Articles




KENZ’UL MUSLİM


(MÜSLÜMANIN HAZİNESİ)


ALLAH’A DAVETİN FAZİLETİ


Jotiar BAMARNİ





Kitap Hakkında





Sevgili kardeşim;


Okuyacağın bu kitapçıkta Allah’a davetin gerekliliği ve fazileti hakkında ayet, hadis ve teşvik edici sözler bulacaksın. Allah’a daveti ya çoğu zaman kendimizi buna ehil görmediğimiz için hiç yapmıyoruz ya da sadece Müslümanlar arasında birbirimize yönelik hayra teşvik, haramlardan sakındırma, uyarı ve hatırlatma boyutu ile yetiniyoruz. Davet denildiğinde çoğumuzun aklına davetin sadece bu kısmı gelmektedir. Hâlbuki davet, aslında bunu da içine alan ama daha geniş bir anlama sahip eşsiz bir ibadettir.





Müslümanlar olarak davetin içe dönük boyutu olan birbirimizi uyarmamız, gaflette olanları uyandırmaya çalışmamız elbette her zaman her yerde yerine getirmemiz gereken bir vazifedir. Ancak Allah’a davetin bir de dışa dönük boyutu var ki; işte bunu neredeyse tamamen ihmal etmiş durumdayız. Üzerinde yaşadığımız yerküreyi çeşitli inançlara sahip 8 milyara yakın insanla paylaşmaktayız. Dünya nüfusunun neredeyse %80’i ya İslam’ı henüz tanıtamadığımız ya da İslam’ın yanlış tanıtıldığı gayrimüslimlerden oluşmaktadır. Biz Müslümanların İslam’ı temsil etmedeki kusurlarımız da ayrıca ele alınması gereken başka bir konu, bu konuya burada değinmeyeceğim.





Genelde dünya Müslümanları, özelde ise Türkiyeli Müslümanlar olarak evrensel ve kıyamete kadar geçerli olacak güzel dinimizi (aslında Allah’ın dini) ona layık güzellikte temsil edemediğimiz ortada. Allah’ın insanlığa son mesajı olan bu mükemmel dini, sahip olduğumuz tüm imkân ve kabiliyetleri kullanarak gereği gibi tanıtmak, anlatmak, davet ve tebliğde bulunmak vazifesini de ihmal edersek her gün inançsız ya da batıl inançlar üzere ölen yüz bini aşkın insanın vebali bize sorulmaz mı? 





Biz daveti sadece kendi aramızda yaparsak, dünyanın dört bir tarafındaki bu kadar insana İslam’ı kim ulaştıracak? Kur’an-ı Kerim’den sonra onlar için başka bir kitap indirilmesini mi bekleyeceğiz? Hayır, bu olmayacak. Hz Muhammed’den sonra onlara başka bir peygamber mi gönderilecek? Hayır, bu da asla olmayacak. Peki; Kur’an son kitap, Hz Muhammed son peygamber ise, İslam da Allah’ın kemâle erdirip razı olduğu son ve evrensel din ise biz bu kitabı tüm insanlığa ulaştırmakla mükellef değil miyiz? Peygamber efendimiz ve ona iman eden sahabeleri bu dinin gayrimüslimlere tebliği ve tüm insanlığın bu dine daveti için canla başla çalışmamış olsalardı İslam yeryüzüne bu şekilde yayılır mıydı? 


Âlemlerin Rabbi olan Allah (cc) Kur'an-ı Kerim'deki onlarca âyete "Ey insanlar!", "De ki: Ey insanlar!", "Ey Ehli kitap!", "De ki: Ey Ehli kitap" hitaplarıyla başlar. Bu hitaplar da gösteriyor ki; 'kitap da hitap da sadece biz Müslümanlara değil, tüm insanlığadır.'





“Ben kusursuz değilim ki, başkasını nasıl davet edeyim?”


“İslam hakkında yeterince ilmim yok, bu yüzden kimseyi davet edemem.”


“İnsanların hidayeti kabul etmeleri öyle kolay değil, bu yüzden bu işe girişmeye cesaret edemiyorum."


"Nasıl bir tepki ile karşılaşacağımı bilmemek beni ürkütüyor."


... 


Davetle aranızdaki tüm gerçek veya vehmî engellerle nasıl baş edeceğinize dair birçok sorunun cevabını bu kitapçıkta bulacaksınız. Allah’a davetin ‘dünyalara bedel bir ibadet’ olduğunu bizlere veciz bir şekilde hatırlatan ve her birimizi davet erleri olarak üzerimize düşeni yapmaya çağıran bu kitapçığın gerçek bir hazine olduğunu siz de göreceksiniz.





Kubilay Aşkın DURDAĞ





Sen, Allah’a Çağıran Bir Davetçi Olmaya Adaysın!


Seni davetçi olma noktasında harekete geçiren şeyin, kalbinde taşıdığın “hayır ve iyiliğin her yere yayılması gerektiği" kaygısı olduğunu biliyorum. Ve sen bu kitapçığı okumaya başladığına göre bu konuda büyük bir adım attın demektir, artık davetçi olmaya aday bir Müslümansın! Eğer Allah Teâlâ senin kalbinde, rızasına karşı bir muhabbet bulursa ve sende Allah için çalışma isteğine dair güçlü bir irade görürse; belki binler, belki de milyonlar senin elinle Müslüman olabilirler. Evet, sende Allah için çalışma azmi görürse! Kendine, grubuna, cemaatine, şeyhine veya ticaretine değil de, sadece Allah’a davet etmenin ne büyük bir şeref olduğunu bir düşünsene! Üstelik böylece Allah Teâlâ ile asla kaybetmeyeceğin ve hep kazanacağın büyük bir ticarete de girmiş olacaksın!





{ “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”  }





Bu önemli ayet-i kerime üzerine iyice bir düşün!..





ÖNSÖZ


    Allah Teâlâ’nın adıyla başlarım. Hamd, O’na mahsustur. Salat ve Selam Rasulü’nün üzerine olsun. 


Günümüzün en önemli ve öncelikli gereklerinden biri, -Müslümanları dinî kurallara uymaya, Müslüman olmayanları da İslam’a davet eden- gönüllü davetçilerin sayısının çoğalması gerektiğidir. Biz bu topluluğa her daim yardımcı olabiliriz, karşılarına çıkacak kilitli kapıları nasıl açacaklarını öğretebilir ve o kapıların anahtarlarını dahi verebiliriz. Davetle ilgili birçok yöntem sunabiliriz… 


Gençlerin hayırlı işlere ve tövbeye yönelmesinde, -Allah Teâlâ’ya hamd olsun ki- bir artış görülmektedir. Dine yardım etmeye bir rağbet olduğu gibi bu uğurda birçok fedakarlık sunmaya hazır Müslümanlar da bulunuyor. Ancak, yeryüzünü kaplayan bütün bu hayırlı gelişmelerin yanı sıra, insanların çoğunun hakiki bir davetin getireceği faziletlerden haberi yok ve bu yüzden de kendilerini bu yüksek makamdan ve üstün şereften mahrum bırakıyorlar. Ayrıca şunu da üzülerek belirtmek gerekir ki, salih diye bildiğimiz kimseler de dinin yayılması noktasındaki sorumluluklarından kaçarak, sadece kendileri ve nefisleriyle ilgilenmektedirler. Bu yüzden bu kitapçığın hedeflerinden biri de, bahsettiğimiz bu “salih” kulların, -Allah Teâlâ’nın izniyle- “davet ve ıslah etme” sorumluluklarını tekrar yerine getirmelerini sağlamaktır. Zaman, daha fazla vakit kaybetmeden durup kendimizi hesaba çekme zamanıdır!


