Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ve çevre
Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hayatında
çevrenin yerinden bahsedeceksek, önce biri fıkıh, diğeri dille ilgili
iki inceliği konuşmamız gerekir. Fıkıhla ilgili incelik şudur; İslam
dini, Müslümanın hayatı bağlamında, onun tüm fiil ve
davranışlarını konu alan, zamanı aşkın kriter ve sınırlar koyar.
Müslüman, yaşadığı çağda ortaya çıkan her tür yeniliği bu kriter ve
sınırlara göre değerlendirir. Bu kriter ve sınırlar arasında insan
aklına saygı da vardır. Yüce Allah'ın bağışladığı bu nimet sayesinde
insan, durumunu iyileştirecek hükümleri çıkarma gücüne güvenir.
Bu noktada sakın biri çıkıp: "Peygamber -sallallahu aleyhi ve
sellem-, kimyasal atıkların nehirlere atılmasını yasaklamamıştır"
demesin! Çünkü Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve
sellem- durgun suya idrar veya büyük abdest bozmayı yasaklamıştır.
Bu ikisi, O'nun çağındaki su kaynaklarına yönelik en önemli kirlilik
öğeleridir. Buna dayanarak söz konusu yasak O'nun çağında
bulunmayan diğer bütün kirlilik faktörlerine kendiliğinden
uygulanabilir.
Dille ilgili inceliğe gelince, ne Kur'an, ne de Sünnet,
günümüzde çevreyle ilgilenen kimselerin kullandıkları çevresel
terimleri aynen dile getirmemişlerdir. Buna karşın, onlardan çok
daha vurgulu ve anlam bakımından etkin kavramlar kullanmışlardır.
Örneğin Kur'an ve Sünnet metinlerinde "Kirlilik" ya da "Ekolojik
denge" gibi kavramlar bulunmaz. Fakat bu, İslam hukukunun her
iki konuyu da göz ardı ettiği anlamına gelmez. Zira Kur'an, kirlilik
kavramını farklı sözcüklerle ifade etmiştir. Örneğin bozulma,
çürüme anlamları içeren "Fesat" kavramı bunlardan biridir. Kur'anı
Kerim, bir çok ayetinde "fesat"tan sakındırır ve yaşadıkları bölgeyi
ifsat edip orayı imar ve ıslah etmeyen "bozguncuları" kınar..
Kur'an-ı Kerim'de ve Sünnet-i Nebevi'de bunun pek çok örneğine
rastlamak mümkündür. "Fesat", kirlilik teriminden çok daha
kapsamlıdır. Çünkü "fesat", yalnız maddi kirlilik ve bozulmayı
değil, aynı zamanda ahlaki bozulma ve çirkinliklerin yayılmasını
ifade eden manevî fesadı da kapsar.
"Ekolojik denge" terimi ise "terazi=mîzan" kavramı ile ifade
edilmiştir. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de "Ve teraziyi/dengeyi
koydu" buyurmuş, insanları tartıda fazlalık veya eksiltmek yaparak
dengeyi bozmaktan sakındırmıştır. "Terazi=Mizan" kavramı,
"denge=tevâzün" ile aynı kökten geliyor olsa da anlam ve ifade
gücü bakımından ilkinden daha etkili ve kuvvetlidir. İslam aynı
şekilde "kader=ölçü" ve "takdir=miktar belirleme" kavramlarını da
kullanmıştır. Yüce Allah, her şeyi bir miktar (kader) ile yaratmış,
her şey için bir miktar belirlemiş (takdir etmiş)tir…
"Çevre/ekoloji" terimi ne Kur'an-ı Kerim, ne de Sünnet
metinlerinde geçmektedir. Fakat İslamiyet, gökyüzü, yeryüzü, kara,
deniz, madenler gibi çevrenin en önemli öğelerinden söz etmiştir.
Bu iki inceliği bütün basitliğiyle kavradığımızda, Kur'an ve
Sünnet metinlerinden çevrenin korunması ve çevreye saygı
konularında çok detaylı hükümler çıkarabiliriz. Günümüz
dünyasında çevre konusuyla ilgili olarak toplumları meşgul eden
meseleler hakkında analizler yapabilir, spesifik çözümler
üretebiliriz.
