içeceklerin içilmesi.
Yüce Allah onları bundan sakındırdı:
“Ey İnananlar! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar, üzerine yazılmış) şans
okları (çekmek ve bunlara göre hareket etmek), şeytan işi birer pisliktir.
Bunlardan kaçının ki felâha eresiniz. Şeytan, şarap ve kumar (yolu) ile
aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan
alıkoymak istiyor. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” (Mâide, 5/90-91).
Allah Teala, bu âyetleri, Allah’a itaatı ve Rasulüne itaatı bildiren âyetle
bitirdi. Çünkü onlara itatta kurtuluş ve başarı; onlara isyanda, kaybetme
ve mahrum kalma vardır. Yüce Allah şöyle buyurdu:
“Allah’a itaat edin. Rasûl’e itaat edin. Kötü şeylerden sakının. Eğer
(Gösterdiğimiz yoldan) dönerseniz, bilin ki elçimize düşen açıkça
duyurmaktır” (Mâide, 5/92).
5. Peygamber’in doğumunu kutlayan kimseler Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem’in mevlit töreninde bulunduğuna inanırlar. Bundan dolayı onun
için selâm vererek ve merhaba diyerek ayağa kalkarlar. Bu, en büyük
batıl ve en çirkin cahilliktir. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
kıyamet gününden önce kabrinden çıkmayacak, hiçbir kimseyle irtibat
kurmayacak, onların toplantısında bulunmayacaktır. O, kabrinde kalacak,
ruhu, Rabbinin yanında en yüksek cennette olarak, kıyamet gününe kadar
çıkmayacaktır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Sonra siz, bunun ardından öleceksiniz. Sonra siz kıyamet günü mutlaka
diriltileceksiniz” (Müminûn, 23/15-16).
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kıyamet günü kabri ilk yarılacak olan benim. İlk şefaat edecek ve şefaatı
ilk kabul edilecek benim”99
99 Muslim.
61
Allah Teâla, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem hakkında şöyle
buyuruyor:
“Sen de öleceksin, onlar da ölecekler” (Zumer, 39/30).
O insanların, yüce Allah’ın ve Peygamberinin sözü hakkında akılları nerede?
6. Bu mevlitlerde, Peygamber’e dua etme türünde söylenenler, onun hakkında
ve evliya hakkındaki aşırı ifadeler. Bu, amelleri boşa gideren ve cehenneme
sokan en büyük şirktir. Bu mevlitlerde, Peygamber’e dua etme, ondan
yardım isteme, medet dileme, onun gaybı bildiğine inanma, Peygamberimiz
sallallahu aleyhi ve sellem veya evliya kimselerin doğumunu kutlarken
birçok kimsenin yaptığı küfürle ilgili benzeri şeyler vardır.
Allah Teâla, kendisinden başkasına dua edilmesini haram kılmıştır. Çünkü
dua, onun haklarından birisidir. O, ancak Allah’a yapılır. Yüce Allah şöyle
buyurdu:
“Mescidler, Allah’a mahsustur. Allah ile beraber bir başkasına dua etmeyin”
(Cin, 72/18),
“Allah’tan başka yalvardıklarınız da sizler gibi kullardır, (onların dua
edilmeye layık olduğu hakkındaki iddianızda) doğru iseniz, çağırın onları
da size cevap versinler” (A’raf, 7/194)
Ölülerin başkalarının duasını duyduklarına dair bütün iddiaları iptal eden bu
ayet, akıl ve anlayış sahiplerinedir. Bu ayet, ölünün duymadığı, onun fayda ve
zarar vermediği konusunda kesindir. Yüce Allah şöyle buyurdu:
“O’ndan başka yalvardıklarınız ise bir çekirdek zarına bile sahip değillerdir. Eğer
onları çağırsanız sizin çağırmanızı işitmezler, işitseler bile size cevap veremezler.
Kıyamet günü de, sizin (onları Allah’a) ortak koşmanızı inkâr ederler. Hiç kimse
sana, her şeyi bilen (Allah) gibi gerçekleri haber veremez” (Fâtır, 35/13-14).
