ŞİRK VE SEBEPLERİ
İKİNCİ BÖLÜM
HANEFİ ALİMLERİNE GÖRE ŞİRKİN
TÜRLERİ
Yukarıda gördüğümüz üzere, şirkin türlerini arzetme esnasında doğal olarak
anlaşılmaktadır ki, bu şirk türleri sadece rububiyet cihetiyle sınırlı kalmayıp,
ubudiyete (uluhiyete) de şamildir, ileride yapacağımız açıklamalardan da
anlaşılacağı üzere bu, Allah’ın isimlerinde ve sıfatlarında da O’na şirk koşmayı
içine alır. Bu da Allah’ın kullarından herhangi birisine, Allah’ın sıfatlarından
bir sıfatı uygun görmek veya insanlardan herhangi bir kimse hakkında onu,
kendisine ibadet edilen ilah derecesine çıkaracak kadar aşırı gitmektir.
Biz bu vesileyle aşağıda bazı Hanefî alimlerinin, şirkin çeşitleri hakkındaki
açıklamalarını vermeye çalışacağız.8
1. İmam Ahmed es-Serhendi9 diyor ki: Şirk iki türlüdür. Birincisi, “Vacibu’l-
Vücud” hakkında şirk koşmak, ikincisi ise “ibadette şirk koşmaktır.
2. İmam Ahmed er-Rumi10 ve Subhan Bahş el-Hindi, şirkin altı türünü
zikrettiler. Bu altı türün bir tanesi sudur:
Şirku’t-Takrib: Bu, Allah’a yakınlık11 için Allah’tan12 gayrısına ibadet
etmektir.
3. Et-Tahanavi de13 muhtelif şirk türlerini şöyle zikreder:
8 Hanefi alimlerinin de açıklayacakları gibi, şırkm kısımları sadece islam toplumlarında cehaletin yaygınlığı
nedeniyle meydana gelen şirki amellerdir Görüşüme göre, onlar ibadette şirk koşmayı da delilleriyle
özet olarak anlatsalardı daha yararlı olurdu. Ancak, yine de onlar şirk hakkında gerekli ayrıntılı bilgileri
vermişlerdir. Şirkin vuku bulduğu ibadetler sadece zikredilen ameller veya ibadetler değillerdir. Bilakis
daha birçok ameller ve ibadetler de vardır. Acaba Hanefiler neden sadece bir türün üzerinde daha çok
durdular? Bu, ancak bizim dediğimizin doğruluğunu ispat edicidir ki, Hanefi alimlerinin -hemen- hepsi,
ibadetle ilgili amellerde şirke düşülmesinden insanları sakındırmışlardır.
9 Ahmed b Abdılehad es-Serhendı el-Hanefi el-Maturıdî el-Nakşıbendı’nın, Beyanu’l-Akaıd, Ala
Mezhebı’l-Maturıdıyye, Tehzibu’s-Sufiye ve Rısaletu Isbatı’n-Nubuvvetı ve ayrıca, er-Reddu Ale’ş-
Sıy’a adlı eserleri vardır H 1034’de oldu. Bkz Nuzhetu’l-Havatır, 5/43-55)
10 Ahmed b Muhammed el-Akhisari el-Hanefi er-Rumi, Osmanlı alimlerindendir ilmi eserleri vardır
Tedrisatta bulunmuş ve fetva vermiştir. H 1043 yılında olmuştur Bkz Hidayetu’l-Ârifîn, 1/157 ve
Mu’cemul-Muellifîn, 2/83
11 Delili. “Biz onlara, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz. (ez-Zumer. 3)”
12 Mecalisu’l-Ebrar Ala Hazineti’l-Esrar, Sh.150-152.
13 Muhammed b Ali b. Hamid b Sabir el Hanefi et Tahanavi, kelamcı ve edibdir Maturidi fakihlerindendir
Bkz Nuzhetu’l Havatır, 6/287 ve Mu’cemu’l-Muellifîn, 11/47.
22
ŞİRK VE SEBEPLERİ
A İbadette şirk.14
B İtaatte Şirk.15
C İsimlerde şirk.16
D İlimde Şirk.17
E Kudrette Şirk.18
4. İmam Veliyyullah ed-Dehlevi19 şirki aşağıdaki türlere ayırmıştır:
A Sucud’da şirk.20
14 ‘Andolsun ki biz her ümmete tağuttan kaçının ve Allah'a ibadet edin diye (tebligat yapması için) bir
Peygamber gonderdik (en Nahl 36), Andolsun ki biz Nuh'u kavmine gönderdik. O kavmine ey kavmim,
Allah’a ibadet edin. Sizin O ndan başka bir ilahınız yoktur (dedi) (El-Araf 59) Allah'tan başkasını Allah
ile beraber ilah edinme. Yoksa kötülenmiş ve aşağılanmış olarak oturur kalırsın (el İsra 22). Demek
istiyor ki, Allah'tan gayrısına ibadetini tahsis etme, bu O ndan başkasına ibadettir.
15 Ey Ademoğulları! Ben sizden Şeytana ibadet etmeyin diye söz almadım mı? (Yasin 60) Demek istiyor
ki Ben sizden ona itaat etmemeniz, ona uymamanız ve size emrettiği isyanda ona itaat edip ibadet
etmemeniz için sizden ahid almadım mı? Ey babacığım, Şeytan'a ibadet etme! Şüphesiz ki Şeytan
Allah’a isyan etmiştir (Meryem 44)
16 Bundan amaç, hayvan kesiminde Allah’tan gayrisinin adını anmak olabilir. Üzerine Allah’ın adının
anılmadığından yemeyiniz. Şüphesiz o fısktır (el Enam 121), Ancak size leşi kanı, domuz etini ve Allah’tan
gayrisi için kesileni haram kıldı (el Bakara 173) Bundan amaç, doğan bir kimseye Allah'tan gayrısına ibadet
etmeye verilen ad olabilir Abdulharis Abduluzza denilmesi gibi. Onlara salih bir çocuk verilince, kendilerine
verildiğinde O’na ortaklar edinirler (el Araf 100). Yani o doğan çocukta, Allah’ın onu yaratmasına ortaklar
koşarlar. Halbuki Allah onu varetmiş ve onu onlara nimet olarak vermiş ve onunla anne ve babasının gönüllerini
sevindirmiştir. Ama onlar, Allah’tan gayrısına onu kul etmişlerdir. Onu Allah’tan gayrısının kulu olarak
adlandırmışlardır. Abduluzza, Abdulharı, Abdulka’b, gibi Şiiler de bu şirke düşerek, çocuklarına Abdulali,
Abdulhasan’, “Abdulhüseyn” vb isimler takmışlardır. Veya Allah onlara o çocuğu nimet olarak verdikten
sonra, Allah’a ibadette ortak koşarlar. Halbuki onlara sayısız nimetler veilmiştir. Bu ifade tarzı, neviden cinse
intikal usulüdür. Ayetin başı, Adem ile Havva hakkındayken, kelam sonradan cinse intikal etmiştir. Bu şüphesiz
Ademin neslinde çoktur. Bunun için Allah onlara şirkin batıl olduğunu bildirdi ve bunların çok şiddetli bir
zulüm işlediklerini söyledi. Bu şirkin sözlerde veya davranışlarda olması aynı şeydir. Allah onları tek bir
nefisten yaratmıştır. O nefisten onun eşini varetmış ve onlara kendi nefislerinden eşler yaratmıştır. Sonra onlar
arasında bir sevgi ve şefkat yaratmıştır. Bu nedenle onlar, birbirlerinden huzur bulurlar. Birbirlerini sevip dost
olurlar. Sonra onlara çocuklarının olması için şehvet verdi. Onlara kadınların rahmine yerleştirdiği çocuklar
verdi. Belli bir süre sonra onları dünyaya getirdi. Onlar çocukları doğmak üzereyken onu sağ sağlım olarak
dünyaya getirmesi için dua ederler. Tüm bunlar var ken, O na ibadet edip hiçbir şeyi O na ortak koşmamaları
ve dini sadece O na halis kılmaları hak değil mi?’ Bkz Teysiru’r-Rahman Tefsiri, 9/128-130.