Allah’a davetin, insanlara hayrı öğretip açıklamanın ve ıslah etmeye çalışmanın faziletlerini hatırlatarak, bu uğurda körelmiş gayretleri tekrar bilemek istedim. Umulur ki onların eliyle biz de uyuyan birini uyandırmış oluruz ya da belki kendimizi de buna teşvik etmiş oluruz veya davetin hakikatini hatırlatarak daha fazla kalp kazanmış oluruz ve böylece davet için çalışanların gayret ve istekleri de artmış olur. “Mevla”mızdan dileğimiz, bizleri de bu dinin kaygısını taşıyanlardan ve sahih yöntem üzere nice ufuklara yayılması adına koşuşturanlardan kılmasıdır.


Aynı zamanda sizi de, bu fikri taşıma noktasında heveslendireceğimi umuyorum.  Zira gençlerin omuzlarında bulunan sorumluluklarını tekrar yüklenebilmeleri için gerekli olan refakat, teşvik ve eğitim planını hepimiz yapıyoruz; bu sebeple iyilik ve takva hususunda birbirimize yardımcı olmamız, ıslah noktasında da dayanışma içinde olmamız gerekmektedir. 


Salat ve Selam Peygamberimiz ve önderimiz Muhammed’in üzerine olsun. 


Jotiar Bamarni


Allah Teâlâ onu ve ana-babasını bağışlasın.





Bu Ümmetin Şerefi!


Kendisine davet etme görevi vermesi ile bu ümmeti şereflendiren Allah Teâlâ’ya hamd olsun. Bu görev ile onu, diğer milletlerden değerli kıldı. Ümmeti Muhammed’in (Sallallahu aleyhi ve sellem ) tümünü kapsayan bir vazifedir bu; kadın, erkek, zengin, fakir farketmez, ümmetin tüm fertleri üzerine vacip olan bir görevdir. Çünkü Müslüman olmayanları İslam’a davet etmek birçok büyük problemin çözümünü de beraberinde getirir. İnsanlarda var olan inkar ve şirk sorununun çözümü, diğer sorunların da çözümünü kolaylaştıracak ve insanlar arasında tekrar huzur ve barış ortamının hakim olmasını sağlayacaktır. 


Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:


“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.” 


Eğer Allah Teâlâ katında davetin ve davetçinin faziletini, O’nun (Subhanehu ve Teâlâ) davetçilere has kıldığı yüce makamı ve yine onlar için ne büyük mükafatlar, ödüller, ikramlar ve üstün makamlar hazırladığını bilmiş olsaydınız, dünya ve içindekilerle meşgul olmayı terkeder, yarından tezi yok kendinizi bu vazifeye adar ve Allah’a davet etmeden aldığınız her bir nefesten ötürü pişmanlık duyardınız.


Allah Teâlâ’nın bir emrini yerine getirme dışında alıp verdiğin her nefes ve akıttığın her bir ter damlası, hesap günü senin için büyük bir kayıp ve pişmanlık sebebi olacaktır. Çünkü dünyada yaşadığın bu günler sayılıdır, azdır, değersizdir; cennet veya cehennemde geçecek olan milyonlarca senenin yanında hiçbir değerleri yoktur; daha önce hiç kimsenin hatırına bile gelmeyen, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir gözün görmediği cennet nimetlerinin yanında, dünya nimetlerinin hiçbir kıymeti yoktur. 





Dünyaya Oranla Davetçilerin Sayısı





Sayıları 8 milyarı aşmış bulunan insanlara, kaç adet davetçi gerekmektedir? 





Birleşmiş milletlerin raporuna göre dünyadaki insan sayısının 2030 yılı itibariyle 7 milyardan, 8,5 milyara yükseleceği beklenmektedir. Yani önümüzdeki 10 yıl boyunca dünya nüfusu en az 1 milyar artmış olacak ve toplam nüfus 2050 yılında 10 milyara ulaşacaktır.   


Dünya nüfusuna oranla yaklaşık her 400 kişiye bir doktorun düşmesi gerektiği  göz önüne alınırsa ve bu oranı davetçi ihtiyacına uyarlayacak olursak, 2030 yılında en az 20 milyon davetçiye ihtiyacımız var demektir. Doktor ihtiyacı davetçi ihtiyacından öncelikli olmadığı gibi; dünya hayatında bedenlerin sağlıklı olması da, dünya ve ahirette, beden ve ruhların, sağlık ve selamet içinde olmasından önemli ve öncelikli değildir. 





Şimdi, bu kitapçığı okumaya başlamadan önce, Allah’a davetin faziletleri hakkında bildiklerini bir kenara yazmanı istiyorum.


Zira bu çalışmanın hedefi: Allah’a davetin fazileti hakkında unuttuklarımızı hatırlatmak ve eksiklerimizi gidermektir. Bununla birlikte bu fikri bizim dışımızdakilere, karşılıklı konuşmalar veya konferans ve derslerle nasıl ulaştıracağımızı belirlemektir.





1- Davetçinin Allah Katındaki Fazileti





Hayır ve iyiliklerin yayılmasına çalışıp, Nebi ve Rasullerin misyonunu üstlendiklerinden ötürü bu ümmetin en hayırlıları, davetçilerdir. Onların sözlerinden daha güzel bir söz yoktur. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: 


“Allah’a davet eden, salih amel işleyen ve “Kuşkusuz ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?” 


“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz...” 


    “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” 


“Müminlerin erkekleri de kadınları da birbirlerinin velîleridir; iyiliği teşvik eder, kötülükten alıkoyarlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve resulüne itaat ederler. İşte onları Allah merhametiyle kuşatacaktır. Kuşkusuz Allah mutlak güç ve hikmet sahibidir.” 


Onlar öyle kârlı bir ticarete girmişlerdir ki, ecirleri ve sevapları hiç kesilmeden sürekli devam etmektedir. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem ) şöyle buyurmaktadır:


“Kim hidayete davet ederse, bu davete icabet edenlerin ecirleri kadar ecir alır. Üstelik onların ecrinden de hiçbir şey eksilmez.” 


