Articles




ÂLİMLER, SÂLİHLER VE ONLARIN


BIRAKTIKLARI ŞEYLERDEN BEREKET UMMAK


Bazı kimseler, sahâbenin -Allah onlardan râzı olsun- Peygamber -


sallallahu aleyhi ve sellem- hayatta iken ondan bereket umduklarını


delil göstererek, âlimler, sâlihler ve onların bıraktıkları şeylerden


bereket ummanın câiz olduğunu söylemektedirler. Bunun hükmü nedir?


Ayrıca kendisinden bereket umut edilen ve teberrükte bulunulan


kimse, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e benzetilmiş olmuyor


mu?


Vefâtından sonra Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den


bereket ummak mümkün müdür?


Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in bereketi ile Allah


Teâlâ'ya tevessülde bulunmanın hükmü nedir?


Hamd, yalnızca Allah'adır.


Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in dışında herhangi bir


kimseden, onun abdest suyundan,saçından,terinden veya bedeninden


herhangi bir şeyden bereket ummak, câiz değildir. Aksine bütün bunlar,


Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e hastır. Çünkü Allah Teâlâ


onun bedeninde ve bedenindeki uzuvların dokunduğu her şeyde hayır ve


bereketler yaratmıştır.


Bunun içindir ki sahâbe -Allah onlardan râzı olsun-, Peygamber -


sallallahu aleyhi ve sellem-'in hem hayatında, hem de vefâtından sonra


ondan başka, ne Râşid halifeler Ebu Bekir,Ömer, Osman ve Ali'den -


Allah onlardan râzı olsun-, ne de onların dışında birisinden bereket


ummuşlardır. Bu ise onların, bereket ummanın, başkasına değil de,


sadece Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e has bir hareket


olduğunu anladıklarına delâlet etmektedir.Çünkü bu hareket


(Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den başkasından bereket


ummak), Allah Teâlâ'ya ortak koşmaya (şirke) ve O'ndan başkasına


ibâdet etmeye kadar götürür.


3


Aynı şekilde Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Allah


katındaki makamı ve yüksek konumu, zâtı veya sıfatı veyahut da


bereketi ile Allah Teâlâ'ya tevessülde bulunmak, -buna delâlet eden


herhangi bir delil olmadığından dolayı-, câiz değildir.


Bu hareket, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'i Allah Teâlâ'ya


ortak koşmaya ve onun hakkında aşırı gitmeye kadar götürür.


Yine sahâbe -Allah onlardan râzı olsun- bunu yapmamışlardır. Şayet


bu harekette hayır olsaydı, onlar bizden önce bunu yaparlardı.


Ayrıca bu hareket, şer'î delillere aykırıdır.


Nitekim Allah -azze ve celle- şöyle buyurmuştur:





"En güzel isimler, (Esmâul-Hüsnâ) Allah’ındır. O halde O’na güzel


isimleriyle duâ edin (yalvarın). O’nun isimlerini (ziyâdeleştirmek veya


noksanlaştırmak veyahut da tahrif etmek sûretiyle) değiştirenleri


bırakın. Onlar, (dünyada) yapmakta olduklarının cezasına


çarptırılacaklardır." (A'râf Sûresi: 180)


Allah Teâlâ bu âyette, birisinin makamı veya hakkı veyahut da


bereketi ile kendisine duâ edilmesini emretmemiştir.


Allah Teâlâ'ya, güzel isimleri ile tevessülde bulunmaya, O'nun


sıfatları da girer. Örneğin Allah Teâlâ'ya, O'nun izzeti, rahmeti, kelâmı


ve diğer sıfatları ile tevessülde bulunmak gibi.


İşte bunlardan birisi de sahih hadislerde gelen şu duâlardır:





"Yarattıklarının şerrinden, Allah’ın eksiksiz sözlerine sığınırım."


(Ahmed (2/290), Nesâi, Amelu’l-Yevmi ve’l-Leyle (h.590), İbn-i es-


Sünnî (h.68). Bkz. Sahih-i Tirmizî (3/187), Sahih-i İbn-i Mâce (2/266),


Tuhfetu’l-Ahyar (s.45).





"Bulduğum ve korktuğum (acının) şerrinden, Allah’a ve O’nun


kudretine sığınırım." (Müslim, (4/1728).