17 O, gaybı bilendir kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (kimsenin bilmesine
izin vermez ) (ec-Cin 26)”, “De ki, göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başkası bilmez (En-Neml 65)”
18 (17) Deki Onlara çağırdığınızda sizi duyuyorlar veya size bir zarar veriyorlar mı?’ (eş-Şuara 72-73)”,
Allah'tan gayrı kendilerine ibadet ettikleriniz, size rızık vermeye güç yetiremezler (Ankebut 17)” Bkz
Keşfu İstıhatı’l-Fünun, 4/153-164.)
19 Ahmed Veliyyullah b. Abdurrahim b. Vecihu’d-Din el-Umeri ed-Dehlevi, el-Fevzu’l-Kebir, el-Buzur el-
Bağıza ve Huccetullah el Balığa adlı meşhur eserlerin sahibidir H 1176da Dehli de olmuştur 6/398,415)
20 “Alah’a secde yapın ve O'na ibadet edin (En-Necm 62)’
23
ŞİRK VE SEBEPLERİ
B Yardım istemede şirk.21
C Nezirde (adakda) Şirk.22
D İsimlendirmede şirk.23
E Büyüklerine tabi olmada şirk 24
F Kurban kesiminde şirk.25
G Şaibe ve Bahîrede şirk.26
H Halif (Ahid verme) şirki.27-28
I Haccı Allah’tan başkası için yapma şirki29-30
21 “Ancak sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz (el Fatiha 5)” Allah Rasûlu de şöyle buyuruyor
‘Yardım dileyince ancak Allah’tan dile “(Tirmizi, Ahmed b Hanbel)
22 “Nezirlerine vefa gösterirler ve şerri yaygın olan o günden korkarlar (el-İnsan 7)” Haşıyetu İbn-i Abidin
Ala er-Redd'il Muhtar, 2/439-440 El-İbdau Fi Madarru’l-İbdita’, Sh 189 Ziyaretu’l-Kubur, s.29 El-
Mecalıs el-Erbaa, sh 14 “Sonra hac ibadetini yenne getirsinler ve adaklarına sadık kalsınlar Kâbe'yi de
tavaf etsinler (el Hacc 29) El-Bahrur-Raile, 2/298 Ruhul-Menai, 17/313.
23 Daha önce bu konuya işaret edilmiştir.
24 “Alimlerin ve ruhbanlarını Allah'tan gayrı ilahlar edindiler. O’ndan başka ilah yoktur, ilah ancak Odur
O, onların ortak koştuklarından münezzehtir (et-Tevbe 31)” Bunun tefsirinde Tirmizi şöyle demiştir.
‘Onlar onlara helali haram, haramı da helal kılınca onlar da buna rağmen onlara uymadılar mı’ Adıy b.
Hatem de, evet, ey Allah m Rasûlu’dedi Rasûlullah da, işte bu, onlara ibadettir buyurdu.
25 “De ki Benim namazım, ibadetim, hayatım ve olumum alemlerin Rabbı olan Allah içindir (el-En’am:162)”
“Rabbın için namaz kıl ve kurban kes’ (el-Kevser. 2)” Bkz Tuhfetu’l-Fukaha 3/67
26 ‘Ne bahîreyi, ne şaibeyi, ne vasîleyi ve ne de ham’ı Allah size farz kılmadı. Fakat kâfir olanlar Allah’a
yalan yere iftira ediyorlar (el-Maide 103)” Bu, dinde Allah’ın söylemediğini ihdas eden ve Allah’ın helal
kıldığını haram kılan müşriklerin zeminidir. Kendi bozuk görüşlerine uyarak kendilerinin icad ettikleri
kavramlarla, hayvanlarını Allah’ın emrine karşı haram kıldılar ‘Bahire”, kulağını ortadan yararak ikiye
ayırdıktan ve sırtına binmedikleri deveye denir “Şaibe” belli bir yaşa ulaştıktan sonra başı boş bırakılıp
kendisine binilmeyen, üzerine yük yüklenilmeyen, yedirilmeyen deve, öküz veya koyuna verilen addır
‘Ham” ise, belli bir yaşa gelip de sırtına binilmeyen ve yük vurulmayan deveye verilen addır. Bütün
bunların hepsi, hakkında delil olmadan haram kılınmış hayvanlardır. Bu ancak Allah'a iftiradır, onların
cehaletinden kaynaklanmaktadır (Teysıru’r-Rahman 2/352.)
27 Bu ancak hilfde (ahidde) bulunan kimsenin, kendisiyle yemin edilen şeyde ancak Allah'a özgü olan bir
kemal görüp, onu Allah'a denk kabul etmeyi itikad etmesine bağlıdır. Aksi takdirde sadece dil ile böyle
bir ahidde (yeminde) bulunmak ‘küçük şirk”tir İslam dan çıkarmaz.
28 ‘Kim Allah'tan gayrisinin adıyla ahidde (yeminde) bulunursa kâfir olmuştur “ Hadıs-i Şerifi bunun
delilidir (Ebu Davud, Ahmed b. Hanbel, el-Hakim ) Bir rivayette de şöyle Duyuruluyor ‘Kim Allah’tan
gayrısıyle ahid verirse, Allah’a şirk koşmuştur (Ahmed b. Hanbel )” İmam Ebu Hanifeden gelen bir
rivayete göre, o Allah’tan gayrısıyla yemini (ahid vermeyi) yasaklayarak şöyle demiştir ‘Kişi ancak
halis Tevhid’i Allah'a mahsus kılıp onunla yemin edebilir (Bedaius-Senai, 3/8)’ İbn-i Nüceym el-Hanefi,
Allah’tan gayrısıyla yemin eden hakkında şunu söyler “Hayatım ve senin hayatınla yemin ederim diyenin
küfründen korkulur (el Bahru r-Raik, 3/88, 5/124 El-Fetava el-Hindiyye, 6/323, 326 “
29 ‘Kimin gücü yeterse, onun uzerine Allah için haccetmek farz kılınmıştır (Al-i İmran 97)
30 Huccetullah el-Balığa, 1/183, (Yem baskısında 1/543). El-Buzur el Baziğa, 1/127)
24
ŞİRK VE SEBEPLERİ
5. Şah Muhammed İsmail31 ise şu kısımları zikrediyor:
A Evliyadan duayla yardım istemek ve onlarla istiğasede bulunmak.32
B Evliyaya nezirde ve onlar için kurban kesmede şirk.33
C Evliyadan -gıyablarında- yardım dilemek.34
D İsimlendirmede şirk koşmak. Doğan çocukları evliyaya nispet etmek. Yani
onların olmalarında Allah’dan gayrısını sebep bilmek ve onlara nispet edip
çocukları adlandırmak. Abdunnebi, Hibetu Ali, Hibetu Hüseyin, Hibetu’l-
Murşid, Hibetu Selar vb. diye adlandırıp, onlardan belaların giderilmesini
dilemek.35
E Allah’tan gayrısına yemin etmek.36
F Allah’ın velilerinden bir velinin adıyla çocuğu tütsülemek.