Peygamberimizin -sallallahu aleyhi ve sellem-Sünnetinde
ekinler ve tarıma yönelik bir çok hadis-i şerife rastlayabiliriz:
İmam Buhari ve Müslim, Enes'ten -Allah ondan râzı olsunnaklettiler:
"Hiçbir müslüman yoktur ki, ağaç diksin, tohum eksin de o ağacın,
ekinin mahsulünden insan, kuş, kurt yesin de kendisine bir sadaka (ecir)
verilmesin. Elbette o ektiğinden diktiğinden sevap alır."
İmam Ahmed de el-Müsned ve İmam Buharî el-Edebu'l-müfred
adlı eserinde Enes'ten -Allah ondan râzı olsun- şunu naklettiler:
"Kıyamet koparken sizden birinizin elinde bir hurma fidesi bulunur da
bu fidesi kıyamet kopmadan dikmeye gücü yeterse, muhakkak onu diksin,
bırakmasın."
Ağaçlandırmayı teşvik ve özendirme konusunda bundan daha
güçlü bir hadis olamaz. Burada yapılacak iş, bir araç olarak değil
sanki özünde bir amaç gibi ortaya konmaktadır. Çünkü burada
anlatılana göre ne fidanı dikenin, ne de bir başkasının ağacın
meyvesinden yemesi söz konusudur. Çünkü kıyamet kopmak
üzeredir. Ama ağaç dikme eylemi, bizzat kendisi sevap konusu
olacaktır. Çünkü Allah'a kulluğun göstergelerinden biridir.
Kur'an-ı Kerim ve ona bağlı olarak Peygamber -sallallahu
aleyhi ve sellem- yeryüzünü imar etmeyi emretmişlerdir.
Yeryüzünün imarı, genel bir kavram olup toprağın ekilmesi,
fabrikalar kurulması, konut sitelerinin inşası ve benzeri faaliyetler
gibi insanlığın yarar ve faydasına olacak birçok öğeyi içerir. Yüce
Allah Kur'an-ı Kerim'de Peygamberi Salih –aleyhisselâm-
'ındilinden şöyle buyurur:
"O sizi yerden (topraktan) yarattı Ve orayı sizinle mamûr
kıldı." (Hûd, 61)
Ayet-i kerimede geçen "isti'mâr" ya da imar emri, sanki
insanoğlunun dünyada yaratılıp çoğaltılmasının amaçlarından biri
gibi konmaktadır.
Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-, terk edilmiş,
faydalanılmayan veya Kur'an-ı Kerim'in "Allah'ın ölümünden
sonra dirilttiği" olarak tanımladığı arazileri işleyenleri, bu
arazilerin mâlikleri olmakla ödüllendirmiştir.
İmam Tirmizî, Ebu Davud, Nesâî ve diğerleri Saîd bin
Zeyd'den –Allah ondan râzı olsun- şu hadisi naklettiler:
"Kim ki ölü bir toprağı diriltirse, o toprak kendisinindir."
İmam Buharî'nin Âişe'den –Allah ondan râzı olsun- yaptığı
rivayette ise şöyle buyurulmaktadır:
"Her kim bir kimseye ait olmayan bir araziyi imar ederse, ona sahip
olmaya daha layıktır." Hazret-i Ömer (ra) da konuyu böyle anlamış
ve insanların toprakları ekip dikmeksizin bloke etmelerini
yasaklamıştır. Örneğin Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-'in
el-Akik arazisini verdiği Bilal Bin Rabah'a şöyle dediği
bilinmektedir: "Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-sana bu
toprağı, insanların istifadesine mani olman için vermedi. Onu
işleyip üretmen için verdi. İşleyebildiğin kadarını al, artanı hazineye
geri ver."
Kur'an ve Sünnette, kaynakların korunması ve boşa
harcanmaması yönünde birçok emir bulunmaktadır. Konuyla ilgili
ayet-i kerimelerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
"Yeryüzünü ıslah olmuşken ifsat etmeyin." (A'raf, 56, 85)
"Yeryüzünde fesat çıkarmayın." (Bakara, 60; A'raf, 74)
"Allah, fesat çıkaranları sevmez.." (Mâide, 64)
" Allah, fesadı sevmez." (Bakara, 205)
Bunlarla benzer anlamda bir çok ayet mevcuttur. Yeryüzünde
fesat çıkarmak, tahribatta bulunmak, kirletmek, telef etmek gibi
maddi şekilde olabileceği gibi ahlaki yozlaşma, kötülükleri yayma
şekillerinde manevî de olabilir. Kaynak ve servetlerin korunmasına
yönelik Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-'in de
emirleri vardır.
Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i Nebevî'nin hayvan varlığının
korunmasıyla ilgili emirlerine baktığımızda bu emirlerin çeşitli
özendirme/korkutma (terğîb/terhîb) üsluplarıyla geldiğini görürüz.
Yüce Allah En'am sûresinde şöyle buyurur:
"Onlar saçma düşüncelerine göre dediler ki: "Bu
(tanrılar için ayrılan) hayvanlarla ekinler haramdır. Bunları
bizim dilediğimizden başkası yiyemez. Bunlar da binilmesi
yasaklanmış hayvanlardır. Birtakım hayvanlar da vardır ki,
(Allah böyle emrediyor diye) O’na iftira ederek üzerlerine
Allah’ın adını anmazlar. Yapmakta oldukları iftiraları
yüzünden Allah onları cezalandıracaktır." (En'am, 138)
Görüldüğü üzere, ayet-i kerimede hayvan varlığından
faydalanmanın engellenmesi ve kullanımının yasaklanması fiillerine
yönelik ağır tehditlerde bulunulmaktadır.
İmam Nesâî ve Ahmed, Şerîd es-Sekafî'den şunu naklederler:
"Kim bir serçeyi gereksizce öldürürse, o serçe kıyâmet günü Allah'ın
huzuruna çıkar ve: Filanca beni boş yere öldürdü. Beni her hangi bir fayda
sağlamak için öldürmedi, diye şikayetçi olur."
İmam Buhari ve Müslim Ebu Hüreyre'den –Allah ondan râzı
olsun- şu hadisi naklederler:
"Hastalıklı hayvan, sağlam sürüye katılmasın."
Bu hadis-i şerifte hastalıklı hayvanların sağlıklı hayvanlara
karıştırılmaması yönünde açık bir emir mevcuttur.
İmam Müslim, Ebu Hüreyre'den –Allah ondan râzı olsunşöyle
nakleder:
"Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-bir adama konuk
olmuştu. Adam. Bir koyun keserek ikramda bulunmak isteyince
Allah Resulü -sallallahu aleyhi ve sellem-şöyle buyurdu: Sakın süt
vereni kesme."
Burada da süt veren koyunun kesilmemesini isteyerek halkın
yararı bulunan bir kaynağın kurutulmaması yönünde bir tavsiyede
bulunmuştur.
Yine İmam Buhari ve Müslim şunu rivayet ettiler:
"Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-ölü bir koyun
görmüştü. Leş hükmünde olduğu için etini yemenin haram
olmasına karşın Sahabeye onun derisinden faydalanmalarını
emretti."
Bunlar, Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-'in
hayvan servetinin korunmasına gösterdiği özeni açıklayan
hadislerdi.
Ağaç ve bitki varlığının korunmasından söz ettiğimizde,
karşımıza İmam Ebu Davud tarafından rivayet edilip Elbânî
tarafından sahih olarak değerlendirilen şu hadis-i şerif çıkar:
Abdullah bin Habeşî –Allah ondan râzı olsun- Allah Rasûlü -
sallallahu aleyhi ve sellem-'den şöyle nakleder:
"Kim bir yaş fidanı keserse Allah onu baş aşağı cehenneme atar."
Görüldüğü üzere bu hadis, ağaçları boş yere kesenlere yönelik
şiddetli bir tehdittir.
Ağaç kesmenin mümkün olduğu zorunlu hallerden birisi de
savaştır. Örneğin Beni Nadir savaşında Allah Rasûlü -sallallahu
aleyhi ve sellem-, müşriklerin arkasına saklandıkları ağaçların
kesilmesini emretmişti. Sanki birileri İslam Peygamberi'nin
söylediğinin aksini yaptığını dile getirmiş gibi, çok geçmeden şu
ayet-i kerime indirildi:
"Hurma ağaçlarından, herhangi birini kesmeniz veya
olduğu gibi bırakmanız hep Allah’ın izniyledir ve O’nun
yoldan çıkanları rezil etmesi içindir." (Haşr, 5)
Bir düşünün sevgili okurlar, Peygamber -sallallahu aleyhi ve
sellem-'in çevre duyarlılığı o kadar iyi biliniyordu ki Allahu Teala
O'na salat ve selam etsinaş zorunluluğu sonucu ağaçları
kestirmesine düşmanları dahi şaşıyordu!
Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-'in su
kaynaklarını korumaya yönelik duyarlılığından bahsettiğimizde,
O'nun suya idrar ve büyük abdest bozmayı yasakladığını görürüz.
Yaşadığı çağdaki en ağır kirlilik bu idi. Bu yasağı, diğer kirlilik
sebeplerine uygulamak mümkündür.
İmam Ebu Davud, İbni Mâce ve diğerleri –Elbânî'nin sahih
olarak nitelediği- şu hadisi naklederler:
Muaz bin Cebel –Allah ondan râzı olsun-, Allah Rasûlü -
sallallahu aleyhi ve sellem-'in şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Laneti gerektiren şu üç şeyden sakının; İnsanların su yollarına, gelip
geçtikleri yol ortasına ve gölgelendilkleri yerlere büyük abdest bozmak."
Yine İmam Ebu Davud, İbni Mâce ve diğerleri –Elbânî'nin
sahih olarak nitelediği- şu hadisi naklederler:
Ebu Hüreyre –Allah ondan râzı olsun-, Allah Rasûlü -
sallallahu aleyhi ve sellem-'in şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Sakın sizden biri durgun suya işemesin ve cünüplükten arınmak için
ondan boy abdesti almasın."
Bu anlamda bin çok hadis-i şerif nakledilmiştir.
İmam Ebu Davud –Elbânî'nin sahih olarak nitelediği- bir
hadis-i şerifte Abdullah bin Muğaffel'in şöyle dediğini nakleder:
" Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-'i şöyle buyururken
dinledim:
"Ümmetimden bir topluluk abdestte ve duada sınırı aşacaktır."
Hadis-i şerifte, abdest alırken kullanılan su miktarında israfa
kaçmanın yasaklığına dair açık bir yasak mevcuttur. İmam Ebu
Davud da böyle anladığından bu hadisi, "Su kullanımında İsraf
Bâbı" başlığı altında rivayet etmiştir.
Kur'an-ı Kerim de, karada ve denizde fesat çıkarma fiilini,
insanın sorumluluğu ve onun ettiklerinin neticesi olarak haber
vermekte ve insanoğlunu bundan vazgeçmeye, fesada yol açan
eylemleri bırakmaya çağırmaktadır. Yüce Allah bu mânâda şöyle
buyurmaktadır: "İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden
karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir
kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan)
dönerler." (Rûm, 41)
Çevreyle ilgilenenlerin genel olarak bilmeleri gereken, Allah
Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ekolojik dengenin
korunmasına yönelik bir çok emri olduğudur.
Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- her hangi bir hayvan
türünün topluca öldürülmesini yasaklamış ve Allah Teâlâ'nın her
canlıyı bir hikmet gereği yarattığını, topluca yok etmenin ekolojik
yapıda dengesizliğe yol açabileceğini bildirmiştir. Söz konusu
hayvan türü, insanların pek sevmediği karınca veya Arapların
hoşlanmadığı köpekler olabilir.
İmam Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî ve diğerleri Âişe'den –Allah
ondan râzı olsun- şunu rivayet ettiler:
"Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şöyle
buyurduğunu işittim:
"Eğer köpekler, ümmetlerden bir ümmet olmasaydı hepsinin
öldürülmesini emrederdim. Siz siyah vahşi olanları öldürün."
İmam Buhari, Ebu Hüreyre'den –Allah ondan râzı olsun- şunu
rivayet etmiştir:
"Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-'i şöyle buyururken
işittim:
"Peygamberlerden birini bir karınca ısırmıştı. O da bütün karınca
yuvasının yakılmasını emretti. Bunun üzerine Allah Teâlâ o Peygambere şöyle
vahyetti: Bir tek karınca seni ısırdığı için ümmetlerden Allah'ı tesbih eden bir
ümmetin hepsini mi helak ettin?"
Başka bir rivayette: "Bir karınca yetmez miydi?"
Bu hadis-i şeriften anlaşılan şudur: O peygamber, kendisine
ısıran karıncayı öldürmekle yetinseydi kınanmayacaktı. Fakat o,
kapıldığı öfke ile karıncaların tümünü öldürmeye kalkmış ve bu
sebeple Yüce Allah'ın azarına muhatap olmuştur.