Fayda sağlamak, zararı gidermek ve başka şey için Allah’tan başkasına dua
ederse, dinden çıkarak en büyük bir şekilde Allah’a şirk koşmuş olur. Ancak
Allah’a dua edilir. Çünkü zararı defetmek ve kullarına nimet vermek onun
elindedir. Allah’tan başkasının bunlara gücü yetmez.
Yüce Allah şöyle buyurdu:
“Allah’ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere
62
PEYGAMBERİMİZİN Sallallahu aleyhi vesellem ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKI
yalvarandan daha sapık kim olabilir? Oysa onlar, bunların yalvardıklarından
habersizdirler. İnsanlar (yüce divana) toplandıkları gün, (o dua ettikleri) onlara
düşman olurlar ve onların, kendilerine tapmalarını tanımazlar” (Ahkâf, 46/5-6).
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem İbn Abbas’a radıyallahu anh şöyle dedi:
“İstediğinde, Allah’tan iste, Yardım istediğinde, Allah’tan yardım iste”100
İnsan, sadece Rabbinden ister ve sadece ondan yardım diler. Çünkü fayda ve
zarar verebilecek O’dur. Her şeyin hazinesi onun elindedir. Bundan dolayı
yüce Allah şöyle buyurdu:
“Rabbiniz buyurdu ki: Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeye
tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir” (Mumin, 40/60)
“De ki: O’ndan başka (tanrı olduğunu) sandığınız şeylere yalvarın, onlar ne sizden
sıkıntıyı kaldırabilirler ne de (onu) başka bir yana çevirebilirler” (İsrâ 17/56)
O ölüler fayda ve zarar verme gücüne sahip olsalardı, kendilerine fayda verirler,
ölmezler, kendilerinden ölümü uzaklaştırırlar ve bir zarara uğramazlardı. Başkalarına
nasıl fayda veya zararları olsun ki? Akıllarını, insan ve cin şeytanlarının oyuncak
yaptığı ucuz bir mal yapan o insanlara şaşmak gerekir. Hatta onlar dosdoğru yoldan
saptılar, kulların Rabbine tapmak yerine kullara taptılar. Fayda ve zarar vermeyen
kabir ve türbelere ibadete yöneldiler. Bunlar sadece birer toprak yığınıdır. Allah
o ölülerden birisini diriltse, o da kadın erkek, tek tek ve gruplar halinde kabrinin
etrafında tur attıklarını kendinden bereket ve medet umduklarını, kendisine
yaklaşmak için kurban kestiklerini görseydi, Allah, ona ancak, onları Allah’a
ibadete davet etme imkânı verir, onlara, kendisinin fayda ve zarar vermeyen, daha
önce de sadece kendisine fayda verebildiğini söylerdi. Onları bu durumda görünce,
onlarla alay eder ve yaptıklarından dolayı Allah’a, bu konuda kendisinin sorumlu
olmadığını bildirirdi.
Allah onlara değişik nimetler lütfetti, akıl, kulak ve göz verdi. Buna rağmen
onlar, hayvanlar gibidir, hatta daha sapık bir yoldadırlar. Batılı biliyorlar, ondan
çekinmiyorlar, hakkı biliyorlar, ona tâbi olmuyorlar. Rableri onlara şöyle dedi:
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zâriyat, 56).