G Veli adına çocuğa elbise giydirmek.
H Oğlunu ayağından bir iple veli adına bağlamak.
I Allah’tan başkasına secde etmek.37
J Allah’dan gayrisinin gaybı bildiğine inanmak.38
K Allah’dan gayrısına tasarruf hakkı tanımak.39
L Allah’tan gayrısı için kudret sıfatı ispatına inanmak.40
Bundan sonra şöyle der: “Bunların hepsiyle şirk sabit olur ve insan bununla
müşrik olur.” imam Muhammed ed-Dehlevi, bir diğer yerde şirkin kısımlarını
şöyle sayar:
31 Hayatı hakkında bilgi verildi
32 Allah’ tan başkasına ne yarar ve ne de zarar veremeyecek şeye çağrıda bulunma (Yunus 106)”, “Rabbinizden
istiğase ettiğinizde O da hemen size karşılık vermişti (El-Enfal 9)” (Ruhu’l-Meani, 6/129, 11/98)
33 Yukarıda değinildi
34 Yukanda değinildi
35 Yukarıda değinildi
36 Yukarıda değinildi
37 Bunun deliline daha önce değinildi (el-Bahru’r-Raık, 5/124, el-Mırkat, 2/202 Ruhu 1-Meanı, 17/213)
38 Bunun deliline daha önce değinildi El-Fetavayı Hindiyye’de, gaybı bilme iddiaları hakkında hüküm
vardır (6/325-326 el-Bahru’r - Raik, 3/88, 5/124)
39 Bunun deliline daha önce değinildi (El-Bahru’r-Raik 2/892, Ruhu’l-Meani 17/213, El-İbda’ Sh 189)
40 Takviyetul-İman, Sh:19-21 (Urduca) En-Nedvi, Risaletu’t-Tevhid, Sh 25-33
25
ŞİRK VE SEBEPLERİ
A İlimde Şirk.41
B Tasarrufta Şirk.42
C İbadette şirk.43
D Âdette (yani amelde) Şirk.44
Buna en-Nedvi de ilavelerde bulunarak, kabirciler hakkında şiddetli tavır koymuştur.45
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
HANEFI IMAMLARININ TEVHIDI
KORUMAK IÇIN SAKINDIRDIKLARI ŞIRKE
GÖTÜREN VESILELER
Hanefî imamları, kabirleri kireçle badanalamak,46
Kabirlerin üzerine bina (kubbe) ve mescid yapıp bunu yükseltmek,47
Üzerine yazı yazmak,48
41 ‘Önlerinde ve ardlarında olanı bilir. Dilediği kadarının dışında, O’nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp
kuşatamazlar (El-Bakara 255)”
42 “De ki: Allah'tan başka ilah diye öne sürdüklerinizi çağırın. Onların göklerde ve yerde bir zerre ağırlığında
bile hiçbir şeye güçleri yetmez, yaratılışta ortaklığı olmadığı gibi, O'nun bunlardan hiçbir destekçi olanı
da yoktur. O nun katında izin verdiğinin dışında hiç kimsenin şefaati yarar sağlamaz (Sebe 22-23) “
43 Daha önce geçti
44 Reddu’l-İşrak Sh 16-17)
45 Rısaletut-Tevhid, Sh 34-40)
46 Müslim’in Câbır ve diğerlerinden rivayet ettiği bu hadiste, Ali, Rasûlu kabirleri alçılamak, üzerine
oturmak ve üzerine bina yapmak fiillerini yasaklamıştır. Ebu Hanife ve ashabının bu konudaki görüşleri
öğrenmek için şu eserlere bakınız. Bedaiu’ s-Senai, 1/320, Tuhfetu Fukaha, 2/256, El Metanet, 2/121,
Fethu’l-Mülhim, 2/121, Mearifu Sünen, 3/305, 307, Haşiyetu’t-Tahavı, Sh 335, Haşiyetu Reddu’l-
Muhtar İbni Abidin, 2/237, El-Fetavayı Hindiyye, 1/194, el-Bahru’r-Raik, 2/19 el-Mebsut, 2/62,
Haşiyetu Maraki’l-Felah, Sh 405, El-İbda’, Sh 197, Ziyaretu’l-Kubur, Sh 29)
47 Müslim'de Allah Rasûlünün Ali’yi (ra) kabirleri düzlemek için gönderdiği rivayet edilir. Hanefi
imamlarının bu konudaki görüşlerini öğrenmek için bakınız. Tebyinu’l-Hakaik, (ez-Zeylai), 1/264,
Fethu’l Mülhim, 2/506, Ruhu’1 Meani, 15/237, (el-Alusı), Fethu’1-Kadir, 2/141. )
48 Bunu Ebu Davud, Tirmizi ve diğerleri Cabir yoluyla Allah Rasûlü’nden rivayet ediyorlar. Allah Rasûlu’nun
kabirlerin kireçle badana edilmesini ve üzerine yazı yazılmasını yasakladığını rivayet ederler. Bu konuda
bakınız: Bedaiu’s-Senai, 1/230, Tuhfetu’l-Fukaha, 2/256, Tebyinu’l-Hakaik, 1/264, Haşiyetu Mavakiyi’l-
Felah, Sh.405, el-İbda’, sh.197.)
26
ŞİRK VE SEBEPLERİ
Kabirleri mescid edinmek,49
İçine kandil asmak,50
Kabirlere yönelerek namaz kılmak ve kabirlere karşı dua etmek,51
Kabirleri bayram yerine çevirmek52
ve özel olarak kabir ziyareti için yolculuklara çıkmak.53
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
HANEFİ İMAMLARININ SAKINDIRDIKLARI
BAZI ŞİRK ÖRNEKLERİ
İnsanın garipseyeceği bir şeydir ki, Arap müşrikleri rububiyet hususunda şirk
koşmadılar, sadece uluhiyet hususunda şirk koşmuşlardır. Ne gariptir ki, bugün bile
İslam ümmeti arasında rububiyet konusunda şirkin birçok biçimlerine rastlamak
mümkündür. Ancak eğer okuyucu konumuzla ilgili olarak nakledeceğimiz
alıntıları kavrayabilirse, bu şaşkınlığı kolayca ve kendiliğinden yok olacaktır.
Bunun için, alıntıları yer yer uzatacağım.
