LÂ İLÂHE İLLALLAH'IN ŞARTLARI
Hamd, yalnızca Allah'adır. Salât ve selâm da Peygamberimiz
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'edir.
Değerli âlim Hâfız el-Hakemî -Allah ona rahmet etsin- "Sullemu'l-
Vusûl" adlı manzumesinde lâ ilâhe illallah'ın şartlarını şöyle sıralamıştır:
"İlim, Yakîn, Kabul ve İnkıyâd, bilmelisin söylediğimi,
Sıdk, İhlas ve Muhabbet, Allah seni hoşnut olduğu şeyde muvaffak
eylesin."
Birinci Şart: İLİM
Bunun anlamı: Cehâletle bağdaşmayan, cehâlete aykırı olan ve
nefy (red) ve isbât (kabul) yönünden lâ ilâhe illallah'ın anlamını
bilmektir.
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
“(Ey Muhammed!) Bil ki, (göklerde ve yerde) Allah’tan başka
hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Hem kendin, hem de erkek ve
kadın mü’minlerin günahlarının bağışlanmasını dile. Allah, (gündüzleri
uyanıkken) dolaştığınız yeri de, (geceleri uyurken) duracağınız yeri de
bilir.”1
Başka bir âyette şöyle buyrumuştur:
"Kalpleriyle, dillerinin ne konuştuklarını bilerek lâ ilâhe illallah ile
hakka şâhitlik edenler dışında, (müşriklerin), Allah'ı bırakıp da ibâdet
ettikleri putlar, şefaat etmeye sahip değillerdir." 2
Osman b. Affan'dan -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna
göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Kim, Allah’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilâhın
olmadığını bilerek ölürse, cennete girer.”1
1 Muhammed Sûresi: 19
2 Zuhruf Sûresi: 86
2
İkinci Şart: YAKÎN
Bunun anlamı: Lâ ilâhe illallah diyen kimsenin, bu sözün delâlet
ettiği şeye kesin bir şekilde inanmasıdır.Çünkü kesin bilgi olmaz ve zanna
dayalı bilgi olursa, bu bilginin îmâna hiçbir faydası olmaz. O bilgiye
şüphe girdiği zaman îmânın hâli nice olur?
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Mü’minler ancak öyle kimselerdir ki, Allah’a ve elçisine îmân
ettikten sonra (îmân konusunda) şüpheye düşmezler, malları ve
canlarıyla Allah yolunda savaşırlar.İşte bunlar, (îmânlarında) sâdık
olanların tâ kendileridir.”2
Allah Teâlâ, bu âyette mü'minlerin Allah'a ve elçisine îmândaki
samimiyetlerini, îmân konusunda şüpheye düşmemeleri şartına
bağlamıştır. Bunda şüphe eden kimse ise, o münâfıklardandır.
Nitekim Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet
olunduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle
buyurmuştur:
"Allah’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilâhın olmadığına ve
benim Allah’ın elçisi olduğuma şehâdet ederim ki bir kul, (kıyâmet
gününde) bu ikisinde (Allah’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir
ilâhın olmadığına ve benim de Allah’ın elçisi olduğuma) şüphe
etmeden Allah’ın huzuruna çıkarsa, cennete girer."3
Başka bir rivâyette ise şöyle buyurmuştur:
1 Müslim
2 Hucurât Sûresi:15
3 Müslim
3
"Allah’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilâhın olmadığına ve
benim Allah’ın elçisi olduğuma şehâdet ederim ki bir kul, (kıyâmet
gününde) bu ikisinde (Allah’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir
ilâhın olmadığına ve benim de Allah’ın elçisi olduğuma) şüphe
etmeden Allah’ın huzuruna çıksın da, onun cennete girmesine engel
olunsun."1
Yine, Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunan
uzunca bir hadiste, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ona şöyle
buyurmuştur:
"(Ey Ebu Hureyre!) Bu duvarın arkasında, kalbinden gelerek
Allah’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilâhın olmadığına
kalbinden şüphesiz olarak inanan kimseye rastlarsan, onu cennetle
müjdele!"2
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- lâ ilâhe illah diyen
kimsenin cennete girmesini, kalbinden ona şüphesiz olarak inanması
şartına bağlamıştır.Bu şart ortadan kalkarsa, vadedilen şey (cennete
girme) de ortadan kalkar.