100 Tirmizî.
63
Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dediği sâbittir:
“Allah’ın yaratıklarından bir şeyi Allah’a denk tutarak ve ona dua ederek ölen
kimse Cehenneme girer”101
“Allah’a, O'na hiçbir şeyi ortak koşmadan kavuşan cennete girer. O’na bir
şeyi ortak koşarak kavuşan kimse de cehenneme girer”102
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem kendisinin yüceltilmesini de
yasaklamıştır:
“Acemlerin birbirlerini yücelttikleri gibi beni yüceltmeyin”103
Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Yahudi ve Hristiyanlara lânet etsin! Çünkü onlar Peygamberlerinin
kabirlerini mescit haline getirdiler”104
Âişe radıyallahu anh şöyle demiştir:
“O (Peygamber), onların yaptıklarından sakındırmaktadır. Böyle olmasaydı,
kendi kabrini gösterirdi. Ancak kabrinin mescid haline getirilmesinden
korkuyordu”. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Haberiniz olsun! Sizden öncekiler arasında, Peygamberlerinin ve salihlerinin
(iyi kişilerinin) kabirlerini mescit haline getirenler vardı. Kabirleri mescit
haline getirmeyin. Ben sizi bundan menediyorum”105
“Kabirlerin üzerine oturmayın ve onlara doğru namaz kılmayın” 106
İbn Abbâs’ın radıyallahu anh şöyle bir rivayeti vardır: “Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem kabirleri ziyaret eden kadınlara, onların üzerine mescit yapan
ve kandil yakanlara lânet etti”107
Ummu Seleme radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e,
Habeşistan’da gördüğü bir kiliseden ve içindeki resimlerden bahsetti. Bunun
üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
101 Ahmed, Buhârî.
102 Muslim.
103 Muslim, Ebû Dâvûd, İbn Mâce.
104 Buhârî, Muslim.
105 Muslim.
106 Muslim.
107 Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce, Darimî.
64
PEYGAMBERİMİZİN Sallallahu aleyhi vesellem ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKI
“Onlar, aralarında iyi bir kimse bulunup vefat ettiğinde, kabri üzerine bir
mescit yaparlardı, orada bu resimleri yaparlardı. İşte onlar Kıyamet gününde,
Allah katında insanların en kötüleridir”108
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kabrimi bayram yerine çevirmeyin.”109
Mâlik’in Muvatta’ında da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu sözü vardır:
“Allah’ım! Kabrimi kendisine tapılan bir put yapma!, Peygamberlerinin
kabirlerini mescitlere çeviren kimselere Allah’ın gazabı artsın”.
“Hristiyanlara Meryem oğlunu aşırı şekilde medhettikleri gibi, sakın sizler de
beni övmede aşırı gitmeyin. Ben ancak bir kulum, Onun için bana Allah’ın
kulu ve elçisi, deyin”110
Peygamberimiz hakkında, ondan yardım isteme, onun duası ve ondan medet istemede
aşırı gitmek haramdır. Çünkü o şu anda ölüdür. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Sen de öleceksin, onlar da ölecekler” (Zumer, 39/30),
“Senden önce hiçbir insana ebedî yaşama vermedik. Şimdi sen ölürsen (sanki)
onlar ebedî mi kalacaklar?”(Enbiya, 21/34).
Bu, Allah’ın Rasûlü hakkında haramsa, başkaları hakkında hayli hayli haramdır.
Çünkü onlar fayda ve zarar veremezler. Bu ölülerin kabirlerinin etrafında
dolaşmak haramdır. Onların yanında kurban kesmek, onlara yaklaşmak
onlardan medet ummak, bereket beklemek, onlara el sürmek ve başka meşru
olmayan şeyleri yapmak da haramdır. Bunları yapan herkes yüce Allah’ın şu
sözlerinin hükmüne girer:
“Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başka her şeyi
dilediğine bağışlar” (Nisâ, 4/116),
“Yaptıkları her işin önüne geçmişsiz de onu (etrafa) saçılmış toz zerreleri
haline getirmişizdir”,
“Onlar ki dünya hayatında çabaları boşa gitmektedir de zannederler ki
gerçekten güzel bir iş yapıyorlar” (Kehf, 18/104).
Çünkü onlar kendisi için yaratıldıkları şeye yani tek ve ortağı olmayan Allah’a
ibadeti reddettiler.
108 Buhârî, Muslim.
109 Ebû Dâvûd.
110 Buhârî.
65
İnsanların mevlit gecesini ihya etmek ve Peygamber’in sallallahu aleyhi ve
sellem hayatını okumak, Allah’ın dinine sonradan sokulmuş kötü bir bidattir.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in mevlidini kutlamak, Allah’ın
dinine sonradan sokulmuş kötü bir bidattir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi
ve sellem’in bu meclislerde bulunması onların uydurduğu yalan dolanlardan
birisidir. Çünkü Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem vefat etmiş, yıkanmış,
kefenlenmiş, cenazesine namaz kılınmış ve başkaları gibi defnedilmiştir. O,
kıyamet günü, kabrinden ilk diriltilecek olandır.