Âlimlerden bazıları şu hadiseyi de bu bağlamda delil
göstermişlerdir: Yüce Allah, Nuh –aleyhisselâm-'a gemiye
binmesini emrettiğinde diğer canlıları unutmasına izin vermemiş,
bilakis onları da erkek-dişi çiftler hâlinde gemiye yüklemesini
emretmiştir. Hazret-i Nûh'a yönelik ilahî direktiflerden birini şu
ayet-i kerimede görmekteyiz:
"Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Gözlerimizin
önünde ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Bizim emrimiz
gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca her türden eşler
halinde iki tane ve bir de, içlerinden, daha önce kendisi
aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye
al." (Müminun, 27)
Buraya kadar anlattıklarımızdan çıkan sonuç, çevreye
saygının Nebevî açıdan üç temel amaca dayanmakta olduğudur:
Birinci amaç: Menfaat yani yarar amacıdır. İslamiyet insanları,
çevreyi oluşturan unsurlardan yararlanmaya ve bunlardan elde
edilen yararın sürekliliğinin korunmasını teşvik eder.
Bunun en güzel kanıtı, İmam Nesâî ve Ahmed'in, Şerîd es-
Sekafî'den naklettikleri şu hadis-i şeriftir:
"Kim bir serçeyi gereksizce öldürürse, o serçe kıyâmet günü Allah'ın
huzuruna çıkar ve: Filanca beni boş yere öldürdü. Beni her hangi bir fayda
sağlamak için öldürmedi, diye şikayetçi olur."
İkinci amaç: Estetik faktörüdür. İmam Müslim ve diğerleri
Abdullah bin Mesud'dan –Allah ondan râzı olsun- şunu rivayet
etmişlerdir:
Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:
"Allah güzeldir, güzelliği/estetiği sever."
Kur'an-ı Kerimin birçok ayetti de bunu açıklayıp
desteklemektedir. Yüce Allah Kitab'ın bir çok ayetinde bitkileri
şöyle nitelemektedir: "Göz alıcı bahçeler", bitki çiftlerini de "Göz
alıcı çift" olarak vasfetmektedir.
Yüce Allah, bitkilerin meyvelerini sadece yemeyi değil, onları
seyretmeyi de emretmektedir:
"Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin
meyvesine bakın!" (En'am, 99)
Üçüncü amaç: Mutlak ahlakî amaçtır. Allah Rasûlü -sallallahu
aleyhi ve sellem- bize, çevrede bulunan canlıların aynen bizim gibi
Allah'ı tespih ettiğini öğretmiştir. İşte bu sebeple onların da
korunması gereken hakları olmakta, makul gayeler dışında
öldürülmemeleri gerekmektedir. Bu husus, Efendimiz -sallallahu
aleyhi ve sellem-'in şu hadis-i şerifinden daha iyi anlaşılmaktadır:
İmam Buhari, Ebu Hüreyre'den –Allah ondan râzı olsunrivayet
etmiştir:
Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-'i şöyle buyururken
işittim:
"Peygamberlerden birini bir karınca ısırmıştı. O da bütün karınca
yuvasının yakılmasını emretti. Bunun üzerine Allah Teâlâ o Peygambere şöyle
vahyetti: Bir tek karınca seni ısırdığı için ümmetlerden Allah'ı tesbih eden bir
ümmetin hepsini mi yaktın?"
Bu tema, Kur'an-ı Kerim'de de mevcuttur. Şu ilahî
buyruklarda olduğu gibi: "Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve
(gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi
ancak sizin gibi topluluklardır." (En'am, 38),
"Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar,
güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların
birçoğu Allah’a secde ediyor; birçoğunun üzerine de azap
hak olmuştur." (Hac, 18)
Bu güzel ayetler ve diğerleri insanı çevrenin öğelerinden biri
olarak görmekte ve diğer öğelerini koruyup kollaması gerektiğini
vurgulamaktadır.
Yüce Allah başka bir çok ayet-i kerimede de çevreyi oluşturan
güneş, ay, hayvanlar vb. öğeleri insanın hizmet ve emrine verdiğini
bildirmektedir. Bu da insana, nimetinden ötürü Yüce Allah'a
şükrün bir ifadesi olarak söz konusu çevre öğelerini korumayı ve
onlara saygılı olmayı onlara farz kılmaktadır.