Vallahi bu nimeti kaçırmamamız gerekmektedir. Allah Teâlâ zaten dinine yardım eder, bize hiçbir ihtiyacı yoktur; fakat bizim buna çok ihtiyacımız vardır. Temîm ed-Dârî (Radıyallahu Anh)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem ) şöyle buyurmuştur:


“Muhakkak ki, bu iş (bu din) gece ve gündüzün ulaştığı yerlere ulaşacaktır. Allah ne kerpiç bir ev ne de keçe bir çadır bırakmayacak ki, bu din oraya girmemiş olsun.” 


Allah Teâlâ’ya davet etmekten kasıt: Hayra, iyiliğe ve O’nun dininde istikamet üzere olmaya davet etmektir. O Allah ki, yaratan, rızık veren, işleri yönlendiren ve her şeye Mâlik olandır; bu sebeple de ibadeti hak eden sadece O’dur (Subhanehu ve Teâlâ). 


Allah Teâlâ’ya davet etmekten kasıt: Müslüman olmayanları İslam’a çağırmak; günahkar, gafil ve Allah’tan gayrısına gönlü kayan Müslümanları ise, itaate yönlendirip, Allah Teâlâ’nın vaadini ve tehdidini, cennetini ve cehennemini tekrar hatırlatmaktır. Ayrıca İslam’ın güzelliklerini ve değerlerini tekrar yeryüzüne yaymaktır. 


Bu vazife, amellerin en yücesi ve en şereflisidir. Zira o, Müslüman için, birçok getirilere ve övgüye layık faziletlere sahip bir ameldir. Allah’a davet ediyor olmanın fazileti, kitaplarda, konferanslarda ve derslerde ondan bahsetmenin faziletinden çok daha büyüktür ve sevabı da elbet daha çoktur ancak biz, hatırlatma babından bazı hususlara değineceğiz. 





Böylece, davetin faziletinden bahseden ayet ve hadislerin üzerinde, sanki ilk defa duyuyormuşçasına düşünmeye ve fikir yürütmeye davet etmek istiyoruz. 





2- Davet, Nebi ve Rasullerin Misyonudur 





Nebi ve Rasullerin (Aleyhimu’s-Selam) müşerref olduğu Allah’a davet misyonu, en büyük makamlardan biridir. Allah Teâlâ bu ümmeti diğer milletlerin arasından seçerek, kendilerini Peygamberlerin tacı olmak ile ödüllendirmiştir; yani Allah’a davet ile. 


Allah’a davet eden bir davetçi, İbrahim, Nuh, Musa, İsa ve Muhammed (Aleyhimu’s-Selam)’ın izindedir ve risaletin tebliği noktasında bu güzide Peygamberlerin halifesidir: “Kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah’a ibadet edin!” risaleti. Davet, Onların menheci üzere yürümektir. Bu, öyle yüksek bir mertebedir ki ona ulaşmak için oldukça kıymetli ve pahalı bir bedel ödenmesini hak eder. Allah Teâlâ şöyle buyurur:


“De ki: “İşte bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar bir basiret üzere Allah’a davet ederiz.” 


Ashab-ı kiramdan Kelbî (Radıyallahu Anh) şöyle demektedir: “Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem )’e tabi olan herkesin, O’nun davet ettiği şeye de davet etmesi gerekmektedir.” 


Bu en faziletli vazife ise, peki sen bu göreve talip misin? Bu en büyük vazifeyi üstlenecek misin?


Karar senin kararın! Ancak, “evet” dersen, Allah’ın izniyle gerçekten kazandın demektir. Sana düşen artık bu yol üzere sabretmektir. Bir kulun ulaşabileceği en şerefli, en yüce ve en değerli makam olan, Allah Teâlâ katında büyük ve önemli insanlardan sayılmayı hak etmiş oldun. Allah Teâlâ’nın buyurduğu gibi bu, Nebi ve Rasullerin misyonudur:


“Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, “Şüphesiz, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse bana ibadet edin” diye vahyetmişizdir.” 


Şeyh Sa’dî (Rahimehullah), bu ayetin tefsirinde şöyle der: “Senden önceki Peygamberlerin hepsinin getirdikleri mesajların özü ve aslı: İbadeti sadece, hiçbir ortağı olmayan Allah’a has kılmak ile bu ibadeti hak eden gerçek mabudun Allah Teâlâ olduğunun ve O’nun dışında ibadet edilen her şeyin batıl olduğunun beyan edilmesidir.” 


Şüphesiz bu misyonu üstlenmekte, bu güzide Peygamberlerin izinden gitme şerefi vardır. Yaratılmışları, Yaradan’a ibadet etmeye davet etmek ve Rableriyle bağlantılarını kuvvetlendirmek, amellerin en değerlisi ve en güzelidir. Peygamberlerin görevi de bundan farklı bir şey miydi? 





Ey fazilet sahibi kardeşim! Peygamberlerin mirasından senin payına düşen nedir? Dinin için ne hazırladın? 


Ne mutlu o kişiye ki, Rabbinin rızası ve muradı doğrultusunda hayatını şekillendirmiştir! 





3- Davet, Sözlerin ve Amellerin En Güzelidir 





Allah’a davet, amellerin en üstünü ve sözlerin en güzelidir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:


“Allah’a davet eden, salih amel işleyen ve “Kuşkusuz ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?” 


Şeyh Sa’dî (Rahimehullah) bu ayetin tefsirinde şöyle der: “Bu ifadenin soru şeklinde gelmiş olması, böyle bir şeyin olamayacağına dair kuvvetli bir vurgudur. Yani: Söz, yol ve davranış olarak, Allah’a davet etmekten, bilmeyenlere öğretmekten, gafillere ve yüz çevirenlere nasihat etmekten ve bu dini iptal etmek isteyenlere karşı mücadele etmekten daha güzel bir söz yoktur. Bu da, bütün çeşitleriyle Allah Teâlâ’ya ibadeti emretmeyi, ona teşvik etmeyi, mümkün olduğu ölçüde onu güzelleştirmeye gayret etmeyi, Allah Teâlâ’nın yasaklarından insanları uzak tutmayı, terk etmenin vacip olduğu şeylerde tüm vesileleri kullanarak onu çirkin göstermeyi; özellikle de İslam dininin aslına davet etmeyi, onu güzelleştirmeyi, bu dinin düşmanlarıyla en güzel şekilde mücadele etmeyi ve iyiliği emredip, kötülük, küfür ve şirkten men etmeyi kapsar.” 


Hasan Basri (Rahmetullahi Aleyh), bu ayette vasfedilen Müslüman hakkında şöyle der: “Bu, Allah Teâlâ’nın sevgili kuludur, dostudur, seçkin ve yaratılmışlar içinde en sevdiği kuludur. Allah Teâlâ’nın davetine kendisi bizzat icabet ettiği gibi, insanları da bu davete icabet etmeye çağırmıştır ve böylece salih bir amel işlemiştir. “Kuşkusuz ben Müslümanlardanım.” diyerek Allah Teâlâ’nın yeryüzünde yarattığı halife olduğunu ortaya koymuştur.” 