Şabanın yarısını kutlamak, doğum günü, yirmi bir yaşını doldurmak ve anneler
günü ve müslümanların inançlarını bozmak, onları dinlerinden uzaklaştırmak
için Allah’ın düşmanlarının uydurduğu başka bidatler, inkârı gereken kötü
bidatlardandır. Bunlarla müslümanlar, düşmanların arzularına yem oldular.
Onların kalp ve gözleri nerede?
İsrâ ve Mîrâç Gecesi:
İsrâ ve Miraç, Peygamberimiz Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem
Allah’ın düşmanlarını âciz bırakan mûcizelerindendir. Âlimler, İsrâ ve
Mîracın ne zaman olduğunda ihtilâf ettiler. Onun, yıl belirtilmeden, 12
Rebiulevel, pazartesi gecesinde olduğu; hicretten bir yıl önce, Rebiulevvel
ayında; hicretten on altı ay önce, zilkâde ayında; hicretten üç yıl önce, beş yıl
ve altı yıl önce olduğu söylenmiştir.
İmamların üzerinde ittifak ettiği husus, İsra’nın hicretten önce, bisetten
(Peygamberlikten) sonra Mekke’de bir defada olduğudur. İsra’nın Rasûlullah’ın
hem bedeniyle, hem ruhuyla mı olduğunda, yoksa sadece ruhuyla mı olduğunda
ihtilaf ettiler. Âlimlerin çoğunun ittifakı, O’nun, uyanıkken bedeni ve ruhuyla
miraca çıktığıdır. Çünkü Kureyş kabileleri bunu, büyük bir bir şey görmüş
ve inkâr etmişti. Eğer bu bir rüya olsaydı onu inkâr etmezlerdi. Çünkü onlar
rüyaları inkâr etmezlerdi. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Eksiklikten uzaktır o (Allah) ki geceleyin kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini
bereketli kıldığımız (Mescid-i Aksa’ya yürüttü. O’na âyetlerimizden bir kısmını
gösterelim diye (böyle yaptık). Gerçekten O, işiten görendir” (İsrâ, 17/1).
66
PEYGAMBERİMİZİN Sallallahu aleyhi vesellem ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKI
İsrâ ve Mîraç’ta Neler Oldu?
İsra ve Miraçla ilgili ayetin tefsiri şöyle yapılmıştır:
“Kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan (Ya bizzat Mescid-i
Haram’dan yahut bütün haremin mescide dahil olması bakımından Ummu
Hânî’nin evinden) alıp Mescid-i Aksa’ya (Beyt-i Mukaddes’e) kadar götüren
(Allah her türlü kusurdan) münezzehtir (Uzaktır). (O Mescid-i Aksa ki) biz
onun etrafına (feyz ve) bereket verdik (ve bu gece yolculuğunu) ona (O
Peygamber’e) âyetlerimizden (yüce Allah’ın kudret ve azametine delâlet eden
nice şeyden) bazısını gösterelim diye (yaptırdık). Şüphesiz ki O, (asıl) O (her
şeyi) hakkıyle işiten, (her şeyi) kemaliyle görendir”.
Nitekim yüce Allah âyetleri hakkında şöyle buyurmuştur:
“O, Rabbinin büyük ayetlerinden bazılarını gördü” (Necm, 53/18)
Buhârî Sahih’inde Mirâç hadisini şöyle rivayet etti. Katâde, Enes b. Mâlik’ten
o da Malik b. Sa’sa’a’dan şöyle rivayet eti:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisinin götürüldüğü geceyi (İsra ve
Miracı) onlara şöyle anlattı:
“Ben Hatim’de -Katade Hicr’de diye rivayet etmiştir- yatıyordum. O sırada
bana gelen (Cebrail) geldi. Arkadaşına şöyle demeye başladı: Üçün arasında,
en ortada olan.” Şöyle de demiştir.
“Bana geldi ve (göğsümü) yardı.
Katade’nin şöyle dediğini duydum: “Şuradan buraya kadar yardı.”