Muhammed Alauddin el-Haskefi,54 Allah’tan gayrısına nezirde bulunanlar
49 Allah Rasûlü (sav) şöyle demiştir: “Allah’ın laneti Yahudilerin ve Hristiyanların üzerine olsun! Onlar
peygamberlerinin kabirlerini mescidler haline getirdiler. (Buhari, Müslim)”, “Bilinki sizden öncekiler
peygamberlerinin kabirlerini mescid ediniyorlardı. Sakın siz kabirleri mescid edinmeyin. Sizi bundan alıkoyuyorum.
(Müslim)” Bu konuda bakınız: Tebyinu’l-Hakaik, 1/264; Ruhu’l-Meani, 15/237; el-Mirkatu fi Şerhi’l-Mişkat, 2/22;
el-Kevakibu’d-Derari, 1/316-317; el-Berari, Zi-yaretu’l-Kubur, Sh. 29; el-Mecalisu’1-Erbaa, Sh.13.)
50 “Allah Rasûlü kabir ziyaretçisi kadınları, kabirlerin üzerini mescid edinenleri ve üzerine kandil asanları
lanetledi. (Ahmet b. Hanbel, Tirmizi)” Ayrıca bakınız: el-İbda’, Sh.189; el-Kevakibu’d-Derari, 1/317;
Ziyaretu’l-Kubur, Sh. 29; el-Mecalisu’l-Erbaa, Sh. 13.)
51 Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur: “Kabirlerin üzerine oturmayınız ve kabirlere doğru namaz kılmayınız.”
Ebu Hanife, dua esnasında Rasûlullah’ın kabrine yönelmeyi mekruh görürdü. Bkz. et-Tevessilu ve’l-
Vesil, sh.293; İbn-i Teymiyye Ruhu’l-Meani, 6/125; Mecmau’l-Enhar fi Şerhi Mültekal Ebhar, 1/313.)
52 Ebu Davud, Ebu Hureyre’den şöyle rivayet ediyor: “Evlerinizi kabir haline getirmeyiniz. Benim
kabrimi de ziyaretgah yerine çevirmeyiniz. Bana salat getirin, zira nerede olursanız olun, salatınız bana
ulaşır.” Ayrıca bkz. el-İbda’, Sh.185.)
53 Rasûlullah (sav) şöyle buyuruyor: “Üç mescidin dışında hiçbir yer için seyahat edilmez. Mescid-i
Haram, benim mescidim (Mescid-i Nebevi) ve Mescid-i Aksa hariç.” fiillerini “şirke götüren vesileler”
olarak açıklamışlardır.
54 Muhammed b. Ali b. Muhammed el-Husni (el-Haskafi), Hanefilerin Şam müftüsüydü. Ed-Dürri’l
27
ŞİRK VE SEBEPLERİ
hakkında şunları söylüyor: “Bil ki ölülerden ötürü halkın arasında birçok
kimsenin başına gelen ve onlardan alınıp da mum yakmak, kandil yağı ve
benzeri şeyler için evliyanın kabirlerine yakınlaşmak için alınan paranın
hepsi, icma ile batıl ve haramdır.”55.
İbn-i Abidin bu ibarenin açıklamasında şöyle der: ‘Onlara yakınlık için, sözüne
gelince, bu; “Ey efendim falan, eğer kaybolan eşeğim geri döner veya hastalığım
iyi olursa ya da ihtiyacımı görürsen, sana bu kadar altın veya gümüş, yahut
yemek veya mum ve yağ vereceğim!” demek vb. sözlerdir. “Batıl ve haramdır”
sözünün ise çeşitli yorumları vardır: Mesela, yaratılmışa adakta bulunmak.
Burada nezir caiz değildir. Çünkü nezir ibadettir, ibadet de kula yapılmaz.
Üstelik kendisine adak adanan da ölüdür. Ölü ise mülk edinemez.”56
Alusi, Allah’tan gayrısıyla istiğasede bulunan ve çok sıkı bir şekilde ölülere
bağlanan ve onlara nezir ve benzeri birçok itaat türünü tahsis edenler hakkında
şunları söyler:
“Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Allah’tan başka ibadet ettikleriniz bir sinek bile
yaratamayacaklardır (el-Hacc 73).” Bu, evliyaullah hakkında ifrata gidenler için
bir kötülemedir. Çünkü insanlardan bazıları zor anlarında Allah’tan gafil olarak
onlara “istiğase”de bulunurlar. Onlara adaklar adarlar. Onların akıl sahipleri
şöyle derler: “Onlar bizi Allah’a götüren vesilelerdir. Biz ancak Allah için adakta
bulunuyoruz. Bunun sevabını da o veliye bağışlıyoruz.” Hiç şüphe yok ki, onlar
ilk iddialarında “Biz onlara ancak bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet
ediyoruz” diyenlerin sözlerine benzer bir söz söylemişlerdir. İkinci iddialarına
gelince, onlardan bu yolla hastalıkları için şifa istemedikçe ve kaybolan kimselerini
veya şeylerini geri çevirmesini istemedikçe, herhangi bir sorun yoktur.”
Muhammed b. Yahya b. Muhammed el-Kandehlevî el-Hanefi57 diyor ki: “Kabirler
üzerine mescid bina etmeye gelince: Bu, Yahudilere benzemektir. Çünkü
Yahudilerin, peygamberlerinin ve büyüklerinin ölülerini yüceltmek için ve ölülere
Muhtar fi Şerh-i Tenviru’l-Ebsar, İfadetu’l-Envar âlâ Ulûli’l Menar adlı eserleri vardır. Bkz: Hülasatu’l-
Eser; 4/63-65; el-E’lam, 6/294).
55 Ed-Dürri’l Muhtar, 2/439
56 A.g.e. Sh 2/449-450
57 Muhammed b. Yahya b. İsmail el-Kandehlevi el-Hanefi. Fazilet sa-hibi bir edebiyatçı ve alimdir. Derin
bir ilmi yeteneğe sahiptir. El-Kevakibu’d-Derari adlı eserin de sahibidir. H. 1334’de öldü. Bkz. El-
Musannefin önsözü, 1/27; ayrıca el Anakid el-Ğaliye.)
28
ŞİRK VE SEBEPLERİ
saygı olsun diye, onların kabirleri üzerine mescid bina etmelerindeki tazime
ve putlara ibadet edenlerin amellerine benzer bir şeydir... Bu kabirlerde kandil
kutlanmaya gelince, bu, malda bir israftır. Allah Teâlâ, “mallarını gereksiz yere
harcayanlar Şeytan’ın kardeşleridirler. Şeytan ise Rabbine karşı çok inkar edicidir
(el-isra: 27)” buyurmaktadır. Bunda Yahudilere teşebbüh (benzeme) vardır. Çünkü
onlar büyüklerinin kabirleri üzerine kandiller asarak aydınlatıyorlar ve uğraşmaları
gerekmeyen lüzumsuz şeylerle ilgilenip, kabirlere büyük saygı gösteriyorlardı”.58
El-Alusi el-Hanefı diyor ki: “Ben, salihlerin kabirlerini yükseltmeyi, üzerine
taşla, tuğlayla bina yapmayı ve o kabirlere doğru namaz kılıp, tavaf etmeyi,
kabirleri el ile selamlayıp belli zamanlarda oralarda toplanmayı mubah sayan
cahil kimseler gördüm. Bunların hepsi, Allah’a ve Rasûlü’ne karşı apaçık bir
düşmanlık ve Allah’ın dininde Allah’ı izin vermediği şeyleri ihdas etmektir.