Güzel söz, bir hikmete ihtiyaç duyar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:


“Rabbinin yoluna, hikmetle ve güzel öğütle davet et ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.” 





4- Büyük Ecir Ve Bol Sevap 





Davetin faziletlerinden biri de, büyük bir ecir kapısı olmasıdır. Çünkü davetçi insanların hidayetine vesile olur, onlara gerçek Rab ve Mabudlarını gösterir, onları ceza ve azaba sebep olacak söz ve amellerden uzaklaştırır. Allah Teâlâ bundan hoşlanır ve bunu bol sevap ile mükafatlandırır. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem ), Ali (Radıyallahu Anh)’a şöyle demiştir: 


“Vallahi, Allah’ın senin elinle bir kişiye hidayet etmesi, kızıl develere sahip olmandan daha hayırlıdır.” 


Bu müjde geneldir; hem gayrimüslim birinin hidayetine vesile olmayı kapsar hem de günahkar Müslümanların hidayetine vesile olmayı. Cennetin yüksek mertebelerine ermek isteyenler neredeler?





5- Allah Teâlâ’nın Davetçiye Rahmeti 


Davet, Allah Teâlâ’nın rahmetini celbetmeye sebep olur. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:


“Mümin erkekler ve Mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekatı verirler. Allah’a ve Rasulüne itaat ederler. İşte bunlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” 


Davetçi olma sıfatını üzerlerinde taşıyanlara Allah Teâlâ’nın nasıl rahmet ettiğine bir bak!





 6- Davet ve İyiliği Emredip Kötülükten Alıkoymakla Ümmetimiz, En Hayırlı Ümmet Olacaktır 


Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:


“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.” 


İbn-i Kesir (Rahimehullah) bu ayetin tefsirinde şöyle der: “Bu ümmetten kim, ayette bahsedilen bu sıfatları üzerinde taşırsa, Allah Teâlâ’nın övdüğü bu guruba dahil olur ve onlarla beraber övülür. 


Ömer b. Hattab (Radıyallahu Anh) bu ayeti okudu ve şöyle dedi: “Kimi bu ümmetin içinde olmak mutlu ediyorsa, ayette sayılan şartları yerine getirsin” Kim de bu sıfatları üzerinde taşımaz ise, Allah Teâlâ’nın şu ayet-i kerimede zemmettiği ehli kitaba benzemiş olur: 


“İşledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapmakta oldukları ne kötüydü!” (Maide, 79) 


Mücahid (Rahimehullah) ise şöyle der: “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.” müjdesine nail olmak için ayette belirtilen şartların yerine getirilmesi gerekir.” 


Ayette belirtilen şartlar: İyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak ve Allah Teâlâ’ya iman etmektir. Bu şartları yerine getiren ve bu sıfatları üzerinde taşıyan ümmet, övülmüştür. 


İmam Kurtubî (Rahimehullah) ise şöyle der: “Eğer insanların durumlarını değiştirmeyi terk ederler ve hatta kötülük üzere yardımlaşacak olurlarsa, onlardan bu övgü kalkar ve kınanmaya layık olurlar. Böylece bu durum, onların helâkına sebep olur.”


Âlimler şöyle demiştir: Ayette iyiliği emretme ve kötülükten alıkoyma, imandan önce zikredilmiştir. Çünkü imanın etkisi, sadece iman eden Mümin ile sınırlıdır. İyiliği emredip kötülükten alıkoyma ise, hem Mümini hem de davete icabet edip iman eden herkesi kapsar. Bu yüzden önce zikredilmiştir. 


Aynı zamanda iyiliği emredip, kötülükten alıkoymakla günahların üzeri de örtülmüş olur. Huzeyfe b. Yeman (Radıyallahu Anh) hadisinde geçtiği gibi. 





{ Davetçi, insanların en hayırlısıdır }


Zira o, İslam için yaşar. Rasullere ve Nebilere halife olabilmek için omuzlarında risaletin büyük yükünü taşır. Hayatını bomboş geçiren; hiçbir kaygısı, hedefi ve görevi olmayan biri gibi olur mu hiç?





7- Dünya ve Ahirette Kurtuluş 


Davet, dünya ve ahiret kurtuluşuna vesile olur. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:


“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” 


    Bu vazifeyi yerine getirenler kurtuluşa ererler ve en özel Müminlerden (havâs) olmaya hak kazanırlar. 


    Aynı zamanda davet, davetçinin ilminin artmasına da vesile olur. Davet esnasında muhatabımızın sorması muhtemel sorularının cevaplarını araştırırken ilmimizi de artırmış olacağız.





8- Allah Teâlâ Seni Dini Üzere Sabit Kılar 





Davet, Allah Teâlâ’nın dini üzere sabit kalmaya vesile olur. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:


“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (dinine) yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve (dini üzere) ayaklarınızı sabit kılar.” 


Davet kafilesi ile beraber yürüyen herkese müjdeler olsun! Allah Teâlâ kendilerini dini üzere sabit kılacak, bu yolda tutunabilmeleri için kendilerine kuvvet verecek, imanlarını arttıracak, onu yakînî iman kılacak ve salih amellerini arttıracaktır. Allah Teâlâ kendisini, davet yolundaki gayretlerinden ötürü muhakkak onurlandıracaktır. 


Allah Teâlâ’nın dini üzere sebat etmeleri bakımından en dayanıklı olanları, davetçilerdir. Büyük âlimlerin hayatlarında bunu görüyoruz ve okuyoruz. Mesela Ahmed b. Hanbel (Rahimehullah) gibi; fitne günlerinde Allah Teâlâ’nın dinine yardım ve hizmet ettiğinden dolayı Rabbi onu dini üzere sabit kıldı, işkence ve hapis cezalarına karşı kendisine sabır verdi. Ya da Şeyh’ul İslam İbn-i Teymiye (Rahimehullah) gibi; batıl din ve mezheplere reddiye sadedinde yazdığı eserleriyle ve ilmin her yere yayılmasına olan katkısıyla Allah Teâlâ’nın dinine yardım etti ve Rabbi de kendisine hapiste dahi sebat verdi. İşte bu büyük âlimlerimiz, tüm hal, zaman ve toplumlarda, sebat yönünden insanların en sağlamlarıydılar. 





Allah’a davet eden Rabbanî davetçinin en önemli özellikleri: İmanî eğitime önem vermesi; davet ile ibadet arasındaki ve ilim, amel ve eğitim arasındaki dengeyi sağlayabilmesi ve bu bölümlerden her birinin hakkını teslim ederek, gerekli vakti, gayreti, malı ve özeni verebilmesidir.





9- Diğer Bütün İşlerinin Yolunda Gitmesini Bizzat Allah Teâlâ Üstlenir





Davet alanında ortaya koyduğun gayret ve çaba oranında, dünya ve ahiret işlerinin yoluna girecektir; bu konuda İslam âlimlerinin icması vardır. Çünkü sen kendin için değil, Allah için yaşamış oluyorsun ve bu da fedakarlığın zirvesidir. Eğer davet vazifesini ihlas ile yerine getirebilirsen, hayatının kolaylaştığını ve basitleştiğini göreceksin. 