Katade şöyle dedi: Yanımdayken Carud’a: Bununla neyi kasdediyor? dedim.
O da: Boğaz çukurundan kıl bittiği yere kadar, yani ön mahallidir, dedi.
Yine onun şöyle dediğini duydum: Göğüs başında kıl biten yere kadar olan
mahaldir.
“Kalbimi çıkardı. Sonra içi iman ve hikmet dolu bir tas getirildi. Daha sonra
katırdan küçük, merkepten büyük beyaz bir hayvan getirildi.
67
Carud:
Ebu Hamze! O, Burak mıdır? dedi. O da:
Evet. O, adımını gözünün erişebildiği yerin son noktasına atardı, demiştir.)
“Ben onun üzerine bindirildim. Cebrail de benimle birlikte geldi. Nihayet
dünya semasına vardı. Cebrail gök kapısını çaldı.
Kim o? denildi. Cebrail:
Ben Cebrail’im, dedi.
Yanındaki kimdir? diye sordu. Cebrail:
Muhammed diye cevap verdi.
Ona (göğe çıkmak için) vahiy ve mirac daveti gönderildi mi? diye soruldu.
Evet, gönderildi, dedi.
Merhaba gelen zata! Bu gelen kişi ne güzel yolcu, denildi. Hemen gök
kapısı açıldı. Ben birinci semaya varınca, orada, Âdem’le karışlaştım.
Cebrail bana:
Bu, baban Âdem’dir. Ona selam ver, dedi.
Ben de selam verdim. Âdem selamı aldı. Sonra:
Merhaba iyi, hayırlı oğul ve salih peygambere, dedi.
Sonra yükselip ikinci semaya geldi. Yine gök kapısının açılmasını istedi.
Kim o? denildi. Cebrail:
Ben Cebrail’im, dedi.
Yanındaki kimdir? denildi. Cebrail:
Muhammed diye cevap verdi.
Ona (göğe çıkmak için), vahiy ve mirac daveti gönderildi mi?
Evet diye cevap verdi.
Merhaba gelen zata! Bu gelen kişi ne güzel yolcu, denildi ve hemen gök
kapısı açıldı.
Ben ikinci semaya varınca orada Yahya ve İsa ile karşılaştım. Yahya ile İsa
teyze oğullarıdır. Cebrail:
Bunlar, Yahya ile İsa’dır. Onlara selam ver. Onlara selam verdim. Selamımı
aldılar. Sonra:
Merhaba hayırlı kardeş, salih peygamber! dediler.
Sonra Cebrail yükseldi. Üçüncü semaya geldi. Gök kapısının açılmasını istedi.
Kim O? denildi. Cebrail:
68
PEYGAMBERİMİZİN Sallallahu aleyhi vesellem ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKI
Cebrail’im, dedi.
Peki, yanındaki kimdir? denildi.
Muhammed diye cevap verdi.
Ona (göğe çıkmak için), vahiy ve miraç daveti gönderildi mi? denildi.
Evet, dedi.
Merhaba gelen zata! Bu gelen kişi ne güzel yolcu! denildi. Hemen gök
kapısı açıldı.
Vardığımda Yusuf’la karşılaştım. Cebrail:
Bu, Yusuf’tur O’na selam ver, dedi. Yusuf’a selam verdim. Selamımı aldı.
Sonra:
Merhaba hayırlı kardeş, salih peygamber! dedi.
Cebrail yükseldi ve dördüncü semaya geldi. Gök kapısının açılmasını istedi.
Kim o? denildi.
Ben, Cebrail’im, dedi.
Yanındaki kimdir? denildi.
Muhammed diye cevap verdi.
Ona (göğe çıkmak için vahiy ve miraç daveti) gönderildi mi? denildi. Cebrail:
Evet, dedi.
Merhaba gelen zata! Bu gelen kişi ne güzel yolcu! denildi. Hemen gök
kapısı açıldı.
Oraya vardığımda İdris’le Aleyhisselam karşılaştım. Cebrail:
Bu, İdris’tir. Ona selam ver, dedi. İdris’e selam verdim. Selamımı aldıktan
sonra:
Merhaba salih kardeş, salih peygamber! dedi.