Hakkı bilmen için, Allah Rasûlü’nün Ashabının, üstelik yeryüzündeki
kabirlerin en faziletlisi olduğu halde O’nun kabri hakkında neler yapıp nasıl
davrandıklarını ve O’nun kabrinin ziyaretiyle ilgili olarak onların fiillerini
bilmen sana yeter. Onların bıraktıkları bize uyar ve burada olanla orada olanı
düşünürsen Allah seni hidayete erdirir.”59
İmam Veliyyullah ed-Dehlevi diyor ki: “Ey okuyucu! Eğer sen müşrikleri
akidelerinin ne olduğunu sağlıklı bir biçimde bilmek istiyorsan, bu çağdaki
hurafecilere, özellikle İslam diyarının muhtelif bölgelerinde yaşayan insanları
“velayet” hakkındaki düşüncelerine bak!”
Onlar, daha önce yaşamış olan Allah’ın veli kullarının velayetini kabul etmelerine
rağmen, çağımızda velilerin var olabileceğine imkansız gözüyle bakmaktalar,
kabirlere ve eşiklere iman etmekteler. Bunlar şirkin, bid’atlerin ve hurafelerin
türlü türlüsü ile imtihan oldular. Onların kalplerine tahrif, teşbih yerleşti ve
nefislerinin derinliklerine daldı. Hatta, “Andolsun ki siz, sizden öncekilerin
yoluna uyacaksınız” Hadisinin hükmü gereğince, belalar ve fitnelerin hiçbirisi
olmasın ki, müslümanlar ismen de olsa içine dalmış olmasınlar.
Özetleyecek olursak, Allah’ın rahmeti, peygamberlerin seyyidi olan Muhammed
b. Abdullah’ı (Allah’ın salat ve selamı O’nun üzerine olsun) Allah Arap
58 El-Kevakibu’d-Derari, 1/316-317.
59 Ruhu’l-Meani, 15/239-240.
29
ŞİRK VE SEBEPLERİ
yarımadasında Rasûl olarak gönderdi ve ona “Hanif’ olan dini ikame edip batıl
fırkalara karşı Kur’an-ı Kerim ile mücadele etmesini emretti. Onlarla mücadelede
delil getirme İbrahimî dinin kesin kuralları idi ki, bununla susturma, meydan
okuma ve hüccetlerini yok etme yerine gelsin.”60
El-Budur el-Bağiza’da şöyle denir: “Allah’ın Rasûlü doğru söyledi: ‘Siz, sizden
öncekilerin yollarına karış karış, kulaç kulaç uyacaksınız. Hatta onlar kelerin
deliğine girseler, siz de onlara uyup gireceksiniz.” Dediler ki, “Ey Allah’ın
Rasûlü! Yahudiler ve Hristiyanlar mı (onlar)?” O da “Kim ya?” diye cevap verdi.61
“Görmüyor musun, Mekke’li müşrikler varlığın bir silsile halinde Allah
Teâlâ'ya nispet edildiğini kabul ediyorlardı: “Ve eğer onlara gökleri ve yeri
kim yarattı, diye sorarsan, şüphesiz, “Allah” diyeceklerdir. (Lokman: 25.)”
Bu, onları Allah’a şirk koşmaktan kurtaramadı. Belki kulağınıza şu haber
ulaşmıştır: Kıyamet saatine yakın ilim kaldırılacak. O zaman iki kişi ilimleriyle
birbirlerine karşı övünecekler. Onlardan birisi “İyyake Sittîn” der, diğeri
de “İyyake Seb’în” der. Sonraları davalarını en alim olanlarına götürürler.
O da “İyyake Tis’îyn” der. Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, o
kimse başka ayetlerin içine düşmüştür. Onlardan hiç kimse olmasın ki, Allah
Teâlâ’nın dediği gibi, O’na ortak koşmasınlar.” Onların çoğu ancak Allah’a
ortak koşmadan iman etmezler (Yusuf: 106.)” Allah Teâlâ, Mekkeli müşrikleri,
kendilerine kavrulmuş un yapan bir kimseyi ilahlık makamına çıkarıp, zor
anlarında ondan yardım diledikleri için tekfir eti.”
Adiyy b. Hatem, Sadık ve Allah katında doğrulanmış Allah Rasûlü’nden şöyle
rivayet ediyor:62
Rasûlullah, ‘Alimlerini ve ruhbanlarını Allah’tan gayrı rab edindiler (Tevbe:
31)” ayetini okuduğunda, şöyle dedi: “Şüphesiz onlar o kimselere ibadet
etmiyorlardı. Fakat onlar kendilerine bir şeyi helal kıldığında onu helal
kabul ederler, haram kıldıklarında da haram kabul ederlerdi.” Bunun benzeri
bir şey bugün de olabilir. Olur ki, kalın kafalı bir adam çıkar ve der ki: “Bu
60 el-Fevzu’l-Kebir: 26.
61 Buhari, Müslim.
62 Et-Tirmizi, Kitabu Tefsiri’l-Kur’an, (et-Tevbe: 5(218) H. 3095; İbni Çerir, 10/114; el-Beyhaki, es-
Sünen, 10/116. Hepsi Mus’ab b. Sa’d b. Adiyy b. Hatem yoluyla rivayet ettiler. Tirmizi, hakkında “garib
bir hadistir’ dedi.)
30
ŞİRK VE SEBEPLERİ
nasıl olur? Böyle diyen kimse görmedik!” Biz de ona deriz ki; bil ki tahrif
sadece bir lafzı herkesin anladığı gibi diğerinin yerine kullanmak değildir.
Aksine tahrif, bunlardan da daha tehlikeli bir şeydir. Bunun en çok meydana
gelen şekli de, lafzı konulduğu maksadın dışında alarak, kendi hevasına ve
nefsinin arzularına göre değiştirmektir. Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve
sellem- bize, bir gün gelip bazı kimselerin, şarabı başka bir adla adlandırıp
helal kılacaklarını, zinayı adından başka bir adla adlandırıp “Allah bunu
kitabında haram kılmadı, bunu istediğiniz gibi yapabilirsiniz” diyeceklerini
haber vermiştir. Görmüyor musunuz, “baldan yapılan şarap sarhoş edici
değildir” deyip de sonra onu helal kılanlar olmadı mı? İşte o kimseler, Allah
Rasûlü’nün haklarında haber verdiği kimselerdir. Bunlardan kimisi; “İnsan,
oğlunun cariyesiyle evlenirse bu haram değildir, helaldir” diyeceklerdir. İşte
onlar, tersyüz edilmiş bir topluluktur. Onları, arzuları aldatmıştır. Yarın, kimin
en kötü yalancılar olduklarını göreceklerdir.
Hatta öyle insanlar görürsünüz ki, onların helal ettiklerini helal zannederler ve
neredeyse, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyanların üzerlerine, hep birden
saldıracak olurlar. Sen onları görmüyor musun, onlara “gelin, insanların
sözlerinden vazgeçelim, insanlar doğru olabilecekleri gibi, hatalı da olabilirler,
kitaba ve sünnete uyalım” dendiğinde, ayet-i kerimede buyrulduğu üzere “Derler
ki: Biz babalarımızı bir din üzere gördük ve onların izlerine uyuyoruz. (ez-
Zuhruf: 23.)” Bu sözü söyleyenler, kendilerini Allah’a davet edenlerin neredeyse
üzerine saldırıp, güçleri yeterse öldürecekler. İşte onlar, gerçekten müşriktirler.