Siz, Dr. Abdurrahman Al-Sumait’in hanımının (Afrika’nın en tehlikeli bölgesinde davet için yaşadıkları bir zamanda) kendisine söylediği şu sözü belki hatırlarsınız: “Ey Abdurrahman! Cennet ehlinin saadet ve mutluluğu, acaba bizim şu anda yaşadığımız saadet ve mutluluk gibi midir?”


Sende ehlini bu şekilde tevazuya ve Allah Teâlâ’nın dini için çalışmaya alıştır. 


Evet, bu örnekte gördüğümüz ne kadar üstün bir fedakarlık öyle değil mi? Peki, bizim fedakarlıklarımız nelerdir? 


 


10- Hayatın Lezzeti





Allah’a davet etmekle kalbî bir huzur ve rahatlık kazanırsın.





Hayattan bir lezzet alabiliyor musun? Eğer hiçbir lezzet alamıyorsan acele et ve hemen davet işine yönel. O andan itibaren artık günlerin büyük bir rahatlık ve ünsiyet içerisinde geçecek. Hatta davet yapmadan geçen günlerine pişman olacaksın.





11- ‘Hüsran’dan kurtuluş 





Davetçiler, insanların hüsrana uğradıkları gün kazanacak olanlar ve yine insanların büyük sıkıntılar içinde boğuştukları gün, saadete erecek olanlardır.





Davet, Allah Teâlâ’nın “Asr” suresinde bildirdiği “hüsrandan” kurtulabilmenin en büyük vesilelerinden biridir: 


“Asr’a yemin olsun ki, insanlık hüsrandadır. Ancak iman edenler, salih amelde bulunanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bundan müstesnadır.” 


Ayet üzerine iyice düşünürsen göreceksin ki, Allah Teâlâ sadece şu insanların hüsran içerisinde olmayacağını bildirmektedir: İman edenler, salih amel işleyenler, insanlara nasihat edenler ve birbirlerine hakkı ayağa kaldırmayı, insanları ona davet etmeyi ve bu yolda başa gelebilecek her türlü musibete karşı sabretmeyi tavsiye edenler. 





12- Sen Öldükten Sonra Bile Yazılmaya Devam Eden Ecirler 





Davet, iyilik, hasenat ve ecirleri arttırmanın ve devam ettirebilmenin en büyük vesilelerinden biridir. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır: 


“Kim hidayete davet ederse, bu davete icabet edenlerin ecirleri kadar ecir alır. Üstelik onların ecrinden de hiçbir şey eksilmez.” 


Davet, öldükten sonra kulun elinde kalacak olan en hayırlı amellerdendir. Bir konferans düzenleyerek veya kitap ve ses kaydı vererek 10 kişinin hidayetine vesile olduğunu bir düşünsene! Ölüm senin başına da geldiği zaman, kabrinde bulunduğun ve hiçbir şey yapamadığın sırada, o hidayetine vesile olduğun insanlardan ve onların da vesile olduğu akrabalarından ve arkadaşlarından sana nasıl bir ecir yağacağını bir düşün! 


O halde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, böylesine büyük bir ecri kazanabilmenin en kolay yolu, davettir. Çünkü onun sevabı öldükten sonra bile devam eder. 


Düşünsene, hidayetine vesile olduğun birinin ömrü boyunca yaptığı tüm salih amellerin, salavatların, zikirlerin, oruçların, sadakaların ve davetin, ecirlerinden bir misli –ondan hiçbir şey eksilmeksizin- senin amel terazine konulacak! Gerçekten ne büyük bir fazilet ve ne kârlı bir ticaret! Ancak, hani nerde bu fazilet ve ecirler için yarışacak erler? 


En kısa zamanda en çok kârı elde edebilen tüccara, başarılı tüccar denir. Aynı şekilde, Allah’a davet etme yolunda koşuşturan ve böylece amellerini kat kat arttırarak ahirette nice yüksek dereceleri ve hasenatları elde eden Mümine de, akıllı Mümin denir. 





Ahiret için çalışan Müminler, iki kısma ayrılır:


Birincisi: Sadece ibadet ile meşgul olan Müminlerdir ki, bunların amelleri öldükleri zaman kesilir ve amel defterleri de kapanmış olur. 


İkincisi: İbadet, Allah’a davet, şerî ilimlerin eğitimi ve yaratılmışlara iyilik ile meşgul olan Müminlerdir ki, bunların Allah katındaki mertebeleri en süt mertebedir; öldükleri zaman dahi amelleri kesilmediği gibi amel defterleri de açıktır ve her gün binlerce ecir ve hasenat ile dolmaya devam eder.





{ 13- Allah Teâlâ’nın sevgisini kazanmaya vesiledir }





Soru: Allah Teâlâ’nın, insanlar içerisinde en çok sevdiği kişi kimdir?





Davet, Allah Teâlâ’nın sevgisine ulaşabilmek için en önemli vesilelerden biridir. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:


“Allah’ın insanlar içerisinde en çok sevdiği kişi, insanlara en çok faydalı olandır.” 


İnsanlara sunulabilecek en büyük fayda, onları cennete ulaştıracak olan hidayetlerine vesile olabilmektir. Akidelerini, dinlerini, ahlâklarını düzeltmelerine ve imanlarını arttırmalarına vesile olabilmektir.





14- Allah, İyilik Ve İhsan Edenleri Sever





Davet, insanlara iyilik ve ihsandır. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:


“İyilik ve ihsanda bulunun; çünkü Allah, iyilik ve ihsanda bulunanları sever.” 


İnsanların karınlarını doyuracak yiyecekler dağıtmak suretiyle onlara iyilikte bulunmanın elbette çokça ecri bulunmaktadır. Ancak, ya onların kalplerini doyurmanın, ruhlarını beslemenin ecri nasıl olur? Hakiki hayatlarında cennete girmelerine vesile olacak imanlarını arttırmanın ecri ne kadar olur? 





Açlığım, bir kuru somun ekmekle geçiyor da


Bu iç huzursuzluğum ve kederim ne diye hiç azalmamaktadır?





15- İnsanların Cehennemden Kurtulmalarına Vesiledir





Davetçinin en büyük derdi, insanları cehennemden kurtarmaktır. Davetçilerin efendisi ve önderi olan Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:


“Benim halim, bir ateş yakan kimse gibidir ki; ateş etrafını aydınlattığı zaman küçük kelebekler ve hayvanlar ateşin içine düşmeye başlarlar. O kimse bu hayvanları ateşe düşmelerinden menetmeye başlar. Fakat hayvanlar o zata galebe edip düşüncesizce ve süratle ateşe düşerler. İşte bu benimle sizin misalinizdir. Ben, siz ateşe girmeyesiniz diye tutuyorum. Sizler ise, beni dinlemeyip düşüncesizce ve tedbirsiz olarak süratle ateşe düşüyorsunuz.” 