Sonra Cebrail yükseldi. Beşinci semaya geldi. Gök kapısının açılmasını istedi.
Kim O? denildi. Cebrail:
Ben Cebrail’im, dedi.
Yanındaki kimdir? denildi.
Muhammed diye cevap verdi.
Ona (göğe çıkmak için vahiy ve mirac daveti) gönderildi mi? denildi.
Evet diye cevap verdi.
Merhaba ona! Bu gelen zat ne güzel yolcu! denildi. Hemen gök kapısı
açıldı. Oraya vardığımda, Harun’la karşılaştım. Cebrail:
69
Bu, Harun’dur. Ona selam ver, dedi. Ben de Harun’a selam verdim. O,
selamımı alıp:
Merhaba salih peygamber, iyi kardeş! dedi.
Sonra Cebrail yükseldi ve altıncı semaya geldi. Gök kapısının açılmasını istedi.
Kim O? denildi.
Ben Cebrail’im, dedi.
Yanındaki kim? denildi.
Muhammed diye cevap verdi.
Ona (göğe çıkmak için vahiy ve mirac daveti) gönderildi mi? denildi.
Evet, dedi.
Merhaba ona! Bu gelen zat ne güzel yolcu! denildi.
Oraya vardığımda Mûsâ aleyhisselam ile karşılaştım.
Bu, Mûsâ’dır. Ona selam ver, dedi. Mûsâ’ya selam verdim. O, selamımı alıp:
Merhaba salih peygamber, salih kardeş! dedi.
Ben Mûsâ’yı bırakıp geçince, ağlamaya başladı. Mûsâ’ya:
Niye ağlıyorsun? denildi. O da:
Benden sonra bir genç, peygamber olarak gönderildi. Onun ümmetinden
cennete girenler benim ümmetimden girenlerden çoktur da ona ağlıyorum,
dedi.
Sonra Cebrail yükseldi ve yedinci semaya geldi. Gök kapısını çaldı.
Kim O? denildi. Cebrail:
Ben, Cebrail’im, dedi.
Yanında kim var? denildi.
Muhammed, dedi.
Ona (göğe çıkmak için vahiy ve miraç daveti) gönderildi mi? denildi.
Evet diye cevap verdi.
Merhaba ona! Bu gelen zat ne güzel yolcu! denildi. Hemen gök kapısı açıldı.
Yedinci gökte, İbrahim’le Aleyhisselam karşılaştım. Cebrail:
Bu, İbrahim’dir. Ona selam ver, dedi. Ona selam verdim. Selamımı aldıktan sonra:
Merhaba hayırlı oğul ve salih peygamber! dedi.
Daha sonra Sidretul-Munteha’ya götürüldüm. Sidr ağacının meyveleri
(Yemen’in) Hacer (kasabası) testilerine benzemekteydi. (Onlar kadar
büyüktü). Yaprakları da fillerin kulakları gibidir. Cebrail:
70
PEYGAMBERİMİZİN Sallallahu aleyhi vesellem ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKI
İşte, bu Sidretul-Munteha’dır, dedi.
Bu ağacın aslından dört nehir kaynıyordu. İki nehir zahir, iki nehir batındı. Ben:
Cebrail! Bu ikisi nedir? dedim. O da şu cevabı verdi:
Batınî nehirler, cennette iki nehirdir, zahiri olan nehirler Nil’le Fırat
nehirleridir, dedi.
Daha sonra, bana Beyt-i Ma’mur gösterildi.
“Bana biri şarap, diğeri süt dolu iki kap getirdiler. Ben süt dolu olanı aldım.
Bunun üzerine Cebrail:
Bu fıtrattır. Sen ve ümmetin o fıtrat üzeresiniz, dedi.
Sonra benim (le ümmetim) üzerine her gün elli vakit namaz farz kılındı.