Öyle ki, buna benzer hurafelerden birini duyduğum zaman ürperdim:
Bir zamanlar insanların iyi bildikleri bir kimse vardı. Şöyle demiş: “Eğer
Allah Kıyamet günü falanın suretinden başka bir surette zuhur ederse, O’nu
göremem” İşte bu insan, Allah’ın kadrini küçük görmüş ve O’nu falanın
derecesinden aşağı düşürmüştür. Eğer rivayet doğruysa, o kimse Allah katında
asla mazur görülmeyecektir.63
İmam İsmail ed-Dehlevi, “Takviyetü’1-İman” adlı eserinde, en-Nedvi’nin de
Risaletu’t Tevhid’de dediği gibi; “Şirk fitnesinin çok güçlenmesi ve insanlar
arasında şirk” başlığı altında şunları diyor:
“Bil ki, bu zamanda insanlar arasında şirk çok yaygın bir hale geldi ve halis
tevhid garip kaldı. Fakat insanların çoğu, şirkin ne anlama geldiğini bilemiyorlar.
63 el-Budur, el-Baziğa, Sh.167-170.
31
ŞİRK VE SEBEPLERİ
Hâlbuki onlar iman ettiklerini söyledikleri halde, birçok amellerinde şirke
düşüp onun pisliğine bulaşmışlardır.64
Her şeyden önce, insanların, şirk ve tevhidin Kur'an ve sünnette ne anlama
geldiğini ve hükmünün ne olduğunu öğrenmeleri gerekir.
1 Şirkin Zahiri Alametleri ve Farklı Şekilleri
Bilindiği gibi bugün insanların çoğu, şeyhleri, peygamberleri, imamları,65 melekleri
ve cinleri, sıkıntılı anlarında çağırıp, onlardan ihtiyaçlarının giderilmesini,
isteklerinin gerçekleştirilmesini umarak; onların uğruna adaklar adayıp,
kendilerinin imdadına yetişip, muhtaç olduklarını yerine getirmek için kurbanlar
kesmektedirler. Hatta başlarına gelecek belaları savmak için, çocuklarını onlara
nispet ederek, Ali Bahş, Hüseyin Bahş, Medar bahş,66 Salar Bahş67
diye adlandırırlar. Peygamber hakkında söylediklerimizde, onlara karşı olan
sevgi ve saygımızda herhangi bir zarar yoktur. Ancak, itikadımızda onları
Allah ile denk ve aynı makamda görürsek; bunların hepsi şüphesiz şirk olur.
“Ancak biz böyle demiyoruz. Bilakis, bunun karşıtı olana inanıyoruz. Onlar da
Allah’ın yarattığı kullardır. Ancak, onlar hakkında, dünyada tasarruf ve kudret
sahibi olduklarına inanmamıza gelince bu, Allah’ın onlara verdiği bir nimettir.
Allah’ın izni ve rızası olmadıkça onlar hiçbir tasarrufta bulunamazlar. Onlara
dua edip yalvarmamız, onlardan yardım dilememiz, ancak ve ancak Allah’a
yalvarma ve O’ndan yardım dilemedir. Onların Allah katında bir mevki ve
64 Takviyetü’l-İman.
65 Yani, Şia’nın haklarında aşırı gittikleri imamlar. Onlar imamları hakkında ta’zim ve takdiste, onların masum
olduklarını söyleyecek kadar ileri gitiler. Mesela, gaybı bilmek gibi. İmameti öyle bir şekilde açıklarlar ki,
neredeyse onu “Nübüvvet” zannedersiniz. Ehl-i Sünnet, Hindistan’da birçok emir ve yöneticinin baskısıyla
ve onlarla beraber yaşamanın sonucu olarak, onların akidesinin etkisi altında kalmışlardır.
66 Bediyyu’ddin el-Halebi el-Menkeburi. Hindistan’ın meşhur velilerindendir. Ona, akıl ve naklin asla
kabul etmeyeceği şeyler nispet ederler. Halk arasında köylerde, yılın oniki ayından birisi, onun adına
düzenlenmiştir. Adı, halk arasında yaygın olan masallara karışmıştır. Son zamanlarda sapıtan Medariye
Tarikatı’nın kurucularındandır. Bu tarikata son demlerinde birçok hurafe, riyazat ve şarlatanlıklar
karışmıştır. Medar, H. 844’de ölmüştür. (Ebu’l Hasan en-Nedvi’den naklen)
67 Seyyid Salar Mes’ud el-Gazi, Hind’in en meşhur adamlarındandır. Hakkında birçok yalan uydurulmuştur.
Kişiliği, ilmî ve tarihî olarak tamamiyle aydınlığa kavuşmuş değildir. İbn Batuta, “Seyahatname”sinde
ondan söz eder. O’nun birçok yer fethettiğini yazar. Hakkında meşhur ve garip birçok haber gelmiştir.
H. 588 yılında şehid düşerek öldü. Hindistan’ın kuzeyindeki Behrac adlı şehirde toprağa verildi.
Nuzhetu’l-Havatır’da denir ki, Hind kralları çok görkemli bir kubbe yapmışlardır. İnsanlar ülkenin her
yanından ona gelirler. Onun hiç evlenmemiş olduğuna inanırlar. Bunun için her yıl onu evlendirirler.
Düğünde eğlenirler, adaklar adayıp onun kabrinin üzerine dikerler.)
32
ŞİRK VE SEBEPLERİ
makamları vardır. Herkes buna ulaşamaz. Allah onların ellerinin yapacağına
izin vermiş, kulları arasında verecekleri hükümde onlara serbestlik tanımıştır.
Dileklerini yaparlar, istedikleri şekilde hüküm verip işleri sona erdirirler;
onlar Allah katında bizim şefaatçılarımız ve vekillerimizdir. Kim onlardan bir
nasibe erer ve onlar yanında bir mevkiye sahip olursa, onun Allah katında da
bir mevkii ve makamı vardır. Onları tanıma bilgisi ne kadar artarsa, Allah’ı
bilmeleri de o derece güçlenir...” İşte bunun gibi birçok fâsid te’viller ve çürük
delillerden hiçbirisinin hakkında, Allah bir hüküm indirmemiştir.
Bunun böyle olmasının sebebi; onların Allah’ın kelâmını ve Rasûlü’nün hadisini
sırtlarının gerisine atmaları, kendi eksik akıllarına hakkı olmayan bir alanda
müdahale etme yetkisi verip, mitolojik hikayeler ve hiçbir tarihi bilgi ve gerçek
rivayete dayanmayan halk masallarına dayanmaları; hurafe türünden olan cahili
gelenekleri ve taklid ettikleri şeyleri öne sürmüş olmalarıdır. Eğer onlar gerçekten
Allah’ın Kelâmı ve Rasûlü’nün sözlerine değer verip gerçek anlamını kavrayabilmiş
olsalardı; Allah Rasûlü zamanında kâfir Arapların, aynı te’villere başvurduklarını,
buna karşın Allah’ın, onların bu tür te’villerini kabul etmediğini öğrenecekler ve
bunun nedenini de bileceklerdi. Allah Teâlâ onlar hakkında şöyle buyuruyor:
“Allah’ı bırakıp, kendilerine zarar vermeyecek ve yararları dokunmayacak
şeylere kulluk ederler ve: “Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir” derler.