16- Allah Teâlâ’nın Davetçiyi Övmesi ve Meleklerin de Onun Bağışlanması İçin Dua Etmeleri





Davetin, Allah Teâlâ’nın övgüsüne sebep olması ile meleklerin ve bütün yaratılmışların bağışlanma dualarına vesile olmasını benimle birlikte düşün! Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:


"Şüphesiz ki Allah, melekleri, hatta yuvasındaki karınca ve denizdeki balıklar dahi insanlara hayrı öğretenlere salat ederler." 


Allah Teâlâ’nın salat etmesi, övmesi; meleklerin salat etmesi ise, onun için bağışlanma duasında bulunmaları anlamına gelmektedir. İşte davet; bu güzelliklerin, ecirlerin ve faziletlerin tümünü kendisinde toplayan eşsiz bir ameldir. 


Bu nimetleri elinden kaçıranlara ne yazık!





17- Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in  Duasına Mazhar Olmak


Davet, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in şu emrine uymaktır: 


“Bir ayet dahi olsa, benden duyduklarınızı insanlara ulaştırın.” 


Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e davet eden ve O’nun sünnetini insanlara ulaştıranın mükafatı, şu hadiste belirtilmiştir: 


“Allah, benden herhangi bir şeyi işiten ve işittiği gibi de tebliğ edip başkalarına aktaran kişinin yüzünü ak etsin. Çünkü tebliğ edilen kişi, benden işiterek tebliğ edenden daha anlayışlı ve kavrayışlı olabilir.” 


İbn-i Kayyım (Rahimehullah) şöyle der: “Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem), bir ayet dahi olsa kendisinden işitilenlerin insanlara ulaştırılmasını emretmiştir. Bir hadis dahi olsa onu insanlara tebliğ etmeye çağırmıştır. O’nun (Sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetini insanlara ulaştırmak, okları düşmanın boğazına ulaştırmaktan daha faziletlidir. Çünkü bunu insanlardan çoğu yapmaktadır ancak, O’nun (Sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetini insanlara ulaştırma görevini ancak Peygamberlerin varisleri ve halifeleri yerine getirmektedir. Allah Teâlâ lütfu ve keremiyle bizi de onlardan kılsın.” 





18- Davet Yolunda Sabretmenin Ecri 


Şüphe yok ki bu davet yolu, çiçeklerle süslenmiş dümdüz bir asfalt yol değildir. Uzak ve çok olan eziyet ve cefadan önce (ahiret), yakın ve az olan eziyet ve cefayı (dünya)  göğüslediğinden ötürü seni, nice büyük ecirlerle müjdelemek istiyorum. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:


“Sabrettiklerinden dolayı onların mükâfâtı ise, (girecekleri) Cennet ve (giyecekleri) ipektir!” 


Eğer sen, sadece salih bir kul isen, kimse sana eziyet etmeyecektir. Ancak sen, bunun yanında birde ıslah edici bir davetçi isen, cahillerin eziyeti sana ulaşacaktır ve sen de çektiğin sıkıntılara göre ecrini alacaksın. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:


"Mümin kişiye hiçbir yorgunluk, rahatsızlık, kaygı, üzüntü, keder, sıkıntı isabet etmez ki; hatta ayağına batan bir diken bile yoktur ki, onunla günahları silinmesin." 


Kureyş, Peygamberlik verilmeden önce Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’i çok seviyordu. Ne zamanki bir ıslah edici ve davetçi olarak hakkı yaymaya ve hataları düzeltmeye başladı, O’na eziyet ettiler, düşman oldular ve savaş açtılar. Çünkü davet edilen şeyler ile arzu ve istekleri çakıştı. Halbuki Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) onları, nefislerinin fesadından kurtarmak istiyordu. 


İlim ehli şöyle der: Allah Teâlâ, bir ıslah edici ve davetçiyi, binlerce salih kuldan daha çok sever. Çünkü Allah Teâlâ o tek bir ıslah edici davetçiyle ümmeti muhafaza ederken, salih kul ise sadece kendisini kurtarmakla yetinir. Dolayısıyla ıslah ve davet görevlerini yerine getirmeksizin salih bir kul olmak Mümine yakışmaz. Çünkü bu korkaklık, zayıflık, başarısızlık ve ümmetin yok olmasına ve helakına sebep olan bir afettir.  Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: 


“Halkı, ıslah eden kimseler iken, Rabbin o ülkeleri zulm ile helak edecek değildir.” 


Dikkat edersen, “ıslah eden kimseler” dedi, “Salihler” demedi. 


Rabbim bizleri ve sizleri ıslah görevini yerine getiren salih kullardan kılsın. 


Davetin ne büyük bir şeref olduğu da buradan anlaşılmış olmaktadır. O halde bu şerefli ve yüce makam için elbette fedakarlık, sebat ve sabır gerekmektedir. 





Davetçi, Allah’a davet etmeye başladığı anda şu iki durumdan biriyle karşılaşır:


Birinci durum: Medine halkının Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’i hayırla karşılayıp gelmesine sevindikleri gibi, insanların kendisini hayırla karşılamasıdır. 


İkinci durum: Taif halkının önde gelenlerinin Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in davetini kabul etmeyip, çocukları ve sefihleri O’nu taşlamaya gönderdikleri gibi, insanların kendisine sırtlarını dönmesidir. 


Allah (Azze ve Celle), dostlarını asla düşmanlarının eline teslim etmez, ancak O, her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilir (Alîm’dir) ve her işinde muhakkak bir hikmet vardır (Hakîm’dir). Bazen davetçi kuluyla insanları terbiye ettiği gibi, bazen de davetçi kulunu terbiye eder. 


İnsanların davetçiyi hayırla karşıladıkları ve ona yöneldikleri durum, aslında daha tehlikeli ve zor olan durumdur. Zira gurur ve kendini beğenme hastalıklarına kapılabilir. Kendisine bazı makam ve mevkiler sunulur da böylece dünya fitnelerinin hedefi haline gelir. 


İşte bu, şeytanın olaya dahil olduğu ve makam, mevki, mal ve dünya nimetleri ile davetçiyi bu dine hizmet etmekten çaldığı durumdur. 


İnsanların kendisine sırt döndüğü ve yüz çevirdiği duruma gelince, bu daha güzel ve kendisini geliştirmesi için daha uygun bir durumdur. Çünkü davetçiler böyle durumlarda daha çok Rablerine teveccüh ederler, O’na yönelirler, O’na yaklaşırlar ve bu vesileyle de Allah Teâlâ’nın yardım ve zaferi gelir. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) Taif’ten çıkarıldığında Allah Teâlâ’ya dua etti, Allah Teâlâ da kendisini Cebrail (Aleyhi’s Selam) ve dağlar meleği ile destekledi, Mekke’ye tekrar girişini kolaylaştırdı ve sonunda kendisine yeryüzünde yönetim nasip etti. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: 


“İnsanlar, “İnandık” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler. Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Oysa Allah, sözüne sadık olanları da, yalancıları da muhakkak bilir.” 