Dönüp Mûsâ’ya uğradığımda:
Sana ne emredildi? diye sordu. Ben:
Her gün elli vakit namaz kılmakla emrolundum diye cevap verdim. Mûsâ:
Her gün, elli vakit namaza ümmetinin gücü yetmez. Ben insanları senden
önce denedim. İsrailoğulları'yla çok uğraştım. Sen Rabbine dön, ümmetin
için bunu indirmesini iste. Rabime döndüm. Benden on vakit namaz
indirdi. Mûsâ’ya tekrar döndüm. Mûsâ:
Sana ne emredildi? dedi Ben:
Her gün kırk vakit namaz emredildi, dedim. Mûsâ:
Ümmetinin her gün kırk vakit namaza gücü yetmez. Ben senden önce
insanları denedim. İsrailoğulları'yla çok uğraştım. Rabbine dön, ümetinden
indirmesini iste, dedi.
Ben döndüm. Benden bir on daha kaldırdı. Mûsâ’ya geldim.
Sana ne emredildi. diye sordu. Ben:
Her gün otuz vakit namaz emredildi, dedim. Mûsâ:
Senin ümmetin, her gün otuz vakit namaza tahammül edemez. Ben, senden
önce insanları denedim. İsrailoğulları'yla çok uğraştım. Rabbine dön,
ümmetin için indirmesini iste, dedi.
Döndüm. benden bir on daha indirildi. Mûsâ’ya tekrar geldim. Mûsâ:
Sana ne emredildi? dedi. Ben:
Bana her gün yirmi vakit namaz emredildi, dedim. Mûsâ:
71
Senin ümmetin, her gün yirmi vakit namaza güç yetiremez. Ben, senden
önce insanları denedim. İsrailoğulları'yla çok uğraştım. Rabbine dön, ondan
indirmesini iste, dedi.
Döndüm. Bana her gün on vakit namaz emredildi. Mûsâ:
Senin ümmetin, her gün on vakit namaza güç yetiremez. Ben senden önce
insanları denedim. İsrailoğulları'yla çok uğraştım. Rabbine dön. Ondan,
ümmetin için indirmesini iste. dedi.
Döndüm. Bana her gün beş vakit namaz emredildi. Mûsâ’ya döndüm. Mûsâ:
Sana, ne emredildi? diye sordu. Ben:
Bana, her gün, beş vakit namaz emredildi, dedim. Mûsâ:
Ümmetin, her gün, beş vakit namaza güç yetiremez. Ben senden önce,
insanları denedim. İsrailoğulları'yla çok uğraştım. Rabbine dön, O’ndan
ümmetin için indirmesini iste, dedi. Ben:
Rabbimden (çok) istedim. Öyle ki artık utanır oldum. Böylece ona razı olup
kabul edeceğim, dedim.
Ben Mûsâ’nın yanından geçince, birisi şöyle seslendi:
Ben farizamı tamamladım ve kullarımdan (fazlasını) indirdim.
Bu, İsrâ ve Mirac hadisidir. Olay hicretten önce, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’e peygamberlik geldikten sonra olmuştu. Hicret öncesinden vefatına kadar
kesinlikle İsra ve Miraç gecesi kutlanmadı. Halifelerden sonra da bu emredilmedi.
Hulefa-i Raşidin ve ondan sonrakiler de, kesinlikle en iyi nesil oldukları halde, o
geceyi kutlamadılar. Ne kadar tuhaf! Bu gün insanlar, nasıl Allah’ın dinine tuhaf
bir bid’at getirdiler. İnsanlar, Allah’ın kendilerine, izin vermediği şeyin, onun
dinine girmesine müsaade ettiler. Müslümanlara, şerre kapalı olan kapıları nasıl
açtılar? Onlar, bu yaptıklarıyla, Rasûlullah’ın söylediği gibidirler:
“Bazı kimseler, hayırlı işler için anahtar ve kötü işlere karşı kilit gibidirler.
Bazı kimseler de kötü işler için anahtar ve hayırlı işlere karşı kilit gibidirler.
Ne mutlu o kimseye ki, yüce Allah hayırlı işlerin anahtarlarını onun eline
vermiştir. Yazıklar olsun o kişiye ki yüce Allah kötü işlerin anahtarını onun
eline vermiştir.”111
İnsanlar için, dine bir fazlalık getiren veya onlara kötü bir âdet çıkaran ve
111 İbn Mâce.