De ki: Siz, Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz?
O sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir. (Yunus: 48.)”
Bu ayetten anlıyoruz ki, Allah’tan başka gökte ve yerde hiç kimseye şefaat edecek
ve kendisinden şefaat dileyene şefaat edecek bir kimse yoktur. Peygamberlerin
şefaatleri ise, ancak Rablerinin izniyledir. “Onlar, Allah’ın razı olduklarından
başka kimseye şefaat edemezler. Onlar, O’nun korkusundan bir eziklik
içerisindedirler (el-Enbiya: 28).” Birisi onlara çağırsa da ve isimlerini seslense
de seslenmese de, Allah’ın dilediğinden ve emrettiğinden başkası olamaz.
Cahiliyye Çağı İnsanlarının Şirki ve Dalaletinin Gerçeği
Böylece, Allah Rasûlü zamanında kâfirlerin ilahlarını Allah’a denk tutmadıklarını
ve onları Allah ile aynı mertebede görmediklerini anlamış olduk. Bilakis onlar,
kendilerini Allah’ın yarattığına inanıyorlar ve hiçbir zaman da ilahlarının gerek
mevki olarak, gerekse kudret ve kuvvet olarak aşağı olmadığına inanmıyorlar ve
33
ŞİRK VE SEBEPLERİ
onlarla Allah’ın aynı seviyede olduğunu kabul ediyor değillerdi. Onların küfrü ve
şirki ancak, ilahlarına yalvarmaları, onlara verdikleri kurbanlar, adaklar ve ilahların
adıyla Allah’a yaklaşmak istemeleri, Onların Allah ile kendi aralarında şefaatçi ve
vekil olarak görmelerindendi. Kim herhangi birine karşı kâfirlerin ilahlarına karşı
yaptıklarından bir şeyi yaptığı halde, Allah’ın varlığına iman edip, bunu ikrar edip,
O’nun kulu olduğunu söylese bile, Ebu Cehil ile o, şirkte aynı makamdadır.’
2 Şirk Gerçeği ve Şirk Olan Ameller
Bil ki şirk, insanın sadece birisini Allah’a tercih etmesi veya Allah ile onun
arasında hiçbir fark olmadığını söylemesi değildir.
Aksine şirkin gerçeği, insanın, Allah’ın kendine özgü kıldığı sıfatlar ve kendine
ibadete alamet kıldığı şeyleri, mesela insanların birisine secde, onun adıyla
nezirde bulunma, onunla darda kalınca istiğazede bulunma, onun her yerde
hazır ve nazır olduğuna inanma, onun tasarruf kudretine sahip olduğunu kabul
etme gibi şeyleri başkasına tahsis etmekle de şirk gündeme gelir. Böyle bir
davranışta bulunan da müşrik olur. O bu insanın veya kralın, kendisine secde
ettiği, kurban sunduğu, adakta bulunduğu insanı veya cini, Allah’tan daha aşağı
veya küçük görse de, Allah’ın onu yarattığını veya onun Allah’ın kulu olduğunu
söylese de, o insan artık müşrik olmuştur. Bunda veliler, peygamberler, cinler,
şeytanlar, ifritler ve periler arasında hiçbir fark yoktur. Kim bu söylediğimiz
muameleleri onlara mahsus kılarsa, müşriktir. Bunun için Allah Azze ve Celle,
alimleri ve ruhbanları hakkında şiddetli bir biçimde, tıpkı müşriklerin ilahlarını
vasfetmesi ve putlara tapanların şirk koşması gibi inanca ve amele sahip olan
Yahudi ve Hristiyanları da müşrik olarak nitelendirmiştir. Allah Teâlâ hem
sapıtanlara, hem de dinlerinde aşırı gidenlere karşı gazaba gelmiştir:
“Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini ve Meryemoğlu Mesih’i rabler
(ilahlar) edindiler. Oysa onlar, tek olan bir ilah’a ibadet etmekten başka
şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka ilah yoktur. O bunların şirk koştukları
şeylerden münezzeh ve yücedir.(et-Tevbe: 31)”
İster alim veya sade kullar, isterse yöneticiler veya krallar olsun tüm yaratılmışlar,
Allah Teâlâ Celle Celaluhu’ya boyun eğmek zorunda olan aciz veya güçsüz
kimselerdir. Ne hayata, ne ölüme, ne yeniden dirilmeye ve ne de Kıyamet
34
ŞİRK VE SEBEPLERİ
günü onları Allah yeniden yarattığında ve huzurunda durmalarını emrettiğinde,
Rablerinin önünde boynu kırık bir teslimiyetle O’na itaat etmemeye ve O’na
uymamaya malik değillerdir. Allah Teâlâ kitabında bu konuda şöyle buyuruyor:
“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi, Rahman olan Allah’a kul olarak gelecektir.
(Allah), tek tek sayılarını sayarak onları birleştirmiştir. Onların hepsi Kıyamet
günü Allah’a tek başına olarak geleceklerdir. (Meryem: 93-95)” Bu ayet-i
kerimelerden, Allah’ın, mülkünde tek tasarruf sahibi olduğunu ve kendisinden
başka hiç kimseye bir şeye malik olma gücü vermediğini, yine insanların hepsinin
Kıyamet günü tek tek olarak huzura geleceklerini, kimsenin kimseye engel
olamayacağını öğrenmiş olduk. Bu konuda daha başka birçok ayet de vardır.
Kim yukarıda zikrettiğimiz ayetleri ve burada hepsine değinme imkanımızın
olmadığı ayetleri düşünürse, şirk ile tevhidin arasındaki farkı anlar ve o zaman
bu iki kavramın çehresi bütün açıklığıyla ortaya çıkar.
Şimdi sıra, Allah Azze ve Celle’nin sadece kendi yüce zatına mahsus kılıp
başkasına kesinlikle vermediği sıfat ve fiillerini hatırlatmaya geldi. Bunlar
çoktur; bu nedenle burada hepsine yer ayırmak bir hayli zordur.
Fakat her şeye rağmen, okyucunun temiz bir anlayışla kavrayıp; kendisiyle
hak ile batılı, hidayetle dalaleti birbirinden ayırt etmesine yardımcı olacak
şeylerden söz etmek gerekmektedir.
3 Kuşatıcı ve Kavrayıcı bir İlim Allah’ın
Sıfatlarındandır.
Her mekan ve zamanda hazır ve nazır bulunmak sadece Allah’ın sıfatlarındandır.
Meselelerin başında bunu bilmemiz gerekir. O az veya çok olsun, yakın veya uzak
olsun, gizli veya açık olsun her şeyi bilir. Hiçbir zaman O’ndan gizli kalacak şey
yoktur. Bunda aydınlıkla karanlığın, göklerle yerin, dağların zirvesi ile denizlerin
derinlikleri arasında herhangi bir fark yoktur. Her zaman ve mekanda kendisinden
zerre kadar da olsa hiçbir şeyin gizli kalmadığı kuşatıcı ilim, Allah’ın zatına ait
olan sıfatlardandır. Bu sıfatlarda hiç kimse Allah’a ortak olamaz.