Allah Teâlâ'ya muhabbet beslemeyi vesile kılarak tevessülde


bulunmak, elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i sevmeyi


vesile kılarak tevessülde bulunmak, Allah'a ve Rasûlüne îmânı vesile


4


kılarak tevessülde bulunmak, sâlih amellerle tevessülde bulunmak da


câiz olan tevessüldendir.


Nitekim mağara arkadaşları kıssasında üç arkadaş, gecelemek ve


sağanak yağmur sebebiyle mağaraya girdiklerinde dağdan yuvarlanan


bir kaya parçası mağaranın kapısını kapattı ve onu mağaranın


kapısından uzaklaştıramadılar.Bunun üzerine bu durumdan kurtulmanın


yolunu kendi aralarında konuşmaya başladılar. Sonunda, onları bu


durumdan ancak sâlih amellerini vesile kılmak sûretiyle Allah Teâlâ'ya


yalvarmaları halinde kurtulacakları konusunda aralarında görüş birliğine


vardırlar.


Onlardan birisi, anne ve babasına olan iyiliklerini vesile kılarak


Allah Teâlâ'ya yalvarıp yalvarıp duâ etmeye başladı. Bunun üzerine


kaya parçası biraz açıldı ama dışarı çıkacak kadar değildi.


Sonra ikincisi, gücü yettiği halde kendisini zinâdan korumasını


vesile kılarak Allah Teâlâ'ya yalvarıp duâ etmeye başladı.Bunun üzerine


kaya parçası biraz daha açıldı ama yine dışarı çıkacak kadar değildi.


Sonra üçüncüsü emânet ehline geri vermesini vesile kılarak Allah


Teâlâ'ya yalvarıp duâ etmeye başladı.Bunun üzerine kaya parçası


aşağıya doğru yuvarlandı, mağaranın kapısı açılınca dışarı çıkıp gittiler.


Bu hadis, Buhârî ve Müslim'de, Peygamber -sallallahu aleyhi ve


sellem-'den rivâyet olunan ve bizim için ibret ve ders olan bizden önceki


ümmetlerde vukû bulan bir olaydır.


Bu cevapta zikrettiğim şeyleri, Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye,


öğrencisi İbn-i Kayyim ve Abdurrahman b. Hasan (Fethu'l-Mecîd Şerhu


Kitâbi't-Tevhîd" adlı kitabında) ve başka âlimler -Allah onlara


merhamet etsin- açıklamışlardır.


Gözleri görmeyen (âmâ) sahâbînin, hayatta iken Peygamber -


sallallahu aleyhi ve sellem- ile tevessülde bulunması, Peygamber -


sallallahu aleyhi ve sellem-'in de ona şefaat etmesi, onun için Allah


Teâlâ'ya duâ etmesi ve Allah Teâlâ'nın da ona gözlerini iâde etmesiyle


görmeye başlaması hakkındaki hadise gelince, bu tevessül, Peygamber -


sallallahu aleyhi ve sellem-'in duâsı ve şefaati ile olan tevessüldür.


Hadiste de açıkça görüldüğü gibi, Peygamber -sallallahu aleyhi ve


5


sellem-'in Allah katındaki yüksek makamı ve hakkı ile olan tevessül


değildir.


Yine, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- kıyâmet gününde


insanlar arasında hüküm verilirken insanlar kendisinden şefaat etmesini


isteyeceklerdir.


Yine, cennet ehli, cennete girmek için Peygamber -sallallahu aleyhi


ve sellem-'den şefaat etmesini isteyeceklerdir.


Bütün bunlar, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ile hem


dünya, hem de âhiret hayatında kendisiyle tevessülde bulunulacağına


delildir.Bu da onun duâ etmesi ve şefaat etmesiyle olan


tevessüldür.Yoksa kendisinin zâtı ve hakkı ile olan tevessül değildir.


Nitekim İslâm âlimleri, câiz olan tevessülü bu şekilde


açıklamışlardır.Az önce bu âlimlerden bazılarını yukarıda zikretmiştik.



Son G?nderiler

MÜSLÜMAN BİR VAZİDEN ...

MÜSLÜMAN BİR VAZİDEN HIRİSTİYAN BİR KİŞİYE MESAJ

ALTI GÜN ŞEVAL orucun ...

ALTI GÜN ŞEVAL orucunun fazileti

HİZİPÇİLİK VE ALLAH’A ...

HİZİPÇİLİK VE ALLAH’A DAVETTE OLUMSUZ ETKİLERİ...