Üçüncü Şart: KABUL
Bunun anlamı: Lâ ilâhe illallah sözünün gerektirdiği şeyleri, kalbi ve
diliyle kabul etmek demektir. Allah Teâlâ, geçmiş ümmetlerden lâ ilâhe
illallah'ı kabul edenleri kurtardığını, onu reddeden ve ondan yüz çeviren
ümmetlerden de intikam aldığını Kur'an-ı Kerim'de bize haber vermiştir:
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
arkadaşlarını ve Allah'ın dışında ibâdet ettikleri putlarını toplayın. Onları
(şiddet kullanarak) cehennem yoluna sevkedin! Onları (cehenneme
varmadan önce) hapsedin. Çünkü onlar, (dünyada işledikleri
amellerden ve konuştukları sözlerden dolayı kınanmak ve azarlanmak
için) sorguya çekilecekler! (Onlara azarlanarak şöyle denilir:) Size ne
oldu da birbirinize yardım etmiyorsunuz? Aksine onlar bugün (Allah'ın
emrine) teslim olmuşlardır! (O'na karşı gelemezler, O'nun huzurundan
ayrılamazlar ve birbirlerine yardım da edemezler.) Onlar birbirlerine
dönerek birbirlerini azarlamaya ve birbirleriyle tartışmaya çalışırlar.
(Uyanlar, uydukları kimselere) siz bize sağdan (dîn ve hak tarafından)
gelirdiniz (bize dîni aşağılar, bizi ondan nefret ettirir ve bize sapıklığı
güzel gösterirdiniz.) Ötekiler (uyulan kimseler, kendilerine uyanlara)
şöyle derler: Hayır, (durum sizin iddiâ ettiğiniz gibi değildir.) Aksine siz,
mü'minler değildiniz. Bizim sizin üzerinizde bir nüfûzumuz (sizi îmândan
alıkoyacak bir gücümüz) yoktu.Aksine siz (ey müşrikler!) haddi aşan
azgın bir topluluk idiniz. Onun için Rabbimizin hükmü (azabı) hepimize
hak oldu.Biz ve siz, hak ettiğimiz azabı mutlaka tadacağız. Biz sizi
azdırdık (sizi Allah yolundan ve O'na îmândan saptırdık) ve oysa biz,
sizden önce (inkârımız sebebiyle) azgınlardan (sapıtanlardan) idik
(böylelikle sizi de bizimle beraber helâk etmiş olduk). Şüphesiz onlar,
(dünyada günahta ortak oldukları gibi) o gün (kıyâmet günü) azaba
da ortaktırlar. Şüphesiz ki biz, suçlulara (dünyada isyanı, itaate tercih
edenlere) işte böyle yaparız (onlara acıklı azabı işte böyle tattırırız.)
Çünkü onlara (müşriklere): Allah'tan başka hakkıyla ibâdete lâyık
hiçbir ilah yoktur, denildiği, (bu söze çağrıldıkları ve ona aykırı olan
şeyleri terketmeleri istendiği) zaman, bu sözü söylemekten büyüklük
taslarlar ve: 'Deli bir şâir için biz ilahlarımıza ibâdeti mi bırakacağız,
derlerdi.”1
Allah Teâlâ onlara azap etmesinin sebebini, onların lâ ilâhe illallah
sözünü söylemekten büyüklük taslamaları ve onu getiren peygamberi
yalanlamaları olduğunu haber vermiştir. Onlar, lâ ilâhe illah'ın nefyettiği
(reddettiği) şeyi reddetmemişler, isbat (kabul) ettiği şeyi de kabul
etmemişlerdir. Aksine onlar, inkâr edip büyüklük taslayarak şöyle
demişlerdir:
1 Sâffât Sûresi: 22-36
“(Muhammed, o kadar çok) ilahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu
bu (getirdiği ve ona çağırdığı) tuhaf bir şeydir! dediler. Onlardan ileri
gelenler: Yürüyün, ilahlarınıza bağlılıkta direnin. İşte bu, asıl istenen
şeydir. Biz bunu son dînde de işitmedik. Bu, uydurmadan başka bir şey
değildir."1
Allah Teâlâ onların iddiâlarını yalanlamış ve elçisi Muhammed -
sallallahu aleyhi ve sellem-'in diliyle onların söylediklerini inkâr etmiştir.