Kim insanlardan herhangi birinin adını telaffuz ederek ona ayaktayken, otururken,
yakından veya uzaktan seslenir, başına bir bela geldiğinde veya düşmanlarının
35
ŞİRK VE SEBEPLERİ
şerrini savuşturmak için ona yalvarır ve onunla istiğasede bulunur, onun adına
hatme yapar, onu murakebe eder, düşüncesini onu görüyormuş gibi onun himmetine
yöneltir, onun adını diliyle veya kalbiyle söylediğinde ve kendisinin onun suretine
bürünmüş veya kabrinin karşısındaymış gibi inanır ve bunu gözünün önüne
getirdiğinde onun bunu bildiğini, başına gelen bir hastalığı veya sağlığı, zorluğu
veya kolaylığı, ölümü veya hayatı, üzüntüyü veya sevinci; ağzıyla konuştuğu her
şeyi, başına gelen kederleri, zihninde cereyan eden her şeyi bildiğini ve bütün
bunlardan haberdar olduğunu kabul ederse, bu kimse müşrik olur; çünkü bu itikadı
şirktir. Bu tür şirke “ilimde şirk koşma” adı verilir. Bu kuşatıcı ve kavrayıcı olan
Allah’ın ilmini, Allah’tan gayrısına tahsis etmektir. Velev ki bu isnat bir peygamber,
bir veli, bir şeyh veya bir şehid ya da imam68 ve oğlu ifrit veya cinniye için olsun;
onun kendi zatından bunu bildiğini söylese ve “bu ona Allah’ın bir vergisidir,
O’nun bir ikramıdır, o bu ilimle tek insandır” dese, bu sözüyle, inandığı o kişinin
zatından hiç ayrılmayan sıfatlarına inanmış olur. Bu itikadın hepsi şirktir.
4 İradesi ve Kudretiyle Müstakil Olarak Tasarruf
Sahibi Olmak Sadece Allah’a Ait Bir Özelliktir.
İkinci mesele: İnsanın; ilimde, iradede, emir ve nehiy buyurmada, dilediğini
öldürme ve diriltmenin, rızıkta genişlik ve darlık vermenin, sağlık ve hastalık
vermenin, yardım etme veya hezimete uğratmanın, kaza ve kaderi insan için
hizmetkâr kılmanın, her zaman üstün gelmesinin mümkün olduğunu, işlerinin
daima korunduğunu, işlerinde sürekli bir ilerleme ve gerileme içerisinde
olup, dünyanın işlerinin ona gerek duyulmadan düzenlendiğini, başına
başarısızlığın gelmesi, istek ve temennilerinin başarıya ulaşmasının, başından
belaların savuşturulmasının, sıkıntılı zamanlarda yardımının, ümitsiz bir anda
kendisine el uzatılmasının, ayağı kayanın ayağa kaldırılmasının, tamamen
Allah’ın sıfatlarının tecellisi olduğuna iman etmesi gerekir.
Allah Teâlâ’ya bu sıfatlarında, ne nebiler, ne veliler, ne şehidler, ne salihler,
ne ifritler ve ne de cinler ortak olamazlar. Kim onlardan herhangi birisinin
bu mutlak tasarrufa sahip olduğunu söylerse, ondan ihtiyaçlarının görülmesini
talep ederse, ona bunun için kurbanlar keserek ve adaklarda bulunarak
68 Ebu’l Hasan en-Nedvi, bununla Ehl-i Beyt’in imamlarını kastediyor.
36
ŞİRK VE SEBEPLERİ
yaklaşmak ister veya başına gelen bir musibette onu yardıma çağırırsa, “müşrik
olur”. Bu şirk türüne de “tasarrufta şirk” adı verilir. Bu kimsenin onların mutlak
olarak bu tasarrufa sahip olduklarını söylemesiyle, Allah’ın onlara bu kudreti
verdiğini ve onlara ikramından bir libas olarak giydirildiğini söylemiş olması
arasında herhangi bir fark yoktur.
5 İbadetler ve O ibadetlerin Özellikleri Sadece
Allah’a Mahsustur.
Üçüncü Mesele: Allah Teâlâ, tazim (yüceltme) amellerini sadece kendisine
özgü kılmıştır. Buna “ibadet” denir. Secde, rükû, huşu ve tevazu ile kıyam
etmek gibi (sağ elini sol elinin üzerine koyarak önünde bağlamak)69.
Kendinde büyüklük, salih olduğunu zannettiği insanlar için oruç tutmak70 çok
uzak mesafelerden de olsa onların evlerine doğru yönelmek, onlara gitmek için
özel yolculuklar düzenleyip kendisini görmek için yanına sanki hacca giden yolcu
gibi gitmeleri, o insanın adını “telbiye”(lebbeyk) getirircesine mırıldanmak, ona
yaptığı yolculukta cinsel ilişkiden, fısktan, deniz ve kara hayvanı avlamaktan
kaçınmak ve edep ve şartlar içinde davranıp, o insanın evini tavaf edip, ona
secde etmek, ona kurban kesip adaklar adamak, onun evine Kâbe'ye kumaş,
örtü veya halle giydirildiği gibi halle giydirip kapısında kıyam etmek, dua ve
istiğase ile ona yönelmek, dünya ve ahiretteki isteklerinin yerine getirilmesi için
yönelmek, arzularının vasıl olmasını istemek gibi fiiller şirktir.
Çünkü bütün bu fiilleri Allah, sadece kendi zatına özgü kılmıştır.
Yine, yücelttiği ve ta’zimde bulunduğu kimsenin evinde bulunan taşlardan birini
öpmek, duvarına sarılıp perdelerine asılmak, orada ta’zim ve ibadet kastıyla
fenerler ve kandiller yakmak, onun zatıyla meşgul olmak, kâhinlerin amellerinden
olan ta’zim ettiği yeri süpürmek, orayı aydınlatmak, döşemek, oraya gelenlere
69 Perslerde insanların efendilerine ve krallarına karşı el bağlayıp durdukları gibi. Kitabı Arapçaya
çeviren Ebu’l-Hasan en-Nedvi diyor ki: Allah Rasûlü’nün mescidinde namazda durur gibi el bağlayan
cahillerin huşu ve tevazu ile Kabr-i Şerife yönelip namazdakinden daha çok bir zillet hali sergilemeleri
bu kabil davranışlardandır.
70 Buradan da anlaşılıyor ki, salihlerin adına oruç tutmak, eski Hindistan’da ortaya çıkmış bir bidattir.
Zaman zaman da bu oruç hiçbir gerçeği olmayan hayali kişiler adına tutulur. Bu oruçların da belli bir
edebi, ahkamı, niyeti ve iftarları vardır; belli ve saygılı günlerde tutulur. Bu oruç ile, o salihlere tevessül
ve istiğasede bulunarak onlardan ihtiyaçlarının giderilmesini bekler imam Ahmed b Abdılehad es-
Serhendi (ö.Hicri 1034), bir müridesıne yazdığı bir mektupta bu konuyu ele alıp şiddetle eleştirmiştir.