Eğitim ve terbiye aşaması: Bu aşamada Allah Teâlâ davetçiyi imtihan eder. Kendisinin sabrını ve sadakatini ölçer. Bu imtihan vesilesiyle kendisinde, tüm zorluklara katlanma gücü, halka karşı bir merhamet ve hakka tam olarak teslim olma iştiyakı hasıl olur. Bunun için, hayır ve şerle, zenginlik ve fakirlikle, güven ve korku ile imtihan edilir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: 


“Bir imtihan olarak sizi şerle de hayırla da imtihan ederiz. Ve ancak bize döndürüleceksiniz.” 


“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.” 


Yardım ve zaferin görüldüğü aşama: Davetçi bu imtihan ve musibetlere sabreder, her türlü zorluklara, yardımın azlığına ve bununla birlikte tüm saldırılara rağmen davetine devam ederse, Allah Teâlâ onunla beraber olur, onu destekler, ona yardım eder, dualarına icabet eder, kendisini müdafaa eder, onu korur ve düşmanlarını mağlub eder. 





Davetin Fert, Aile, Toplum Açısından Fayda Ve Kazançları





1- Allah Teâlâ’nın Mahlûkatı Yaratma Amacının Gerçekleşmesi 





Allah Teâlâ’nın mahlûkatı yaratma amacı, şirk koşmaksızın sadece kendisine ibadet edilmesini istemesidir:


“İnsanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” 


İbadet: Allah Teâlâ’nın sevip razı olduğu gizli ve açık tüm söz ve amelleri içine alan kapsamlı bir tanımdır. Davet ise, bu ibadetin açıklanması, detaylarıyla izah edilmesi, insanların onun gereklerine uymaya, ona muhalif olan şeyleri de terk etmeye teşvik edilmesi ve bu ibadeti hakkıyla yerine getirdikleri takdirde elde edecekleri büyük ecirleri insanlara bildirilmesidir. İşte bütün bunlar, davetin en büyük hedeflerindendir. 





2- İmanlı Nesillerin Ortaya Çıkması





Davetin fayda ve kazançlarından biri de, babadan oğula akıp giden küfür neslinin önünde durarak, onların İslamî şahsiyetlere dönüşmesidir. Binlerce yıldır, kafir oğlu kafir oğlu kafir… olarak devam eden bir nesil var ve sen gelip davet ediyorsun, onların bu hallerini değiştiriyorsun ve Müslüman olmalarına vesile oluyorsun. Böylece bu neslin gelecek kuşaklarının artık, Müslüman oğlu Müslüman oğlu Müslüman… olarak devam etmesine sebep oluyorsun. Allah-u Ekber! Küfür üzere akıp giden bir neslin önünde durup, onları sadece Allah Teâlâ’ya iman ve ibadet etmeye yönlendirmekten daha büyük bir şeref olabilir mi?!





3- Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in Ümmetinin Çoğalması





Davetin fayda ve kazançlarından bir diğeri ise, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in de bizzat temenni ettiği üzere, ümmetinin çoğalmasına vesile olmasıdır. Nitekim O (Sallallahu aleyhi ve sellem), şöyle buyurmaktadır:


“Kıyamet günü en fazla tebaaya sahip olan Peygamberin, ben olacağımı umuyorum.” 





{ Bir kişinin senin elinle hidayet bulması, aslında milyonlarca insanın hidayet bulması demektir }





Senin hidayetine vesile olduğun kişinin çocuklarının, çocuklarının, çocukları… ve onlarında hidayetlerine vesile oldukları kendi çevrelerinin tüm amelleri, hasenat olarak senin amel defterine yazılacaktır. 


Hidayetine vesile olduğun kişinin, 2 veya 3 çocuğu olduğunu, bu çocukların da her birinin ikişer üçer çocuklarının olduğunu hesap edersen; her 20 senede bir de bunun katlanarak artacağı göz önünde bulundurulursa, 100 sene sonra hidayetine vesile olduğun insan sayısının 1000’e ulaştığını göreceksin. 


{ Düşün }


Gerçekten de 100 sene geçtiğini ve hidayetine dolaylı olarak vesile olduğun insan sayısının 1000’e ulaştığını, ancak bunların 500’ünün geçen zaman içerisinde vefat edip geriye 500 kişinin kaldığını farz edelim. Bunun üzerine bir 100 sene daha geçtiğinde, bu 500 kişinin her birinin senin gibi dolaylı olarak 1000 kişinin hidayetine vesile olduğunu hesap edersek, 200 sene içerisinde 500.000 kişiye ulaşmış olursun. Üzerinden bir 100 sene daha geçtiğinde, öncekilerin yarısını alsak dahi 250.000 kişinin her birinin yine 1000 kişiye vesile olduğunu hesap edersek, 300 sene içerisinde 250.000.000 kişiye ulaşmış olursun. 400 veya 500 sene sonrasını hesaplasak sayı kaçları bulur acaba! 


  Bütün bu hesapların hepsi, hidayetine vesile olduğun sadece bir kişi üzerinden yapılmıştır. Ya her gün bir kişinin hidayetine vesile olduğunu düşündüğümüzde hesap nasıl olur? 


Riyad şehrinde yaşayan yaşlı bir adamın kendisine verdiği bir kitapla hidayete erdikten sonra, tam 7000 kişinin hidayetine vesile olan bir davetçi tanıyorum. 


Yine bir davetçi tanıyorum ki, Afrika’da bir rahibin hidayetine vesile oldu ve o rahip de Müslüman olduktan sonra, 1 milyondan fazla kişinin hidayetine vesile oldu. 


“Bir kişinin hidayetine vesile olmak, aslında milyonlarca insanın hidayetine vesile olmaktır” sözümüzü hatırlayın!


Bu milyonlarca insanın her birinin yaptıkları zikirlerden ve verdikleri sadakalardan hasıl olan ecir, -onların hanelerinden hiçbir şey eksilmeksizin- senin amel defterine yazılacak. Bu milyonların her birinin mescide doğru attıkları adımlar, senin sevap hanene ecir olarak kaydedilecek. Hacca gittiklerinde, oruç tuttuklarında, cihad ettiklerinde, dua ettiklerinde, başkalarına yardımda bulunduklarında kazandıkları her bir sevap, sana da yazılacak. Öğrendiklerinde, öğrettiklerinde, yetiştirdiklerinde, bir şeyler telif ettiklerinde veya vakfettiklerinde, sen de bu amellerdeki payını eksiksiz olarak alacaksın. 


Demek istediğimiz: Hidayetine vesile olduğun insanların, -ister sözlü, ister fiîlî, isterse de kalbî olsun farketmez- yaptıkları her bir amelin ecrinden senin de nasibinin olacağıdır.