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
"(Onlar: Muhammed, deli bir şâirdir, diyerek yalan söylediler. Oysa
Muhammed, onların nitelendirdikleri gibi değildir.) Aksine O, gerçeği
(Kur'an'ı ve tevhîdi) getirmiş ve peygamberleri(n haber verdiklerini) de
doğrulamıştır." 2
Sonra Allah Teâlâ lâ ilâhe illallah'ı kabul edenler hakkında şöyle
buyrumuştur:
"(Bu azaptan, ibâdette ihlaslı olan) Allah'ın hâlis kulları istisnâ
edilecektir. Bunlar için (cennette) bilinen (devamlı) bir rızık, türlü türlü
meyveler vardır. Naîm cennetlerinde karşılıklı koltuklar üzerine
kurulmuş halde kendilerine ikram edilir." 3
Ebu Musa el-Eş'arî'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna
göre, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
1 Sâd Sûresdi: 5-7
2 Sâffât Sûresi: 22-36
3 Sâffât Sûresi: 40-44
"Allah Teâlâ'nın benim ile gönderdiği hidâyet ve ilmin misali, bir
araziye bolca yağan yağmura benzer: Yağmur alan bu arazide bir
kısım vardır ki burası yağmur suyunu kabul eder (içine çeker) ve
üzerinde bol bol bitkiler, otlar yetiştirir. Arazinin ikinci bir kısmı vardır ki,
orası yağmur suyunu biriktirir. Biriken o yağmur suyundan Allah,
insanları faydalandırır; insanlar ondan içerler, hayvanlarını ve arazilerini
sulayarak ekin ekerler. Bu arazinin üçüncü bir kısmı da vardır ki suyu ne
üzerinde tutar, ne de üzerinde bitki yetiştirir. İşte bu, Allah'ın dîninde
bilgili olan, o bilgi kendisine fayda veren, Allah Teâlâ'nın beni onunla
göndermiş olduğu dîni öğrenen ve onu başkalarına öğreten kimse ile
buna aldırış etmeyen ve benim gönderilmiş olduğum Allah Teâlâ'nın
hidâyetini kabul etmeyen kimsenin misalidir."1
Dördüncü Şart: İNKIYÂD (Boyun eğmek)
Bunun anlamı: (Allah Teâlâ’ya ibadet etmek, O’nun şeriatine
boyun eğmek, ona îmân etmek ve onun hak olduğuna inanmak gibi)
lâ ilâhe illallah sözünün delâlet ettiği şeylere boyun eğmek ve bu söze
aykırı olan şeyleri terketmek demektir.
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Kim, Allah'ı birlemiş halde kendini Allah'ın emrine teslim ederse, o
sağlam kulpa (lâ ilâhe illallah'a) yapışmıştır. İşlerin sonu da yalnızca
Allah'a varır." 2
1 Buhârî ve Müslim
2 Lokman Sûresi: 22
7
Allah Teâlâ'nın emrine teslim olmayan kimse, muvahhid (Allah'ı
birlemiş) olamaz.O, sağlam kulpa (lâ ilâhe illallah'a) da yapışmış olmaz.
İşte bu, Allah Teâlâ'nın şu âyette kastettiği anlamdır:
"(Ey Rasûlüm!) Kim de Allah'ı inkâr ederse, onun inkârı sakın seni
üzmesin! (Zirâ sen, sana düşen dâvet ve tebliğ görevini yerine getirdin.)
(Kıyâmet günü) onların dönüşü, yalnızca bizedir.İşte o zaman,
(dünyada) yaptıklarını onlara haber vereceğiz (amellerinin karşılığını
görececeğiz.) Şüphesiz ki Allah, kalplerde olanı (onların kalplerinde
gizledikleri küfrü) hakkıyla bilendir." 1
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de bu konuda şöyle
buyurmuştur:
"Birinizin arzusu, benim getirdiğim bu dîne tâbi olmadıkça (tam)
îmân etmiş olmaz."2
Beşinci Şart: SIDK (Doğruluk)
Bunun anlamı: Bu sözü, yalanın zıddı olan doğru bir şekilde
söylemektir. Lâ ilâhe illallah sözünü söylerken kalbinin diline, dilinin de
kalbine uyacak şekilde doğru ve birbirine uygun olması demektir.
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
"İnsanlar, imtihana çekilmeden sadece ‘îmân ettik’ demeleriyle
başıboş bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki biz, onlardan
1 Lokman Sûresi: 23
2 Fethu'l-Bârî
8
öncekileri de imtihana çekmişizdir. Allah, (îmânlarında doğru olanların)
doğrulukları ve yalancıları(n yalanlarını) mutlaka ortaya çıkaracaktır."1
Allah Teâlâ, lâ ilâhe illallah sözünü kalpten değil de yalan olarak
söyleyen münâfıklar hakkında şöyle buyurmuştur:
“İnsanlardan bazıları da vardır ki, îmân etmedikleri halde ‘Allah’a
ve âhiret gününe îmân ettik’ derler.Onlar (akıllarınca) Allah’ı ve
mü’minleri aldatırlar.Halbuki onlar kendilerini aldatırlar ve fakat onlar
bunun farkında değillerdir.Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah
da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söyledikleri yalanlar sebebiyle de
onlar için acıklı bir azap vardır." 2
Muaz b. Cebel'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna
göre, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
"Hiç kimse yoktur ki, Allah’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir
ilâhın olmadığına ve Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’in
Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna, samimî olarak kalpten şehâdet etsin
de, Allah Teâlâ da ona cehennemi haram kılmış olmasın.”3
Altıncı Şart: İHLAS
Bunun anlamı: Ameli, şirkin her türlü leke ve pisliklerinden
arındırmak ve temiz hâle getirmek demektir.
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Dikkat edin! Hâlis dîn, (şirkten uzak tam itaat) yalnızca
Allah'ındır."4
Yine, Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
1 Ankebût Sûresi: 2-3
2 Ankebût Sûresi: 2-3
3 Buhârî ve Müslim
4 Zümer Sûresi: 3
9
"(Ey Muhammed!) Ben dînimde ihlas ile yalnızca Allah'a ibâdet
ederim."1
Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre,
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de bu konuda şöyle
buyurmuştur:
"(Kıyâmet günü) şefaatime nâil olacak en bahtiyâr kişi, kalbinden
veya nefsinden ‘lâ ilâhe illallah’ diyendir."2
Yedinci Şart: MUHABBET (Sevgi)
Bunun anlamı: Bu söze, bu sözün gerektirdiği ve delâlet ettiği
şeylere ve bu sözü, şartlarına bağlı kalarak söyleyenlere (mü'minlere)
muhabbet beslemek, onu bozan ve ona aykırı hareket edenlere
buğzetmek demektir.
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
Zn m
“İnsanlardan bazıları Allah’ı bırakıp birtakım putları Allah’a denk
tutarlar ve onları, Allah’ı sevdikleri gibi severler. Ama îmân edenlerin
Allah sevgisi, (onların sevgisinden) daha kuvvetlidir. (Allah’a ortak
koşarak nefislerine) zulmedenler, eğer (âhirette) azabı gördüklerinde,
güç ve kuvvetin hepsinin Allah’a âit olduğunu ve Allah’ın azabının çetin
olduğunu önceden bilmiş olsalardı, (Allah’ı bırakıp putlara
tapmazlardı.)” 3
Allah Teâlâ, îmân edenlerin Allah sevgisinin başkalarının
sevgisinden daha kuvvetli olduğunu haber vermiştir. Çünkü îmân
edenler, Allah Teâlâ'yı sevdiklerini iddiâ eden, O'nun dışında ilahlar
1 Zümer Sûresi: 14
2 Buhârî
3 Bakara Sûresi: 165
10
edinen ve o ilahları Allah Teâlâ'yı severcesine seven müşriklerin yaptıkları
gibi- yapmazlar. Onlar, sevgilerinde hiç kimseyi O'na ortak koşmazlar.
Enes b. Mâlik'ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna
göre, Rasûlullullah -sallallahu aleyhi ve sellem- de bu konuda şöyle
buyurmuştur:
"Ben birinize, babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha
sevimli olmadıkça, (tam) îmân etmiş olmaz."1
Yine de en iyisini Allah Teâlâ bilir.
Allah Teâlâ, Peygamberimiz Muhammed'e salât ve selâm eylesin.
1 Buhârî ve Müslim