Allah Teâlâ sana da, senin elinle bir kişinin hidayet bulmasını nasip edecek olursa, o kişinin kendisinin, çocuklarının ve kıyamete kadar gelecek olan zürriyetinin tüm amellerinin sevabı senin amel defterine hasenat olarak yazılacaktır. Basit bir hesaplama ile dahi, 300 sene sonra hidayetine dolaylı olarak vesile olduğun insanların sayısının milyonlara ulaştığını gördük. Sen, eğer o bir kişinin hidayetine vesile olamasaydın, bu milyonlarca kişinin senin için ne büyük bir kayıp olacağını iyice bir düşün! İnsan için, bu büyük kayıptan daha büyük bir kayıp olabilir mi!





4- Örnek ve Önder Şahsiyetlerin Ortaya Çıkarılması





Davetin fayda ve kazançlarından bir diğeri de, imkanlar dahilinde, içerisinde örnek ve önder şahsiyetlerin bulunduğu hayırlı bir toplumun oluşmasına vesile olmasıdır; Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in zamanında yaşayan öncü nesilde olduğu gibi. Bu asır, kıyamet saatine kadar ondan sonra gelecek olan tüm asırlar için örnektir. İnsanlar o asırda, kardeşlik ve ünsiyet için birbirleriyle yarışıyor, iyilik ve takva üzere de birbirleriyle yardımlaşıyorlardı. İslam’ın tüm şiarlarını yerine getiriyor, bu yüce dinin üstün ahlakı ile ahlaklanıyor, karşılıklı nasihatlerde bulunuyor ve Allah için birbirlerini seviyorlardı. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in dediği gibi: 


“Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamet etmekte ve birbirlerini gözetmekte bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” 





5- Allah’a Davet İmanı Arttırır





Ehli sünnet mezhebine göre iman, artar ve azalır; ibadet ve itaat ile artar, günahlar ile azalır. İmam Muslim’in (Rahimehullah) Sahih’inde şöyle geçer: “Münkerin nehyedilmesi, imanın artıp azalması ve iyiliği emredip kötülükten alıkoymanın vacip olmasına dair bab.” Bu babın altına da Ebu Zer (Radıyallahu anh)’dan rivayet edilen şu hadisi koymuştur: "Hepinizin her bir eklemi (ve kemiği) için bir sadaka gerekir. Binaenaleyh her tesbih bir sadakadır, her hamd bir sadakadır, her tehlil bir sadakadır, her tekbir bir sadakadır, iyiliği emretmek sadakadır, kötülükten sakındırmak sadakadır. Kulun kuşluk vakti kılacağı iki rek'at namaz bütün bunları karşılar." 





6- Kalbi Önceleyen Bir Hayat 





Davette, kalp hayatı vardır. Onun sayesinde, tembellere bir çalışma şevki gelir, gafiller uyandırılır, Müminlerin imanı artar. Aynı zamanda davette, heva ve batıl ehli için bir baskı, Müminler için bir lezzet vardır. Onun yorgunluğu, davet dışında hiçbir yerde nefes alamadığını hisseden davetçi için, bir memnuniyettir. O uğruda akıtılan terler, herhangi bir ter gibi değildir; hepimiz bir iş veya spor yaptığımızda ya da yemekler veya ızgaralar yaptığımızda sırılsıklam terliyoruz. Ancak bu iki terleme ve yorgunluk arasında ciddi bir fark vardır. Elbette Allah yolunda bulunurken; beldene gelen turistlerin hidayetine vesile olabilmek için onlara İslamî broşürler dağıtırken veya karton dövizler taşırken ya da Afrika ormanlarında binlerin, milyonların hidayetine vesile olabilmek için yorulup hasta olurken senden akan terin kıymeti, Allah Teâlâ katında daha değerli ve kıymetlidir. 





Hayatım boyunca, davet yolunda yaşadığım bir yorgunluktan veya o uğurda akıttığım bir terden daha şerefli ve güzel bir şey kazanmadım. 





7- Hak Üzere Sebat Etmek





Her ne halde ve vaziyette olursa olsun Allah Teâlâ’ya davet etmeye devam etmek, kişinin hak üzere sebat etmesine ve dininde yardım görmesine vesile olur.  Aynı zamanda bu sayede, bu hak dine muhalefet eden bütün milletler ve bidatçı gruplara, tüm zaman ve mekanlardaki şüphe ve şehvet ehline karşı galip geleceği vaadedilen “Tafet’ul Mansura” (Hak üzere kalmaya devam eden ve bu yolda yardım gören grup)’dan olmaya hak kazanır. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) bu grup hakkında şöyle haber vermektedir: 


“Ümmetimden bir topluluk, hak üzerinde kalmaya devam edecektir. Onlar hak üzerinde hep böyle sebat edip durdukları müddetçe, Allah'ın emri gelinceye kadar muhalif olanlar onlara zarar veremeyecektir.” 





 8- Maslahatı Elde Etmek ve Zararlı Olanı Defetmek 





Davet aynı zamanda, -imkanlar ölçüsünde- maslahatın (faydalı ve menfaat içeren şeylerin) elde edilmesine ve çoğalmasına; mefsedetin (zararlı olanların) ise defedilmesine ve azalmasına vesile olur. Zira davet sayesinde fesadın, rezilliklerin, uyuşturucu maddelerin ve zulmün önüne geçildiği gibi; faziletli ameller, emniyet, güvenilirlik ve ıslah yeryüzüne yayılır. Halkı Hristiyanlaştırma faaliyetlerinin, sapıklıkların, dinden çıkmaların, hurafelerin ve şirkin önüne geçildiğinde ise yeryüzüne tevhid yayılır. 





Vatikan’ın ve çeşitli batılı yayın kuruluşlarının da ifade ettiği gibi İslam, dünyada birinci ve en çok yayılan dindir.





9- Fikrî, Toplumsal, Ahlâkî Ve Davranışsal Problemlerin Çözümü





Davetin kazançlarından biri de toplumla alakalı fikrî ve toplumsal, ahlakî ve davranışsal problemlerin çözüme kavuşmasına vesile olmasıdır. Bahsettiğimiz bu problemler, toplumun çöküşüne ve helâkına sebep olan problemlerdendir. Çünkü insan vahyi bir kenara atarak aklı ve hevası doğrultusunda hareket etmeye kalkarsa, helaki kaçınılmaz olur. 


Davet, bütün insanlığa kurtuluş yolunu göstermektir. Tüm hayırların kaynağı olan Allah Teâlâ’nın dinini insanlara açıklamaktır. Davet; tüm fikirsel, davranışlar ve diğer beşerî hastalıkların fayda veren yegane ilacıdır. 



Son G?nderiler

ALTI GÜN ŞEVAL orucun ...

ALTI GÜN ŞEVAL orucunun fazileti

HİZİPÇİLİK VE ALLAH’A ...

HİZİPÇİLİK VE ALLAH’A DAVETTE OLUMSUZ ETKİLERİ...

KURAN-I KERİM'DEN FAY ...

KURAN-I KERİM'DEN FAYDALANMANIN ŞARTLARI

BİD'AT VE ŞİRK KONUSU ...

BİD'AT VE ŞİRK KONUSUNDA DETAYLI BİLGİLER